Sürekli değişen yargıçlarla mahkeme ve hüküm kurulamaz, karar verilemez.
Aksi takdirde böyle bir yargılama hakkaniyetin ihlalidir.
Dava başlar ve ara verilmeden bitirilir. Mahkemeler sahibinin sesi değildir.
İsteğe göre değişen yargıçlarla yapılan yargılamalarla adalet olmaz, vicdan sızlar.
Mahkemelerde sık sık yapılan yargıç değişiklikleriyle hak ihlal edilmiş olabilir mi? Olur.
Karşılaşmış olabilirsiniz; hakkınızda açılan bir ceza davasının duruşmasını yapan, tanıkları dinleyen ve gerekirse delil toplayarak delilleri duruşmada tartışan mahkeme heyetindeki yargıçlar değişir ve yerine hiç yargılamaya katılmamış olmasına rağmen “hüküm” kurulması hakkaniyete uygun mudur?
Kaç mahkemede yargıçlar hiç değişmeden hükme varılmıştır?
Kaç mahkemede yargılamaya hiç katılmadığı halde, birdenbire karar duruşmasında gelip hüküm kuran ve hükme imza atan yargıçlar varsa yargılananların ve yargılanmayanların mahkemeye olan güveni sarsılır mı?
Yargılama yapmaya başlayan kaç mahkeme yargıçları değişmeden hüküm kurmuştur?
Hiç değişmeden yargılamayı başından sonuna kadar yürüten ve karar veren kaç yargıç ve kaç mahkeme vardır ki vicdani kanaate uygun bir hüküm kurulduğuna inanabilelim?
Örneğin, “beyanları mahkûmiyet hükmüne belirleyici ölçüde esas alınan iddia tanıklarının nihai kararı veren heyet tarafından dinlenmemesi nedeniyle” verilen hüküm adil midir?
Anayasa Mahkemesi (AYM) 15 Şubat 2024 tarihinde karar verdi, gerekçesi 15 Kasım 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı. Acaba bu karar, bu soruları yanıtlıyor mu?
Anayasa Mahkemesi, 15 Şubat 2024 tarihli Genel Kurul gündemini açıkladığı zaman 2020/23093 başvuru numaralı bireysel başvurunun; “mahkûmiyetin dayanağı olan delillerle doğrudan temas eden ile hükmü veren mahkeme heyetinin farklı olması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin” olduğunu belirtmişti.
Anayasa Mahkemesi web sayfasında ve gündemine ait çizelgede bu başvuru hakkında “hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna” karar verdiği ve esas yönünden “Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine” karar verdiği yazılıydı. Karar verilmişti ama “gerekçesi” yayımlanmamıştı. AYM’nin Genel Kurul Gerekçeli Kararı karar verildikten dokuz ay sonra, 15 Kasım 2024 tarihli ve 32723 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 15 Şubat 2024 tarihinde, Erdal Sonduk (B. No: 2020/23093) başvurusunda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
AYM kararında, mahkemede yargıç değişikliklerinin nasıl olduğu anlatılmıştır. Ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamanın 11 Ekim 2016 tarihli ilk celsesinde başvurucu (sanık) savunma yapmış, katılan (müdahil) iddia ve şikâyetlerini dile getirmiştir. Sanık ve müdafisinin de hazır bulunduğu duruşmanın ikinci celsesinde yedi tanık dinlenmiştir. Duruşmanın üçüncü, dördüncü ve beşinci celselerinde de hem savunma makamının hem de katılanın gösterdiği dokuz tanık beyanda bulunmuştur. Tanıkların dinlendiği ikinci ve üçüncü celselerde mahkeme heyetinde bir değişiklik olmamış ve yargılama heyetindeki yargıçlar değişmemiştir. Dördüncü ve beşinci celselerde önceki celselere katılan Mahkeme Başkanı ve bir üye sabit kalmış, diğer üye değişmiştir.
Duruşmanın altıncı celsesinde davadaki eksikler giderilmiş, yedinci celsesinde bir tanık daha dinlenmiştir. Bu celselerde duruşmanın ikinci celsesinden itibaren görev alan Mahkeme Başkanı ve bir üyenin dışındaki diğer üye yargıç sürekli değişmiştir. Duruşmanın sekizinci celsesinde eksik olan hususlar tamamlanmış, dokuzuncu celsede mahkeme Başkanı da değişmiştir.
Duruşmanın karar verilen son (hüküm) celsesinde; bir önceki celsede değişen Başkan'ın başkanlığındaki heyet, başvurucuyu tefecilik suçundan 2 yıl 11 ay hapis ve 16 bin 660 TL adli para cezasına, nitelikli yağma suçundan ise 6 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Hüküm celsesinde, yargılamanın sonucuna etkili olan tanıkların dinlendiği celselerde (2’nci ve 5’inci celseler) Mahkeme Heyeti’nde bulunmuş olan sadece bir üye (F.Ö.) görev almıştır.
Başvurucu, mahkûmiyet hükümlerine karşı istinafa başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde diğerlerinin yanı sıra duruşmaları yöneten, tanıklara soru soran, onları dinleyen Mahkeme Heyeti ile mahkûmiyet kararını veren heyetin farklı olduğunu, bu durumun yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. İstinaf dilekçesinde açıkça mahkemenin tanık beyanlarını çarpıttığı, tanık beyanlarında geçen olguların ilgili kurumlardan sorulmadığı ve araştırılmadığı, bu hususlardaki taleplerin de duruşma tutanağına geçirilmediği ileri sürülmüştür.
İstinaf başvuruları esastan reddedilmiştir. Bunun üzerine tefecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü 2 Haziran 2020 tarihinde kesinleşmiştir. Nitelikli yağma suçu yönünden istinaf başvurusunun esastan reddi yolunda verilen karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Karar tarihi olan 15 Şubat 2024 tarihi itibarıyla temyiz incelemesi sonuçlandırılmamıştır.
Başvurucu, tefecilik suçu yönünden ceza dairesince verilen kararı 18 Haziran 2020 tarihinde öğrenmiş, 9 Temmuz 2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi bu kararında; “tanık dinlenmesi”, yüzyüzelik ilkesi ve hakkaniyete uygun yargılama konularına açıklık getirilmiştir. Basın açıklamasında belirtildiği üzere “Doğrudan doğruyalık ilkesi” hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümüdür.” Bu ilke; hâkimin olayı aydınlattığı ileri sürülen delillerle doğrudan temasa geçmesi, araya herhangi bir aracı katmaksızın deliller hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi delilin “tanık” olması halinde bu ilke “ziyadesiyle geçerlidir. Çünkü bir tanığın anlatımı sırasındaki tavırları ve inanılırlığı konusunda mahkeme tarafından yapılan gözlemler, maddi gerçeğin anlaşılabilmesi için oldukça önemlidir.
AYM, yargılama yapan heyetin kompozisyonundaki değişikliklerin tek başına adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılması için yeterli bir neden olarak görmemektedir. Ancak karar verecek olan mahkeme heyetinin neden değişmemesi gerektiği hakkındaki görüşüne göre;
“41. Temel amacı maddi gerçeğe ulaşmak olan ceza yargılamasında sözlülük ilkesi geçerli olup hâkimin delillerle doğrudan temas kurup duruşmada beyanda bulunan kişilere dair bir izlenim edinmesi, onların beyanda bulunurken gösterdikleri reaksiyonları gözlemleyebilmesi büyük önem taşır. Bunun yanında bu amaca ulaşmak bakımından cezai uyuşmazlığın temelini oluşturan ve geçmişte yaşanmış maddi olayın ne şekilde gerçekleştiğini ispata yarayan her şey delil olabilir. Hükmün gerekçesi esas olarak duruşmada ortaya konan delillerden edinilen kanaat sonucunda ortaya çıkmaktadır. Suçlama konusu olaylar, hâkimin ve diğer süjelerin katılımıyla duruşmada birlikte tartışılmakta ve araya bir vasıta girmeksizin test edilmektedir. Bu sebeple duruşma bir formalite değil ceza yargılamasının özüdür. Bununla birlikte sanığın da aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla hakkında nihai kararı verecek hâkimlerin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi gerek savunma hakkının gerekse çelişme ilkesinin gerçekleşmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Ancak duruşmada edinilen kanaatin doğru oluşabilmesi için zorunlu hâller dışında duruşma devresinde hâkimin/heyetin değişmemesi gerekir.”
Zorunlu haller neler olabilir diye sorulursa; AYM kararına göre, “Bir hâkimin sağlık sorunları, istifa, naklen atama, emeklilik veya başka bir mahkemede görevlendirilme gibi haklı nedenlerle davaya sürekli katılımını imkânsız kılan durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda hâkim değişikliklerinin yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğine ve bu kapsamda telafi edici güvencelerin sağlanıp sağlanmadığına bakılması gerekir.”
Anayasa Mahkemesi; “doğrudan doğruyalık, mutlak bir ilke değildir” görüşündedir ve bu ilkenin “yargılamanın yürütülmesi esnasında hâkim değişikliğine hiçbir şekilde gidilemeyeceği şeklinde” anlaşılamayacağı kanaatindedir. “Doğrudan doğruyalık ilkesinin bir gereği olarak özellikle tanık beyanlarının nihai kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması ana bir ilke olsa da bunun istisnaları bulunmaktadır” görüşünü şöyle temellendirmektedir.
“57. Bir hâkimin sağlık sorunları, istifa, naklen atama, emeklilik veya başka bir mahkemede görevlendirilme gibi haklı nedenlerle davaya sürekli katılımını imkânsız kılan durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda hâkim değişikliklerinin yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyip engellemediğine ve bu kapsamda telafi edici güvencelerin sağlanıp sağlanmadığına bakılmalıdır. Doğrudan doğruyalık ilkesine aykırılıklar üst veya yüksek mahkemelerde de telafi edilebilecek türdendir. Örneğin ilk derece mahkemesinin kompozisyonunun değişmesi, istinaf mahkemesinde sanık ve tanıkların yeniden dinlenmesiyle anılan ilkeye yönelik eksiklikler telafi edilebilir.”
Hatta Anayasa Mahkemesi bu kararında adil yargılanmanın güçlendirilmesi hakkında aşağıdaki şu görüşe dahi yer vermiştir: :
“55. Bu konuda 29/4/2021 tarihli ve 2021/9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile duyurulan İnsan Hakları Eylem Planı'nın (2021-2023) Hedef 2.1. başlığı altında adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi için alınması uygun görülen bazı tedbirlere yer verildiğine de dikkati çekmek gerekir. Bu tedbirler şunlardır:
"a. Yargılama süreçlerinde sık hâkim değişikliğini önlemek amacıyla hâkimlerin tayinlerine esas bölge sistemi yeniden düzenlenecektir.
b. Bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcıların talepleri veya haklarında bir disiplin soruşturması olmaması halinde belirli bir süre ilk derece mahkemelerine atanmayacaklarına ilişkin teminat getirilecektir.
c. Adalet Bakanı’nın, hâkimleri başka bir yargı çevresinde geçici olarak yetkilendirebilmesine ilişkin hüküm kaldırılacaktır.
d. Hâkim ve savcılar için coğrafi teminat sağlanacak, hâkimlik teminatı güçlendirilecektir."
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre; “duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir” ve ancak zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilir.
Dolayısıyla hüküm verecek mahkeme heyeti veya bir mahkemenin yargıcı değişmeden ve değiştirilmeden duruşmaya ara verilmeksizin devam edilmesi, yargılamanın aynı yargıçlarla yapılması, aynı yargıcın davaya başlaması ve davayı bitirmesi ve karar verilmesi adil yargılanma hakkının ve hakkaniyetin gereğidir. Bağımsızlığın ve tarafsızlığın gereği budur.
Hâkimlerin Bağımsızlığı, Etkinliği ve Rolü Hakkında Üye Devletlere Yönelik 13 Ekim 1994 tarihli 518. Toplantısında kabul ettiği R (94) 12 Sayılı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Tavsiye Kararında belirtildiği üzere; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre “herkes, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir” (Adil yargılanma hakkı) düzenlemesini öngörmektedir.
Kasım 1985 tarihli Birlemiş Milletler Genel Kurulu’nun “Yargının Bağımsızlığı Temel Kuralları” gereği devletler; “hukuk devleti” ilkesini güçlü kılmak için hakimlerin bağımsızlığını geliştirmek zorundadır. Çünkü; tüm insanların çıkarlarının korunmasını amaçlayan ve yargısal görev ve yetkilerin bir toplamı olarak kabul edilen “yargı sorumluluğunun” gereği olarak hükümetlere gerekli bütün tedbirleri almaları tavsiye edilmektedir. Yasama ve yürütme organı tarafından özellikle hakimlerin bağımsızlığı sağlanmalı ve bunu tehlikeye sokan hiçbir adım atılmamalıdır.
Bu tavsiye kararına göre; “Hükümlerini verirken hakimler bağımsız olmalı ve çevreden veya her türlü nedenle doğrudan veya dolaylı olarak gelebilecek tehdit, nüfuz kullanma, teşvik, baskı, tehdit veya müdahalelerden uzak biçimde hareket edebilmelidir. Hakimlerin üzerinde bu şekilde nüfuz kurmayı amaçlayan kişilere karşı kanunla yaptırımlar öngörülmelidir. Hakimler vicdanlarına, maddi vakıayı yorumlamalarına ve kanunun açık hükümlerine göre, davalar hakkında tarafsız olarak karar vermek için sınırsız bir özgürlüğe sahip olmalıdırlar. Hakimler, davalarının esası hakkında, yargı dışında hiç kimseye rapor vermek zorunda bırakılmamalıdırlar.”
Duruşma bir formalite değil ceza yargılamasının özüdür.
Ancak duruşmada edinilen kanaatin doğru, adaletli, hukuka ve insan haklarına uygun oluşabilmesi, hakkaniyete uygun hüküm kurulabilmesi için zorunlu hâller dışında yargılamada ve duruşma devresinde hâkimin/mahkeme heyetinin değişmemesi gerekir.
(Fİ/VC)