Dünyanın farklı ülkelerinden kadın müzelerini İstanbul’da buluşturan Kadın Müzesi: Toplumsal Bellek Merkezi ve Kapsayıcı Mekan - Uluslararası Kadın Müzeleri Konferansı bugün başladı.
Konferansta, Danimarka, Japonya, Avusturya, İtalya, Türkiye ve İsveç, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden kadın müzelerinin temsilcileri yer alıyor.
Üç gün boyunca konferansta kadın müzelerinin 21. yüzyılda toplumsal değişimdeki etkileri, kadın müzesi müdürleri, küratörler, sanatçılar, akademisyenler, aktivistler ve kadın örgütlerinin katılımıyla tartışılacak.
Kadın tarihini görünmez yapan ve kadını müzede obje olarak sunan geleneksel müzecilik anlayışına karşı alternatifler üreten kadınların, müzelerde kadınları görünür yapmaları 1980'lerde başladı.
Dünyada "kadın müzesi" tanımını ilk kez Bonn’da 1981’de açılan Frauenmuseum kullandı. Günümüzde 70'den fazla kadın müzesi bulunuyor.
Türkiye’nin ilk kadın ve dünyanın üçüncü kadın müzesi olan İstanbul Kadın Müzesi, Meral Akkent’in kuruculuğunda 2012 yılında sanal müze olarak açıldı.
"Kadın müzeleri geleneksel müzeleri de dönüştürüyor"
Salt Galata’da yapılan Uluslararası Kadın Müzeleri Konferansı’nın bugünkü açılış konuşmasında Meral Akkent, kadın müzelerinin geleneksel müzelerde kadınsız tarih sunumunu eleştirerek alternatif müzeler oluşturduklarını belirtti.
“Kadın araştırmalarının verilerini, akademiyanın kapalı ortamından çıkardılar, pratikte uyguladılar. Disiplinlerarası çalışmalarla toplumsal cinsiyet konusunda eleştirel analizlerle çalışan muhalif eylem alanları ve kültürel üretimin alanını genişleten kurumlar oldular.
Pek çoğu; gönüllülerinin desteğiyle çalışan kadın müzeleri; bugün geleneksel müzelerle boy ölçüşebiliyor. Onları dönüşüme zorluyor. Gönüllülük bazında ama profesyonel yöntemlerle; kadın politikası, kültür politikası ve toplumsal barış kültürü politikası yapıyorlar.”
Uluslararası MüzelerKonseyi (ICOM) Başkanı Suay Aksoy, müzeciliğin de değiştiğini, nesneden vazgeçmeden ancak toplumu öne alan bir anlayışa büründüğünü, merkezine kapsayıcılık, kesişimsellik ve toplumsal cinsiyet politikalarını aldığını belirtti.
Aksoy, hala bir kent müzesi olmayan İstanbul’da Kadın Müzesi’nin toplumsal barış ve uzlaşma kültürünü sağlamak için heyecan verici olduğunu söyledi.
Kesişimsellik tartışması
Konferansın ilk bölümünde Ayşegül Altınay moderatörlüğünde Goethe Üniversitesi’nden Helma Lutz, Yeditepe Üniversitesi’nden Hande Birkalan Gedik, Sanatçı canan, LGBTİ+ aktivisti avukat Yasemin Öz, “kesişimsellik” kavramı tartıştı.
Lutz ve Gedik, hepimzin avantajları ve dezavantajları olduğunu belirterek kadın kategorisinin çokluluğun temsiliyetine sahip olduğunu bu sebeple kadın müzesinin sınıf, ırk, din, cinsel yönelim farklılığı olmaksızın tüm grupları farklılıklarıyla kapsaması gerektiğini belirtti.
Sanatçı Canan, “kesişimsellik” kavramının uygulamasına bir örnek olarak 2009’da farklı etnik, sınıf, cinsel yönelimlere sahip kişilerle açtığı ilk feminist sergisi deneyimini verdi.
Yasemin Öz ise, feminist ve LGBTİ hareketinin genelde belli bir sınıfa ve eğitim seviyesine mensup kişilerden oluştuğu için diğer kesimleri dolaylı olarak dışladığını özellikle dindar kesimle bir kesişim yaratamadığını söyledi.
Moderatör Ayşegül Altınay, herkesin doğuştan belli dezavantajları olduğu gibi belli ayrıcalıklara da sahip olduğunu, kesişimselliğin her bir ayrıcalığımızın aslında kimleri dışladığını, dışarıda bıraktığını sorgulama fırsatı verdiğini belirtti.
Kadın müzeleri nasıl olmalı?
Danimarka Kadın Müzesi Müdürü Merete Ipsen, She Culture AB Projesi kapsamında kadın müzelerinin ve geleneksel müzelerin nasıl toplumsal cinsiyet odaklı kurulabileceğine dair oluşturdukları rehberi anlattı.
“Öncelikle bu müzelerin kuruluş amacı ne, kim için, dünyada fark yaratabilecek mi soruları sorulmalı. Danimarka’da kadın müzesinin kurulma nedeni şuydu, 1970’den önce kadınlar tarihte ve kültürel alanda neredeyse yoktu.1982’de müze kurulduğunda amaç kadınların görünürlüğünü sağlamaktı. Kadının gündelik hayatta, farklı kadın deneyimlerini bir araya getirmekti.
"Kadınlar toplumun yarısını oluşturmasına rağmen azınlık muamelesi görür. Ancak unutmamak gerekir ki kadınlar homojen değildir. Bastırılmış toplumsal cinsiyet rolleri ortak olsa da sınıf, yaş, etnisite, din ve cinsel yönelim gibi farklı özellikleri vardır. Somut ve soyut mirası araştırmalıyız, korumalıyız. Anne, eğitim, siyaset, mucit, tecavüz ve benzeri temalarla işlenebilir. Kronolojik değil, tematik gidilmeli.
"Sözlü tarih, üç boyutlu objeler kullanılabilir. Gölgede kalmış, gizli kadın hikayeleri toplanmalı. Profesyonel araştırmalar, teorik yaklaşımlar önemli. Kadın müzeleri izole olmamalı, diğer müzelerle ve toplumlarla ilişkide olmalı ki onları dönüştürebilsinler. Metinlerdeki dile çok dikkat etmeli. Ziyaretçiler sürece dahil edilmeli. Siyasi partiler de sürece dahil edilmeli. Biz Danimarka’da partileri çağırıp kadın politikalarını sorguluyoruz.
"Danimarka’da bu sene müzenin konusunu değiştirme kararı aldık. Artık toplumsal cinsiyet tarihine odaklanacağız. Kadın müzelerinde değişilebilirlik özelliği olmalı, çünkü insan varoluşu yeni yaşam şekillerini ortaya koyar.”
Konferans, İstanbul Kadın Müzesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ortak çalışmasıyla 20 - 22 Ekim 2016 tarihleri arasında İstanbul Salt Galata'da düzenleniyor. (NV)