Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır. |
Diyalektiğin değişim yasasını ifade eden şu iki özlü sözle başlayayım sözüme:
2.500 yıl önce Efes’te yaşamış filozof Heraklitos, “Aynı nehirde (aynı suda) iki kere yıkanılmaz” diyor.
750 yıl önce Mevlana ise, “Dün dünde kaldı cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyor.
Ne güzel sözler bunlar.
Evrende, doğada, toplumda her şey değişiyor, dönüşüyor, ama yavaş ama hızlı! Hiçbir şey durağan değil. Elbette toplumlardaki değişimlerin dinamikleri/çelişkileri ile doğadaki değişimler birbirinden çok farklı işliyor. Çünkü toplumda özne var! Toplumda farklı yönlerde bir yığın değişim talebi özneleriyle, başta devlet/iktidar olmak üzere değişime direnen özneler var. Yönetenler ve yönetilenler; işte toplumların tarihi, bu çatışmanın/çelişmenin tarihidir.
***
Bu genel girizgâhtan mevcut duruma gelecek olursak;
Biz değişim beklerken, başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devletin yürütme gücü olan geçici AKP hükümeti, bırakın mevcudu korumayı, 1990’lara döndü! Elbette bunda bir ya da birkaç siyasi hesap olabilir ki, bunun başında, iktidarını yitiren AKP’nin kaotik bir ortam yaratarak, bu ortamdan çıkışın yolunun tek başına hükümetle mümkün olduğu iddiasıyla bir erken seçim yolu açarak toplumu ikna ve eski gücüne kavuşma umudu var. Tabi bu işin ceremesini yine yönetilenler ve öldürülenler çekiyor!
***
Toplum mevcut çatışmasızlık ortamına bile razıyken, şimdi çatışmanın içinde kendini buldu. Bu duruma gelinmesinde PKK’nın elbette ciddi bir payı var!
***
Suruç katliamının arkasından Ceylanpınar’da iki polis katledildi.
Her ne kadar bu olayı PKK’dan bağımsız birimlerin işlediği ve PKK’nın bu olayı üstlenmediği PKK’nın yetkilileri tarafından açıklanmış olsa da, iktidar bunu fırsat bilerek saldırı gerekçesi yaptı.
İktidar IŞİD’e taarruz ediyoruz dedi, birkaç sorti yaptı, hepsi bu kadar. TSK, asıl olarak Kandil’i bombaladı, bombalamaya devam ediyor. Bitti mi bu IŞİD meselesi?
PKK asker, polis öldürüyor, araç yakıyor, yol kesiyor vb.
PKK’da halk savaşı naraları tekrar zuhur etti.
Devlet ve PKK tekrar çatışmaya başladı.
Toplumun 7 Haziran seçimlerindeki tercihlerinin sonucu olarak yeni şeyler beklerken, 1990’lara dönüyoruz.
***
Başbakanın açıklamalarına baktığımızda, sanki bugünkü Başbakan Davutoğlu değil de 1990’ların Başbakanı Tansu Çiller konuşuyor sanırsınız. Hamasetten öte gitmeyen, gerçeğin bir kısmını dahi ifade etmeyen, propagandist cümle yığınlarını başımıza boca ediyorlar.
***
Hele bir de Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Bunların inlerini ve Kandil’i imha edeceğiz. Silah bırakılmadıkça bu operasyonlar devam edecektir. Şahadet şerbeti içmeye hazırız.” demiş ki, işte buna diyecek yoktur!
***
AKP ve Eroğlu, ormanlara ve çevreye yaptıkları tahribat ile Kandil’i karıştırmış olsa gerek. Kandil İstanbul’un kuzey ormanları veya Karadeniz yayları değil ki, havaalanı ya da yeşil yol yapasınız! Böyle bir açıklama yapmak kala kala size mi kaldı? Hele şu şahadet şerbeti lafınızdaki uhreviliğin albenisi, çelik eriyiğini şiddetin kalıbına dökerek cenneti muştuluyor ki, değme gitsin!
***
‘Adama’ sorarlar, 1990’lardaki güvenlik güçleri şahadet şerbeti içmeye hazır değiller miydi? Bu söylem, kendi mantığı içinde onlara bir saygısızlık değil midir?
‘Adama’ sorarlar, inlerini imha edecektiniz de şimdiye kadar niye durdunuz?
Hamaset, hamaset, hamaset…
Başta havuz medyası olmak üzere, basın yayının haline baktığımızda aynen 1990’ların o afaki haberlerini, bir tarafı aşağılarken diğer tarafı yüceltici yazılarını, şiddeti kutsayıcı tavırlarını ve abartıyı görüyoruz. Örneğin yapılan açıklamaya göre, son operasyonlarla birlikte 260 terörist ölmüş, 380-400 terörist de yaralanmış! Galiba TSK, hava bombardımanında öldürülen ve yaralanan teröristleri tek tek sayan teknik donanıma sahip!
***
1990’ların Hürriyet gazetesini hatırlayın, ne manşetler atıyordu! Şu kadar terörist öldürüldü, bu kadar terörist yaralandı diyen abartılı rakamlar vs. Her müdahaleden sonra sanırsınız ki, PKK bir daha belini doğrultamayacak! Bir de şimdinin yandaş gazetelerinin manşetlerine bakın, o günün Hürriyet’inden aşağı kalır yanları yok. Dilleri korkunç, satırları sarhoş naraları…
***
1990’ların haber kanallarındaki haberlerin içeriklerini ve yapılan oturumları hatırlayın, nice şiddete tapınma ayinleri yapılıyordu!
***
Genelkurmay açıklama yapmış: “Ülkemizde son günlerde yaşanan terör olayları nedeniyle, çok sayıda vatandaşımız Genelkurmay Başkanlığına başvurarak askere alınmayı ve terörle mücadelede görev yapmayı talep etmektedir.”
Olabilir!
İlginçtir, aynı genelkurmayın 1950 yılında Kore’ye asker gönderme ve 1974 Kıbrıs çıkarması sırasında da çok sayıda kişinin savaşa gönüllü katılım başvuruları olduğu açıklamaları vardır! Güven Gürkan Öztan’ın İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkan “Türkiye’de Militarizm – Zihniyet, Pratik ve Propaganda” kitabı, bu açıdan iyi bir kaynaktır.
***
Çatışmacı ortamlar militarist hezeyanları yükseltir.
Toplum yeni şeyler söylemek lazım derken, egemenler eski nağmelerden dem vurmaya başladılar!
Neden?
PKK’yı yok etmek mi istiyorsunuz?
Madem böyle bir gücünüz vardı, o zaman ne diye “Çözüm Süreci” başlattınız, Abdullah Öcalan’la defalarca görüştünüz?
Tabi ki böyle bir şeyi savunmuyorum. Tersine, Çözüm Sürecinin aktif hale getirilmesini, Öcalan’la görüşmelerin devam etmesini, Kürt sorunun çözümünün parlamenter alanında HDP ile görüşülmesini vs. bütün bunları savunuyorum. Geçmişte Erdoğan’ın ve AKP’nin Çözüm Sürecini başlatarak ortamı yumuşatmasını ve ölümlerin önüne geçmesini sonuna kadar destekliyorum. Bu olumlu katkılar yok sayılamaz.
Süreci PKK bozsa dahi, devlet ona uymaz ve devletin önceliği vardı. Süreci en az zayiatla kurtaracak ve işlevsellik kazandıracak asıl taraf devlettir.
Nedir bu 1990’ların benzeri olan hezeyanlar?
İktidar hırsı gözünüzü bu kadar mı kör etti?
AKP’nin muktedirleri ve AKP’nin milliyetçi tabanı, bir nehirde iki kere yıkanamazsınız! PKK ve Kürtlere karşı her türlü şiddetin en büyüğü, en ağırı 1990’larda bu devlet tarafından kullanıldı. Sizlerin Kandil’e yolladığınız uçakların yüzlerce fazlası daha önce Kandil’i misliyle bombaladı zaten. Binlerce köy boşaltıldı, on binlerce Kürt öldürüldü! Kürt muhalefetini bastırmak için en korkunç işkenceler de dâhil olmak üzere hemen her türlü yol denendi! Bu bilgilerin en alasını ‘uzlaştığınız’ Ergenekon çevresinden alabilirsiniz! Jöleli danışman onların yanında hafif sıklettir!
HDP korktuğunuzu başınıza getirdi diye sizler bu ülkeyi tekrar kan gölüne mi çevirmek istiyorsunuz?
Üstelik yanı başımızda bir Suriye ‘klasiği’ yaşanırken, neyi ne kadar kontrol edeceğinizi sanıyorsunuz?
Daha sizler mecliste terörün araştırılmasından kaçıyorsunuz!
Kaçarken iktidarı bulacağınızı mı sanıyorsunuz?
İktidar yandaşı Star yazarı Ahmet Kekeç bu son gelişmeler karşısında HDP’ye seslenerek ayakkabı kutusundan barış çıkmaz diyor!
Doğru söylüyor!
F-16 sortileriyle ayakkabı kutuları arasında bir ilişki var mı, bilmiyorum ama ayakkabı kutularıyla iktidar da olunmaz! (HŞ/HK)
* Fotoğraf: Cafer Balık - Şırnak/AA