Yüksekova’nın doğa güzellikleri anlatılabilirdi bu yazıda veya özgün yapısıyla nasıl iki ülkeye değil de üç ülkeye sınırı olduğu. Ticaret merkezi olmasını veya ekonomi deposu potansiyelini de ele alabilirdik; ama diğer Kürt kentleri gibi Yüksekova da çatışmalı sürecin bedelini ödüyor. Bu anlamda Yüksekova, Kürtçe adıyla Gever, Kürt sorununda kritik bir merkezdir. Bu sebeple Kürtlerin en yalın halini görmek, çatışmalı sürecin en derin izlerini bulmak ve çözüm ihtimalini değerlendirmek için herkesin uğraması gereken bir duraktır.
Yüksekova’ya Van üzerinden gitmek durumundasınız. Van - Yüksekova arasında minibüsler yoğun bir şekilde çalışıyor. Bu iki kent ticari açıdan adeta birbirini besliyor. Tabii askeri kontrol noktaları halkı bezdirmiş durumda. Çünkü Hakkari – Yüksekova yol ayrımının olduğu Yeniköprü mevkiine geldiğinizde saatler süren kimlik kontrolü başlıyor. Uzayan araba kuyruğunu gören yolcular “Ev çi ye? (Bu nedir?)” dediklerinde şoför “Ev zilm e! (Bu zulümdür!)” cevabını veriyor.
Eğer ilk defa Yüksekova’ya gidiyorsanız, bu bakir doğayı temaşaya dalmanın da keyfini sürebilirsiniz. Tabii bu sefer arabanız polis barikatları veya beton bloklar arasında S çizmeye başlar. O an kentin girişinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Oysa Yüksekova’ya vardığınızı, uzayıp giden ovayı veya Nehil Sazlığı’nı görüp de anlayabilirdiniz.
Sokağa çıkma yasağıyla tanışmak
23 Ağustos-1 Eylül arasında kaldığım Yüksekova'ya gittiğim gün, akşam saatlerinde gazeteci Necip Çapraz’la çarşı merkeze doğru yürüyoruz. Bir patlama sesiyle irkiliyoruz. Önce ambulansların sirenleri yankılanıyor, sonra polislerin koşuşturması görülüyor. Yoğun bir telefon trafiğinden sonra durum netleşiyor. Sokağa çıkma yasağından sonra kent merkezinde ilk defa bir zırhlı araca saldırı gerçekleştirilmişti. Gece geç saatlerde camii hoparlörlerinden üç günlük sokağa çıkma yasağı ilan ediliyordu.
Sokağa çıkma yasağıyla ilk defa Yüksekova’da karşılaşmıştım. Evde erzakınız varsa fazla da telaş yok. Apartman dairesindeyseniz hücre cezası almış bir tutsak gibi olabilirsiniz. Ama Yüksekova’da evlerin genelinin geniş ve bahçeli olması durumu katlanılır kılabiliyor. Çünkü bazen bahçede volta atma gereği de duyarsınız. Diğer taraftan bahçede kurulan masa adeta editör masası görevi görüyor. Yüksekova Haber ekibi haber geçmeye çalışıyor.
Yüksekova normalleşmek istiyor
Uzayıp giden İpekyolu caddesinde sürekli gidip gelen zırhlı araçlar... Akşam saatleri. İnsanlar bir an önce evlerine çekilmenin telaşında. Çünkü sokağa çıkma yasağı Yüksekova’da 23:00 -06:00 saatleri arasında hâlâ devam ediyor. Esnaf veya çalışanlar işlerini yetiştiremeyip de beş dakika eve geciktiklerinde 200 TL’yi geçen para cezası da alabiliyor. Esnaf bu konuda dert yanıyor, çalışanlar sıkıntılı. Yasak saatleri arasında başka ilginç bir bilgi de benimle paylaşılmıştı. Buna göre 112 acil servis aranıp ambulans talep edildiğinde ve birkaç defa 112 arandığında alınan cevap “Biz hazırız ama yasak saatleri olduğu için polis eskortunu bekliyoruz” şeklindeymiş.
Her yerde beylik tabancalarıyla polisler dolaşıyor. Zırhlı araçlar sivil hayatın bir parçası olmuş durumda. Cengiz Topel caddesinde uzun namlulu silahlarla polisler bekliyor. Zırhlı araçların hızlı geçişi de kazalara davetiye çıkarıyor. Öyle ki sokağa çıkma yasağının ikinci gününde Dağlıca kavşağında zırhlı araç kaza yapmış ve bir polis yaşamını yitirmişti. Sokağa çıkma yasağına rağmen Yüksekovalıların yaralıları kurtarmak için gösterdiği fedakarlık da basına yansımıştı. Sonuç olarak bütün bunlar kentte normalleşmeyi de önlüyor.
Yüksekovalılar yaralarını sarıyor
78 gün süren sokağa çıkma yasağının Yüksekova’ya verdiği tahribatı yerinde görmek için Yüksekova Haber’den Necip Çapraz, Ömer Oğuz ve İmad Taş ile mahalleleri geziyoruz. Evlerde çatışmaların izleri hâlâ canlı. Özellikle evlerin yakılmış olması dikkat çekiyor. Cumhuriyet ve Güngör mahallelerini ayıran Kuruköy yolunda ilerlerken sağlı sollu yıkılan evler var. İş makineleri yıkım çalışmalarını aksatmıyor. Yıkılan bir okulun önünden geçtiğimizde Ömer Oğuz “Eskiden bu enkaz yerinde çocukların cıvıltıları vardı. Bu mahallelerde Yüksekova’nın renkli düğünlerinin çekimini yapıyorduk” diyor. Okullu çocuklar şimdi evlerinin enkazından birkaç kilo demir çıkarmaya çalışıyor.
Bir aile evlerinin enkazının üzerinde oturmuş, kadınlar ağlıyor. Necip Çapraz anlatıyor: “Şu an binlerce insan ya hâlâ Yüksekova’nın dışında ya da kentte akrabalarının yanında kalıyor. Bazı aileler var ki sabah evinin enkazının üzerine gelir. Ta akşam olana kadar. Akşam olunca da kaldığı akrabasının evine gider”.
Cumhuriyet mahallesinde bir aile yıkılan evlerini onarmaya çalışıyor. Hal hatır sorduğumuz ev sahibi “Devlet bir çözüm bulmadığı için biz de evlerimizi onarmaya karar verdik” diyor. Bu bölgenin kamulaştırılıp evlerin yıkılabileceğini söylediğimizde de “Ne yapalım? Açıkta mı kalalım? Devlet şunu bunu yaptık diyor ama ortada bir şey yok” tepkisiyle karşılaşıyoruz.
“Evlerimizi tekrar yaparız”
Yüksekova’nın biraz daha dışında yer alan Orman mahallesine geçiyoruz. Şehrin dışına düşen evlerin ön cephelerinde büyük delikler göze çarpıyor. Belli ki top atışlarına hedef olan evler bunlar… Mezarlığın önünden geçerken yeni defnedilmiş onlarca mezar dikkat çekiyor. Kadınlar bir mezarın başında dua ediyor. Ömer Oğuz anlatıyor: “Geçen yıl Suruç’taki patlamada ölen Yüksekovalı öğretmen bu mahalledendi. Bu mezar da onundur. Annesi her gün oğlunun mezarına gelip ağlıyor, dua ediyor.”
Orman mahallesinde delik deşik edilmiş evlerinin önünde yaşlı bir Yüksekovalının misafiri oluyoruz. 86 yaşındaymış, eski bir Peşmergeymiş. Bize Peşmerge yıllarına ait fotoğrafını ve kendisine verilen nişanı gösteriyor. Mela Mustafa Barzani’nin yanında Saddam zulmüne karşı savaşmış. Anlatıyor: “Bu son savaşla birlikte beşinci defa yerimden yurdumdan göçtüm. Ama bu son göç en ağırıydı.” Biz de “Neden en ağırıydı?” diye sorduğumuzda gözleri uzaklara dalarak “Boşverin, geçti artık” diyor.
Bunun üzerine orta yaşlı oğlu konuşuyor: “Barış gelsin de Yüksekova il olmuş olmamış önemli değil. Burada insanlar mağdur. Devletin bize sunduğu tek çözüm, yıllarca emek vererek yaptığımız bu evlerden bizi çıkarıp bir TOKİ konutuna tıkmak. Bizim bir komşuluk ve aile kültürümüz var. Apartman dairesi bize zulüm olur. En azından bizi rahat bıraksınlar. Evlerimizi tekrar yaparız.”
“Biz de felsefe konuşmak isterdik”
Cengiz Topel caddesinde yürüyoruz. Aslında ciddi bir canlılık var. Yüksekova’nın ticari potansiyeli kendini gösteriyor. Ama belirsizlik ve istikrarsızlık gelişimi engelliyor. Bu sebeple de ciddi bir barış beklentisi var.
İran Pasajı’na uğruyoruz. Duvarda asılı tabloyu gösteren esnafın “Burada yaşayanların zihni sürekli nerede patlama oldu, nerede çatışma çıktı ile meşgul. Oysa biz de felsefe konuşmak isterdik. Bu tablodaki sanat inceliği üzerine konuşmak… Ama Yüksekova hep acı çekti. Belki de bu yüzden son yıkımın altından kendi çabalarıyla çıkmaya çalışıyorlar” sözlerini işitiyoruz. Diğer bir esnafın “Yüksekova’da sivil toplum örgütü yok, halk yok, belediye yok. Çünkü devlet vali, kaymakam ve okul müdürleri üzerinden burada politika belirliyor. Burada bir yanlış var” diyerek tepki gösteriyor.
Yüksekova TOKİ istemiyor
Yüksekova’da en temel tartışmaların başında Yüksekova’nın il olması ve TOKİ konutlarına taşınma yer alıyor. İl olma konusunda yoğun bir isteğin olduğunu görüyoruz. Ama bunun öncesinde barış ve huzur talebi var. Çünkü barış olunmadığında il olmanın bir anlam ifade etmeyeceği görüşü hakim.
Kimi de Yüksekova’nın il olmasıyla mağduriyetlerin daha hızlı giderilebileceği görüşünde. TOKİ konusunda ise Yüksekova halkı çok tepkili.
Özellikle devletin yerel yönetime, halka ve sivil toplum örgütlerine danışmadan kafasına göre karar almasına itiraz ediliyor. Haritadan bakıldığında neredeyse Yüksekova’nın tamamı riskli alan ilan edilmiş.
Yüksekovalılar bugünlerde TOKİ konutlarına karşı bir imza kampanyası da başlattılar. TOKİ konutlarıyla AKP’nin Yüksekova’nın toplumsal dokusunu, komşuluk ilişkilerini, örgütlü yapılarını dağıtmayı hedeflediği ifade ediliyor.
Belediye by-pass edilmiş
Her yerde olduğu gibi Yüksekova’nın Demokratik Bölgeler Partili (DBP) belediyesi üzerinde de fiili bir kayyum uygulaması var. Dolayısıyla bölgede idari sistem belediye başkanlarını es geçerken daha çok kaymakam ve valiler muhatap alınıyor.
Yüksekova halkı Çevre ve Şehircilik Bakanı Yüksekova’ya geldiğinde belediye başkanını da davet etmemesinin kendi iradelerine saygısızlık olduğunu belirtiyor.
Altyapı sorununa çözüm bulmak için DBP’li belediyenin yıllarca peşinden koştuğu yüzde 95’i Avrupa Birliği (AB) hibesiyle yapılacak projeye de el konulmuş durumda. Söz konusu proje 2015 yılı sonuna doğru kabul edilmiş. Eğer sokağa çıkma yasağı olmasaydı 2016-2017 inşaat sezonunda belediye bünyesinde proje devreye girecekti. Şimdi bu projenin başka kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacağı iddia ediliyor. Düşünün ki bir su borusu patlamasına bile belediye iş makineleri polis eskortu olmadan gidemiyor.
Halk bilgilendirilmeli
Sonuç olarak 4 bin evin yıkım kararının alındığı, 10 bin insanın hâlâ evsiz kaldığı, yüzde 10 civarında halkın hâlâ kente dönemediği bir yerde sorunları çözmenin yolu devletin belediye, sivil toplum örgütleri ve halkla istişarelerde bulunmasıdır.
Halkın iradesini yok sayarak Ankara’dan ne söz konusu sorunlara çözüm üretilebilir ne de bir barış iklimi yaratılabilir. Yüksekovalılar en azından devletin plan ve projesinin ne olduğunu tam olarak öğrenmek istiyorlar. Bunun için de halkın ciddi şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor. Ankara, Yüksekova’yı ciddiye almalıdır. Çünkü barışın yolunun geçtiği yerlerden biri de Yüksekova… (İG/EKN)
* Fotoğraflar: İbrahim Genç