Meral Akkent kültürlerarası kadın araştırmaları yapan bir sosyolog. 1973 yılından beri Almanya'da yaşıyor. Sadece Almanya'da değil, Kazakistan ve Ukrayna'da da yaşadığı 15 sene boyunca kadın politikaları eğitimi, üniversitelerde eğitim kalitesi ve kadın faktörü gibi projeleri organize etmiş. 1986 yılında Almanya’ da çeşitli anadillere sahip kadınlarla birlikte kültürlerarası kadın günlük yaşamı araştırmaları yapan bir araştırma merkezi kurmuşlar. Yaptıkları çalışmaları sergileştirmişler ve "gezici sergi" olarak Almanya içinde ve Avrupa'da çeşitli kentlere göndermişler. Bu çalışmalar 2003 yılında Bavyera'nın ilk kadın müzesine evrilmiş, Museum Frauenkultur Regional - International (Fürth/Bavyera). Ve bu müze vesilesiyle İstanbul Kadın Müzesi küratörlüğüne uzanan bir yol açılmış.
İstanbul Kadın Müzesi'nin hikayesi nedir, nasıl başladı?
İstanbul Kadın Müzesi ile olan ilişkim Almanya'da 2003 yılında kurduğum kadın müzesi aracılığıyla başladı. Fürth'te kurduğumuz müzemiz kültürlerarası karşılaştırmalı kadın günlük yaşamı konusunda sergiler yapıyor. Biz hem araştırma merkezimizde, hem müzemizde ayrımcılığa karşı stratejiler içeren çalışmalar yapıyoruz. Dünyadaki kadın müzeleri konusunda yaptığım araştırmalar sonucunda, Almanya'daki müzemizin profilinin çok önemli ve tek olduğunun farkına vardım. Daha sonra, dünyadaki kadın müzeleri konusunda yaptığım çalışmaları Türkiye'de çeşitli kongrelerde ve üniversitelerde sundum. Bu sunumlar sırasında bir iş kadını olan Gülümser Yıldırım, İstanbul'da da bir müze kurulması için benden destek istedi. Gülümser Yıldırım, müzeyi açabilmek için "İstanbul Kadın Kültür Vakfı"nı kurdu. İstanbul Kadın Müzesi de bu gelişmeyi takiben 25 Eylül 2012 tarihinde resmen açıldı, ama önce sanal ortamda. Sanal ortamda olması şaşırtıcı değil, çünkü tüm dünyada çeşitli formatlarda çalışan kadın müzeleri var.
Dünyadaki kadın müzelerinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Mekânlı ve kolleksiyonlu, mekânlı fakat kolleksiyonsuz veya sadece sanal müze olarak varolmayı seçen kadın müzeleri vardır. Mekânsız ve yaptığı geçici sergileri kentin kamusal alanlarında sergileyerek, kentte varolan müzelere muhalefetlerini göstermek amacıyla kamusal alanları kullanan kadın müzeleri de var. Zaten, kadın müzeleri birer muhalefet stratejisi olarak ortaya çıktılar. Varolan müzelerdeki tarih yazılımına alternatifler üretmek için ortaya çıktılar. Çünkü dünyadaki müzelerde, kadın tarihi ya da kadın sanatı. Dolayısıyla müzede de kadının adını var edebilmek, alternatif üretebilmek için kadın müzeleri ortaya çıktı. 2010’da da Viyana'da yapılan Kadın Müzeleri Konferansı'nda bir kentin tüm müzeleri kadın müzesi olmalıdır“ talebi dile getirildi. Bir kentin tüm müzelerinin kadın müzesi olması demek, o kentin tüm müzelerinde cinsel eşitliği gözeterek tarih yazmak veya sanatı cinsler arası bir denge ile sunmak demek. Örneğin Viyana kentinin belediyesinde kadın sorumlusu, 2003 yılında sanal ortamda muSIEum – displaying:gender adında bir kadın müzesi açtı. Viyana'daki Yahudi Müzesi, Teknik Müzesi, Tarih Müzesi, Etnoloji Müzesi gibi 4 müzeden topladıkları objeleri sanal ortamda toplumsal cinsiyet bakış açısıyla yeniden yorumladılar. Yani varolan müzelerde, objeler bile kadın tarihini yansıtmayacak şekilde anlatılıyor, sunuluyor.
Yeniden kendi bağlamına oturdular yani?
Evet, doğru bağlamına oturdular. Yani anlatmak istediğim şu; kadın müzeleri hem birer muhalefet stratejisi, hem alternatif üretme fabrikaları. Kadın müzeleri, alternatifler üreterek cinslerarası dengelerin nasıl gözetilerek bir ülkede, bir kentte yaşayan insanların nasıl temsil edilebileceğini gösteriyorlar.
Kadın müzelerinin tarihi aslında çok da geriye gitmiyor değil mi?
Doğru. "Kadın müzesi" adını ilk kullanan müze 1981'de kuruldu, Bonn'da Frauenmuseum. Sanat tarihçisi ve feminist kadın sanatçıların, yıkılması planlanarak yerine garaj yapılmak istenen bir alışveriş merkezini işgal etmesiyle başlıyor kurulma hikayesi. O zamanlar Bonn daha başkent. Elçilikler sayesinde diplomatik çevrelerden çok maddi destek görüyorlar ve müze çalışmalarını böylece yürütebiliyor. Ondan evvel kendine kadın müzesi demeyen ama kadın tarihini bir şekilde unutturmamaya çalışan kurumlar vardı. Örneğin, özellikle Amerika'da ve Avustralya'da sadece erkek ünlülerin portrelerinin olduğu anı salonları vardı. Bu portre galerilerine, kadın tarihinin hiç yansımadığını gören kadın tarihçiler buna alternatif olarak 1950’lerden itibaren kadın ünlüler salonlarını kuruyorlar. fakat bu galeriler hiçbir zaman kadın müzesi adını kullanmıyorlar ve feminist konseptleri de yok. Kadın tarihi unutulmasın kaygısıyla yola çıkılıyor. 1973'te, kendine yine kadın müzesi demeyen ama çok önemli bir tarih çalışması yapan National Cowgirl Museum and Hall of Fame kuruluyor. Müzenin amacı, hayvan üretimi, ticareti veya ekonomiye katkı gibi cowboylar ülke için ne yaptılarsa, aynı işleri yapan cowgirl’leri de unutturmamak, cowgirl tarihini yazmak.
1980'de Amerika'da kadın sanatçılar müzesi konusunda bir çalışma başlıyor. Kadın sanatçıların eserlerini toplayan WilhelminaCole Holladay sanatçıların eserlerini önce kendi evinde sergiliyor ve haftanın belli günleri evinin kapılarını ziyaretçilere açıyor. Daha sonra büyük bir bağış kampanyası başlatılıyor, muazzam bir bina satın alınarak orada Amerika'nın ilk kadın sanatçılar müzesi açılıyor. Daha böyle pek çok ilginç kadın müzesi kuruluş hikayesi var.
İstanbul Kadın Müzesi'ne dönersek, nasıl aktiviteler düzenliyorsunuz?
İstanbul Kadın Müzesi’ni sanal ortamda açtık ve sanal müze olarak varolmaya devam edebilir ama İstanbul gibi bir kentte, Türkiye gibi bir ülkede, biz nesiller cinsler ve İstanbul'u İstanbul yapan kültürler arası diyalog projesi olarak gördüğümüz bu müzenin mutlaka fiziki bir platform olarak da yaşama geçmesini istiyoruz. Müzenin fiziki mekânı sağlanıncaya kadar, müzenin sadece ‚Kadın Kültür Mirasi‘ konseptine uygun etkinlikler yapıyoruz. ‚Kadın Kültür Mirasi‘ konseptinde, örneğin 100. yaş günü gibi jübile teşkil eden tarihlerde, uluslararası buluşmalar yapılarak, anılan kişinin kültür mirası konusunda uluslararası bağlamda tartışmalar öngörülüyor. Semiha Es için düzenlediğimiz ve fotoğraf hakkında tartıştığımız sempozyumu gibi. Semiha Es Türkiye'nin ilk gezi ve savaş fotoğrafçısı ve İstanbul Kadın Müzesi’nin sürekli sergisinin fotoğraf kategorisinde Naciye Hanım, Maryam Şahinyan ve Eleni Küreman’la birlikte yer alan bir fotoğrafçı.
Semiha Es fotoğraf tarihinde önemli bir yer tuttuğu halde, unutulmuş bir fotoğrafçı kadındır. Semiha Es'i hatırlamak ve hatırlatmak için, 28-30 Kasım 2013 tarihinde „Semiha Es - Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu'nu“ organize ettik. Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu - Gender Forum ve Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi ile ortak çalıştık. 21. yüzyılda kadın fotoğrafçıların fotoğraf dünyasındaki yerleri, katkıları ve fotoğrafa hakim bakışın toplumsal cinsiyet perspektifinden nasıl sorgulandığı; savaş, kadın bedeni, şiddet, hafıza gibi konu başlıklarında tartışıldı.
2014'te‚ Kadın Kültür Mirası‘ konseptimizi gerçekleştirebileceğimiz başka bir vesile daha var. 12 Eylül 1914'te ilk kadın üniversitesi açıldı Osmanlı İmparatorluğun'nda. Ve bu nedenle bu sene Türkiye'de kadınların üniversitede 100 yılını gene bir uluslararası sempozyumla kutlamak istiyoruz.
İstanbul Kadın Müzesi, Sabancı Üniversitesi Gender Forum, Köln’de faaliyet gösteren Center of Excellence Women and Science ve Erlangen-Nürnberg Üniversitesi ortaklığı ile uluslararası bir sempozyum yapacağız. Üniversite kalitesi ve kadın faktörü bağlamını tartışacağız.
İstanbul Kadın Müzesi’nde sergilenen kadınların seçim kriterleri nelerdir?
Her kadın müzesi çalışma konusunun sınırlarını belirlemek zorunda. Kadın müzelerindeki genel tandans, içeriği mümkün olduğu kadar dar tutarak, çalışılan konuda yoğunlaşabilmektir. Ben İstanbul Kadın Müzesi‘nin küratörü olarak, müzenin yoğunlaşacağı alan konusunda önce şu soruyu sordum: Kadın tarihi konusunda hangi alanda en fazla araştırma yapılmış? Herkesin ilgilenebileceği konu hangisidir? En fazla araştırma sanat ve kültür alanında yapılmış. Sanat ve kültür alanındaki alt kategorilerde ise, herkesin ilgilendiği bir konu bulunuyor. İkinci önemli soru ise kadın müzelerinin varoluş nedeni başlamında idi. Eğer kadın müzeleri bir muhalefet mekânıysa, İstanbul Kadın Müzesi, İstanbul'un kadın tarihinde eksik bırakılan noktaları nasıl tamamlamalı? Diğer kentleri nasıl özendirmeli? 2674 yıllık İstanbul kentinin sanat ve kültür yaşamında hangi kadınlar yol açmış? Seçim kriterleri bu tür sorular sonucunda belirlenmiş oldu. Yapılmayanı ilk kez yapmak yol açmak çok zor bir şeydir. Biz bugün geriye baktığımızda bu kadınların pırıltısını görüyoruz. O pırıltılar aydınlık yaptı hepimizin önünü.
İstanbul Kadın Müzesi sürekli sergisinde dünyanın ilk kadın tarihçisi var örneğin, Bizanslı Anna Comnena. 500-548 yılları arasında yaşamış. Anı yazarı olarak yaşadığı çağı belgeliyor. Haçlı Seferleri'ni anlatıyor. Bizans tarihinde bugün en önemli kaynaklardan biridir onun yazdığı Alexiad adlı eser. Dünyanın ilk kadın bestecisi, Kassia, bir İstanbullu, Bizanslı. 810-867 arasında yaşamış . geçen zaman içinde Kassia'nın bütün besteleri kaybolmuş ve unutulmuş. Ancak 2009 yılında tekrar keşfedildiler. Çok etkileyici besteleri var. İstanbul Kadın Müzesi sitesinde bu parçaları dinlemek mümkün.
Dünyada ilk kez muhtaç sanatçı kadınlar için bakım evleri açan Bizans imaparatoriçesi Theodora da İstanbul Kadın Müzesi sitesinde buluşulabilecek bir isim. Yani bu kadınların hepsinin bizim hemşerilerimiz olduğunu hatırlamak, hepsinin bizim büyük büyük büyük annelerimiz olduğunu düşünmek ve bu bilinçle mutlu olmak, geriye baktığımızda kadın tarihimizin ne kadar hoş şeyler içerdiğini hissetmenin heyecanını duymak ve dans eden adımlarla istediğimiz yönde keyifle yürüyebilmek. İstanbul Kadın Müzesi ziyaretçikerini bu yönde etkiliyor. En önemli seçim kriteri yol açıcı olmak dedim. Ama bu sadece sürekli sergi için seçim kriteri. Müzenin, geçici sergileri de olacak tabii. Geçici sergiler, İstanbul ve kadın bağlamında her konuda üretilecek.
Diğer araştırma merkezleriyle bağlantınız var mı, ya da ortak yürüttüğünüz çalışmalar? Örneğin Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi?
Sitedeki biyografi sayfalarını hazırlarken Kadın Eserleri Kütüphanesi‘nin arşiv çalışmalarından çok faydalandım. Kadın Eserleri Kütüphanesi ile çok yoğun ilişkilerimiz olacağına inanıyorum. Çünkü orjinal belgeleri de içeren çok iyi bir arsivleri var.
Yıldız Ecevit’in şahsında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı ve Serpil Çakır ve Fatmagül Berktay vasıtasıyla da İstanbul Üniversitesi, Kadin Çalışmaları Anabilim Dalı ile Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, İstanbul Kadın Müzesini başından beri hep desteklemişlerdir. İstanbul Kadın Müzesi’nin “Üniversitede Kadınların 100 yılı” sergisinin küratörlüğünü Serpil Çakır ile birlikte yapıyorum. Sabancı Üniversitesi Gender Forum ile ikinci projemize birlikte çalışıyoruz. Hem Kadın Kütüphanesi hem de diğer araştırma merkezleri ile ortak çalışmak için pek çok nedenimiz var.
Mekân arayışınıza gelelim isterseniz. Çıkan yazılara göre 30 kadar yerle görüşmüşsünüz. Öncelikli olarak sormak istediğim bu yer arayışında vakıfın mali olarak çerçevesi nedir? Aradığınız bina ya da arsa için bir hibe mi bekliyorsunuz yoksa kullanabileceğiniz bir bütçe mevcut mu?
Vakıf, şu anda İstanbul Kadın Müzesi‘nin giderlerini karşılıyor. Ancak mekân için maddi kaynak yok. Mekân sağlamak için yapılacak şeylerden biri şu: örneğin Vakıflar Müdürlüğü’nden bir mekân tahsis edilirse vakıf başkanı Gülümser Yıldırım'ın destek alabileceği birçok kuruluş var. Örneğin inşaat şirketi sahibi bir dostu her türlü restorasyon, tadilat işlerini sponsor olarak yapmayı öneriyor. Ya da bir arsa olursa, müze binası inşaatını karşılamayı kabul ediyorlar. Bunlar çok cömert teklifler. İstanbul Kadın Kültür Vakfı‘nın amacı, vakıflara ait kullanılmayan bir binanın, İstanbul'un kültür yaşamını zenginleştirecek bu diyalog platformuna, Yani İstanbul Kadın Müzesi‘ne örneğin 49 yıllığına tahsis edilmesi. Ondan sonra hem tadilat işleri yapılır, hem de müze kurulabilir. Türkiye'de devletin özel müze kurulurken, oldukça olumlu destekleri de var. Biz bu destekleri tabi ki kullanmak istiyoruz. Ama bizi vakıf olarak tedirgin eden bir husus var; vakıflara ait mekânların güvencesi yok. Örneğin vakıflara ait 49 yıllığına verilen bir mekânın daha sonra tazminat karşılığı geri alındığını duyuyoruz. Böyle bir durum İstanbul Kadın Müzesi için öldürücü bir darbe olur. Çünkü biz İstanbul Kadın Müzesi'ni çalışır hale getirmek için bütün imkanları kullanmış olacağız - devlet desteği ve sponsorların desteği dahil. Oradan çıkarılırsak ikinci defa İstanbul Kadın Müzesi kurulamaz.
Müze bir kere kurulmalı ve yerinde kalmalı. İşte o yüzden biz ikinci seçeneği tercih etmek istiyoruz: Anlamlı bir projede kullanmak istediği bir binası olan bir kişi, bu mekânı İstanbul Kadın Müzesi olarak değerlendirmek isteyebilir. Eğer bu bina ihtiyaç duyduğumuz minimum 3000 m2 veya daha fazlaysa, İstanbul Kadın Müzesi, böyle bir binada açılabilir. Müze, bağışlayan kişinin adını taşır. İsim, bağışçının kendi adı olabilir, annesinin adı olabilir, bağışçı erkekse karısının adı olabilir, genç yaşta kaybedilmiş bir kız evladın adı olabilir. Ailenin bir kadın üyesinin adını, İstanbul Kadın Müzesi gibi, yerel ama uluslararası ilişkiler ağı içinde olan bir özel bir projede yaşatmanın çok anlamlı olacağına inanıyoruz. İstanbul Kadın Müzesi bir çok nedenden dolayı cazip: konsepti çok özel, Türkiye’nin ilk kadın müzesi ve dünyadaki üçüncü kent kadın müzesi. Şu anda sadece Almanya'da iki tane kent kadın müzesi bulunuyor, fakat bu müzeler mekânsız müzeler. İstanbul Kadın Müzesi mekân sahibi ilk kent kadın müzesi olacak.
Gazete çıkan, istediğiniz bina örneklerinize dair sormak istediğim bir konu var. Örneğin Bulgur Konağı. Şu anda bir bankanın deposu olarak kullanılıyor ama aslında Mongeri tarafından 1912 yılında yapılmış bir konut. Bu mekân ile kadın müzesini birarada düşününce ortaya aslında bir ikilem çıkıyor. Çünkü sizin müzenizdeki kadınlar aslında fikirleriyle, işleriyle kamuya mal olmuş ve evlerinden/özel alanlarından dışarıya adım atmış kişiler. Bu açıdan yaklaştığımda sanki kadın müzesinin mekânı bir konut olmamalıymış gibi geliyor bana. Çok fazla seçeneğiniz olmadığını hissediyorum tabi ama insan sormadan edemiyor. Mekân aramaya başlamadan önce siz bir teorik altyapı geliştirdiniz mi?
İstanbul Kadın Müzesi’nin içinde olacağı mekânın nasıl olacağı konusundaki teorik alt yapı tabii ki çok önemli. Fakat elimizde fazla seçenek olmayınca, teorik olarak mekânın altyapısı üstünde düşünmek şansı da olamıyor. Ama mekânın planı konusunda en ince detaylarına kadar her konuda düşündüğümüzü söyleyebilirim. En somut nokta, alanın 3000m2 den az olmaması. Çünkü, İstanbul Kadın Müzesi çağdaş bir müzenin tüm gereksinimlerini yerine getirebilecek bir alana gerek duyuyor.
Ben mimar değilim ama Almanya’daki müzemizdeki deneyimlerime dayanarak hesaplarımı yaptım. Sürekli sergi alanını 1500 m2 olarak tahayyül ediyorum. Çünkü sürekli sergi, dokunularak, ellenerek, duyularak, üstünden atlanarak, içinde yatarak, altına girerek, iterek, çekerek, sürprizlerle karşılaşarak, kısaca günümüzün her „normal“ müzesinde olduğu gibi ziyaretçinin aktör olduğu, interaktif metodlarla sunulacak. Sergiye bakılmayacak, içinde yaşanacak. Tüm bunları gerçekleştirmek için büyük bir alana ihtiyaç var. Konular, kadın enstelasyon sanatçılarıyla birlikte çalışılarak görselleştirilecek. Geçici sergi alanı 250m2 aşağı olmamalı. Almanya'daki müzemizin alanı bu büyüklükte ve ancak yetiyor. Fuaye için 300m2 planlandı, çünkü burada sadece dolaplar, gardroplar, kasa alanı ve saire değil, burası aynı zamanda uluslararası sempozyumlar olduğu zaman, Türkiye’deki kadın sivil toplum kuruluşlarının da standlarını da alacak büyüklükte olmalı. Yani uluslararası toplantılar, aynı zamanda ilişkilerin kurulabildiği bir kadın fuarı vasfını da taşımalı. İstanbul Kadın Müzesi‘nin yaptığı her uluslararası toplantı maksimum fayda sağlamalı diyoruz. Çünkü bir uluslararası sempozyumun sebep olduğu karbon ayak izini silemeyiz ama, faydalananların sayısını büyüterek, artı değer ortaya çıkmasını hedeflemek kendi elimizde. İstanbul Kadın Müzesi, aynı zamanda çevre bilinci de olan bir müze.
Müze pedagojisi programlarına da çok önem veriyoruz, çünkü bir müzenin sürekli sergisini ya da geçici sergilerini ziyaretçilere yaklaştıran, özümleten müze pedagojisi programlarıdır. Almanya'daki müzemizde her yeni geçici sergimizi yaptığımızda, bu serginin mutlaka müze pedagojisi programını hazırlarız. Bu program çocuk yuvası yaşından, 90 yaşındaki insanlara uzanan bir yelpazede olur. Bu nedene proje planında müze pedagojisi odalarına da yer verildi. Tabii bu alanların büyüklükleri duruma göre biraz azaltılabilir.
Pazarlık payını bıraktınız yani?
Pazarlığa otururum tabi. İstanbul Kadın Müzesi’nde konferans, film, konser, tiyatro gibi etkinliklerin yapılabileceği 200 kişilik bir oditoryum da planlandı.
Siz gerçekten mimari programı hazırlamışsınız.
Daha bitmedi. Müzenin 40 kişilik bir seminer salonu, sürekli sergideki biyografiler hakında çıkmış yayınları içeren bir kütüphane ve okuma salonu olması da çok önemli.
Zaten İstanbul Kadın Müzesi internet sitesinde şu anda Türkiye kadın tarihi konulu akademik çalışmaları arşivliyorsunuz.
Sitedeki bilgi havuzunda, Türkiye kadın tarihiyle ilgili akademik araştırmalar toplanıyor. Böyle bir bilgi havuzu, Türkiye kadın tarihi açısından çok gerekli olduğu için, sitemizde yer verdik.
Müze butiği ve müze kahvesi gibi birimler de, müzenin giderlerini döndürecek, profesyonel elemanların maaşlarını ödeyecek
Şu anda elinizde koleksiyonlar var mı, nerede tutuyorsunuz?
Fiziki objelerden oluşan bir koleksiyonumuz yok. Orjinal objeler, müzede çok fazla yer tutmayacak. Bir konun görselleştirilmesi sadece orjinal objeyle olmaz. Konular, farklı interaktif görselleştirme konseptleri geliştirilerek sunulacak. Obje herşey değildir ama objelere karşı da değiliz. Sürekli sergideki bir ressam kadının, örneği Celile Hanım‘ın kullandığı bir fırçası olabilir, sergileyebiliriz ama olmazsa da dünyanın sonu değil. Ama Celile Hanım’ı fikir ve ruh olarak ziyaretçilerle karşılaştırabilmek, buluşturabilmek çok önemlidir. Amaç, müzede sunulanların ve müzeye gelenlerin birbirine dokunabilmelerini, değebilmelerini sağlamak olacak. Standart müzeciliğin dışında, çok boyutlu interaktif görselleştirmeler içeren bir müze olacak.
Sanırım programa tuvaletleri yazmamışsınız.
Yazdım, engelli tuvaletleri de dahil. Ayırdım hatta: ziyaretçi, personel, engelli.
O zaman sizi kutluyorum. Arkitera'da Yarışmayla Yap diye bir projemiz var bizim. Projelerin direkt ihale edilmeden, yarışma yapılmasını destekliyoruz. Böylelikle mimarların katılımıyla yarışmalar yapılıyor ve diyebilirim ki daha nitelikli yapılara sahip oluyoruz aslında. Acaba boş bir arazi bulunsa da YarışmaylaYapsak, bu yarışmaya mesela kadınlar katılsa, kadın mimarların projeleri de daha sonra orada sergilense, güzel olmaz mı?
Olmaz mı, çok güzel olur. Bunu yazın bir tarafa unutmayalım! Bu benim hayalim zaten! Sadece nesiller cinsler kültürler arası bir diyalog projesi değil, aynı zamanda doğayla ve kentle de diyalog halinde olan bir yapı neden olmasın? Neden bu binanın damında güneş enerjisi üretilmesin. Neden el yıkanan sular, toparlanıp da tuvaletlerde kullanılan sular olmasın, neden son derece güzel izolasyon yapılmasın, doğalgaza ihtiyaç duyulmasın? Binada hiçbir zehirli madde kullanılmasın, oraya girdiği zaman insanların burnu bayram etsin. Çevresinin yeşillendirilmesinden başlayarak, müzenin dışarıdan da mutluluk vermesi lazım. Bunlar tabi hayaller. Hangisi gerçekleşir bilemiyorum. Bir bina gördüm geçen gün Tophane’de. 2 milyon dolara satılıyordu. 7 katlı, 1500m2. Binanın deniz manzarası olması bana cazip geldiği için, hemen yüksek sesle hesap yapmaya başladım: 2 milyonu bir araya getirmek için, acaba kaç kişiden 100 Euro toplamak gerekir? Vakıf başkanı Gülümser Yıldırım beni anında uyardı: “Ama Meral, orası 1500m2, müzeye küçük gelir!” Yani müze için gerekli alan miktarını, ben gözden kaçırsam bile, gruptaki arkadaşlar bu konuda artık çok dikkatli.
Pazarlıkla bir yerlere gelinebiliyor o zaman. Teşekkür ediyoruz bu güzel sohbet için…
* İstanbul Kadın Müzesi sosyal medya hesaplarına buradan ulaşabilirsiniz.
* Bu yazı 16 Ocak 2014 tarihinde arkitera.com’da yayınlanmıştır.