Yeniden, yargı bağımsızlığı…
Yeniden, kimse yargıya emir ve talimat veremez demeçleri…
Kimse içişlerimize karışamaz…
Her şey simsiyah…
18 Ekim 2021’de ABD Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada "Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye'ye çağrıda bulunuyoruz." denildi.
İlk tepki İçişleri Bakanı’ndan geldi: “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, hukuk devletidir. Büyükelçilerin yürüyen bir davada yargıya tavsiye ve telkinde bulunması kabul edilemez.”
Cumhurbaşkanı büyükelçilerin “istenmeyen kişi” ilan edilmesini istedi, talimat verdi.
Adalet Bakanı Twitter hesabından "Ülkemizde görev yapan diplomatların Türk yargısını etkilemeye yönelik beyanatları kabul edilemez." dedi.
TBMM Başkanı Twitter hesabından yaptığı paylaşımında "Türkiye'de 'devam eden dava' hakkında TBMM'de soru sormak ve görüşme yapmak bile anayasa tarafından yasaklanmışken, mahkemenin nasıl karar vereceğini söylemek başka ülkelerin büyükelçilerinin hakkı değildir; büyük bir haddini bilmezliktir. İşinize bakın" ifadelerini kullandı.
AK Parti Sözcüsü "Ülkemizde görev yapan diplomatların Türk yargısını etkilemeye yönelik beyanatları kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir hukuk devletidir ve Türk yargısı bağımsızdır." dedi.
Açıklamadan yedi gün sonra; 25 Ekim 2021’de yargının sesi çıktı!
Önce Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca; "Bahsi geçen sayın büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil de adeta örgütlü şekilde bir araya gelerek, toplu şekilde bildiri yayımlamış olmaları Türkiye'de bağımsız yargıyı, bağımsız yargı mensuplarını, tüm hâkim ve Cumhuriyet savcılarını, yüksek yargı mensuplarını derinden yaralamış ve üzmüştür. İnfiale neden olmuştur." dedi.[i]
Büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil, adeta örgütlü hareket ettikleri, toplu şekilde bildiri yayınladıkları, bu açıklamayla infial yarattıkları…Neredeyse iddianame olacak!
Dediklerine ne diyorsunuz?
Aynı gün Hakimler ve Savcılar Kurulu; Büyükelçiler demeden “bazı basın yayın organlarında yargı sistemine ilişkin eleştiri sınırlarını aşan” açıklamalara karşı çıktı.
"Son dönemde bazı basın yayın organlarında, Türk Yargı Sistemine yönelik eleştiri sınırlarını aşan birtakım açıklamalara yer verildiği ve bu kapsamda girişimlerde bulunulduğu gözlemlenmektedir. Türk Yargısının itibarına halel getirebilecek bu durum nedeniyle, Kurulumuzca basın açıklaması yapılması zarureti hâsıl olmuştur. Anayasamızın 138’inci maddesinde, hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verdikleri; hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı öngörülmüştür.
Değinilen Anayasal ilke çerçevesinde, tüm resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ile birey ve toplulukların yargı bağımsızlığına saygı göstererek, yargılama süreçlerine müdahale niteliği taşıyacak her türlü eylem ve söylemden kaçınması önem arz etmektedir. Kamuoyunun bilgisine saygı ile sunulur”[ii]
HSK Anayasa Madde 138 diyor ve yargı bağımsızlığına saygı gösterilmesini istiyor. Bu tür aykırılıklarda böyle şeyler söylemek mümkün ama bu sefer daha mümkün görülmüş herhalde!
Dediklerine ne diyorsunuz?
Hukukçu olarak bizler bir şeyler söylesek vatan haini oluyoruz ve çapulcuyuz.
Akılda tutulmalıdır; birçok devletin yargılama sisteminde “ceza” kovuşturmaları devletin ya da devlet organlarının tekelindedir. Tüm iktidarlar bu gücü elde tutmak ve kimseyle paylaşmak istemezler. Bu hâkim pozisyon nedeniyle cezalandırma yolunun tercih edebilirler…Ama esas olan açıklamaların içeriğini araştırmaktır. Artık ne denildiğinin değil kimlerin dediği önemli olunca hakikat kaybolur. Devletlerin kovuşturma hakkını sınırlandırma ve hatta tamamen ortadan kaldırma eğilimi güçlenmektedir.
Yeniden yargı bağımsızlığına dönelim… Avrupa Konseyi bünyesinde Parlamenter Meclisi Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi Başkanı, 11 Temmuz 2008 tarihli mektubuyla Venedik Komisyonundan “yargı sisteminin bağımsızlığı konusundaki Avrupa standartları” hakkında görüş istemiştir. Bu talebe uygun olarak hazırlanan Yargı Sisteminin Bağımsızlığı hakkındaki Raporlar Venedik Komisyonu tarafından 12-13 Mart 2010 tarihli 82. Genel Kurul toplantısında kabul edilmiştir. [iii]
Venedik Komisyonu Raporuna göre; yargı bağımsızlığı, vazgeçilmezdir. Bağımsız hakimler olmadan hak ve özgürlüklerin doğru ve hukuka uygun bir şekilde hayata geçirilmesi mümkün değildir.
Yargı bağımsızlığı tek başına bir amaç olmadığı gibi hakimlerin kişisel ayrıcalığı da değildir. Yargı bağımsızlığı; hakimlerin kişi hak ve özgürlüklerinin koruyucusu olma görevlerini yerine getirmeleri için bir gerekliliktir.
Venedik Komisyonuna göre; yargı bağımsızlığının temini amacıyla “Adlî süreçleri uygunsuz baskılardan korumak için, “yargı önündeki meselelerin tartışılması yasağı” ilkesinin uygulanması düşünülmeli ancak bu yapılırken sınırlar özenle belirlenmeli ve bir yandan adlî süreci diğer yandan da basın özgürlüğü ile kamu yararını ilgilendiren konuların açıkça tartışılabilmesi özgürlüğünü koruyacak uygun bir denge kurulmalıdır.”
Bu amaçla yorumlanması gereken Anayasanın 138'inci maddesi yargı önündeki davaların/meselelerin tartışılmasına yasak getirmiştir. “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz”.
Bu yasak herkes içindir…Öncelikle siyasetçiler ve herkes bu kurala uymalıdır.
Bir suçun topluma karşı işlenmiş bir haksız fiil olma niteliği nedeniyle; ceza mahkûmiyetleri çok daha ciddidir. Dolayısıyla, bir kimse hakkında verilecek bir mahkûmiyet cezası çok net, güçlü, somut ve inandırıcı kanıtları gerektirir.
Ceza mahkûmiyetinin sonucu sosyal damgalama/damgalanma daha farklıdır ve etkilidir.
Bu yüzden ceza hukukunda iddia makamı ve iddiaları önemini hemen belli eder.
Venedik Komisyonunun savcılar için dediklerine bakalım kısaca…
Savcılar, toplum adına hareket ederler. Ceza mahkûmiyetleri ciddi sonuçlar doğurduğu için, yüksek bir standarda bağlı olarak, adil ve tarafsız bir şekilde hareket etmelidir.
Savcının yargı mensubu olarak kabul edilmediği sistemlerde bile savcılardan yargı mensubuymuş gibi hareket etmeleri beklenir. Savcının işlevi ne pahasına olursa olsun mahkûmiyet sağlamak değildir. Savcı elindeki güvenilir kanıtların tümünü mahkemenin dikkatine sunmak zorundadır ve kanıtlar arasından uygun bulduklarını seçip ayıklayamaz. Savcı sadece savcılığın iddialarını destekleyen kanıtları değil, tüm ilgili kanıtları toplamalı ve sanığa açıklamalıdır. Sanığın lehine olabilecek kanıtların açıklanamadığı durumlarda (örneğin bu açıklama başka bir kişinin güvenliğini tehlikeye atacağı için) savcının görevi kovuşturmaya son vermektir.
Bir ceza davası beraatla bitse bile ilgili kişi için ciddi sonuçlar doğurması nedeniyle, savcıların kovuşturma başlatıp başlatmamaya ve hangi suçlamalarla kovuşturma başlatacaklarına karar verirken adil davranmaları gerekir.
Siyasi amaçlı kovuşturmalara siyasi müdahalelerin sonuçları nelerdir?
Venedik Komisyonu Raporuna göre;
“20. Kovuşturmalara siyasi müdahalelerde bulunulması muhtemelen toplumun kendisi kadar eskidir. (….) Totaliter ülkelerde ya da modern diktatörlüklerde cezai kovuşturma bir baskı ve yolsuzluk aracı olarak kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir. Demokratik kontrol sistemlerinin varlığı siyasi amaçlı kovuşturmalar sorununa kesin bir çözüm getirmemektedir. Çoğunluğun diktası bir baskı aracı olarak kovuşturmaların kullanılmasına kadar varabilir. Çoğunluklar manipüle edilebilir ve demokratik siyasetçiler özellikle medya kampanyalarıyla desteklenen halk baskılarına direnmekten çekinebilirler.
21. Siyasi müdahalelerle ya da hatalı savcılık kararlarıyla bağlantılı olan iki farklı ama birbiriyle bağlantılı görevi kötüye kullanma biçimi vardır. Bunlardan birincisi, kanıt olmadığı ya da dava hileli ya da yanlış kanıtlara dayandığı için başlatılmaması gereken kovuşturmaların başlatılmasıdır. İkinci, daha sinsi ve muhtemelen daha yaygın olan durum ise, bir savcının başlatılması gereken bir kovuşturmayı başlatmamasıdır. Bu sorun çoğu zaman yolsuzlukla bağlantılıdır, ama hükümetlerin suç ya da yolsuzluk içeren tutumlar sergilediği ya da güçlü çıkarların siyasi baskılar uyguladığı durumlarda da yaşanabilir. İlke olarak, kovuşturma başlatmama yönündeki yanlış bir talimatla başa çıkmak daha zor olabilir, çünkü bu talimatın adli kontrole tabi tutulması kolay olmayabilir. (…)” (Venedik Komisyonu Raporundan).
Savcılığın bağımsızlığı ya da özerkliği doğası itibariyle mahkemelerin bağımsızlığı kadar koşulsuz değildir. Savcılığın bir kurum olarak bağımsız olduğu durumlarda bile, başsavcı dışındaki savcıların kararları ve faaliyetleri için hiyerarşik bir kontrol söz konusu olabilir.[iv]
Bu bağlamda Venedik Komisyonu “karar alma süreçlerinin tutarlılığını ve şeffaflığını sağlamaya yönelik uygun mekanizmaların” varlığını önemli görmektedir.
Yargının bağımsızlığının iki yüzü vardır; bunlardan kurumsal olanı yargının bir bütün olarak bağımsız olmasını içerirken diğeri hâkimlerin karar alma sürecinde münferit olarak (diğer hâkimlerin etkisinden bağımsız olmak da dahil olmak üzere) bağımsız olmalarını içerir.
Yargının bağımsızlığı ve yürütme erkinden ayrılığı hukukun üstünlüğünün temel taşlarından biridir ve bunun hiçbir istisnası olamaz.
Yargıya neden kimse güvenmiyor?
HSK ve Yargıtay acaba ne düşünüyor?
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan yargıçlar ve savcılar var mıdır?
Bir siyasi parti mensubu Anayasanın 138 inci maddesine aykırı hareket ederse basın açıklaması yapar mısınız?
Siyasi parti başkanının talimatıyla istifasını açıklayan yargıç hakkında yargı bağımsızlığı ve/ya tarafsızlığı hakkında Kurum olarak ne düşünüyorsunuz?
Eleştiri sınırlarını aşılmıştır demek kolay! Eleştirinin içeriğini tartışmak çok zor…
Hukukçuyuz; insan haklarına dayalı hukuk ve siyaset yaparız; yargı kültürü yaratırız. Devlet değiliz; hâkim pozisyonumuz ve gücümüzü kullanarak kimseyi cezalandırmayı seçmeyiz.
Yargı bağımsızlığının bu denli yararsız, bu kadar tahammülsüz, ayrıştırıcı, içerikten yoksun tartışılması üzüntü veriyor; yargıda tarafsızlık endişe verici…
Yargı dahili ve harici acaba nasıl görünüyor?
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve yargıya güven; gri bile değil, simsiyah… (Fİ/RT)
[i] 25.10.2021 TRT Haber. https://www.trthaber.com/haber/gundem/yargitay-baskani-akarcadan-10-buyukelci-aciklamasi-620065.html.
[ii] 25.10.2021 TRT Haber https://www.hsk.gov.tr/25102021-tarihli-basin-aciklamasi
[iii] Strazburg, 16 Mart 2010 Çalışma No. 494 / 2008 Cdl-Ad (2010)004 İngilizce Aslından Gayrı Resmi Çeviri. Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Rapor Yargı Sisteminin Bağımsızlığı Bölüm I: Hâkimlerin Bağımsızlığı Venedik Komisyonunun 82. Genel Kurul Toplantısında Kabul Edilmiştir (Venedik, 12-13 Mart 2010)
[iv] https://www.hsk.gov.tr/uluslararasi-temel-belgeler.