Fotoğraf: resim.web
Yargıtay Başkanı 6 Mart 2020 tarihinde Antalya’da yapılan TAIEX Fikri ve Sınai Mülkiyet Suçları Çalıştayı açılış konuşmasında yargıdan şikayetçi olmuş.
Şikayetlerinin satırbaşları şöyle; “Adalet sistemi ülke ekonomisi dahil olmak üzere toplumun her kesimini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle yargı sistemine ilişkin sorunlar toplumun her kesiminin meşru ilgi alanı içindedir. Tüm adalet aktörlerinin ve karar vericilerin bu gerçeğin farkında olması gerekir. (…) Toplumun yargıya güven duymadığı bir hukuk sisteminde, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanamaz. İnsan haklarının korunması, yüksek mesleki ve kişisel yeteneklere sahip, yargı mensuplarının varlığına bağlıdır. Bu nedenle yargı etiği ilkeleri ile insan haklarının korunması ve hukuki güvenliğin sağlanması arasında çok sıkı bağ vardır. İyi hukukçular yetiştiremezsek ve onları geliştiremezsek, hangi sistemi getirirsek getirelim başarılı sonuçlar elde edemeyeceğimizin farkında olmalıyız.” (İHA)
Türkiye’de toplum yargıya güven duymuyor. Doğru söz doğrudur. “Tüm adalet aktörlerinin ve karar vericilerin bu gerçeğin farkında olması gerekir” diyorYargıtay Başkanı.
Karar vericiler ve tüm adalet aktörleri kimlerdir? Sadece ve sadece yargı mı?
Bu soruların yanıtlarını verebilirsek eğer, ancak o zaman gerçeklerin farkına varabiliriz.
Acaba sadece “yüksek mesleki ve kişisel yetenekli” yargı mensuplarından medet ummak yeterli midir? Yanılırız. Çünkü mesleki ve kişisel yetenekleri yüksek, etik ilkeleri başından beri benimsemiş yargı mensubu hâkim ve savcıları isteyen, koruyan, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dokunmayan bir zihniyet yoktur yargıda…Adaletin aktörlerinin çoğu yargıda bağımsızlık ve tarafsızlık istemiyor. Karar vericiler kuvvetler ayrılığına inanmıyor.
Aksine düzene uygun hukuk sisteminin mensubu olmaktan kıvanç duyan, verdikleri kararların memnuniyetinden memnun, yükselen ve sürekli yükseltilenlerin çok rahat ettiği bir hukuk sisteminin aktörlerinden bahsetmek gerekiyor, eğer kastedilen adaletin tüm aktörleri ve karar vericilerden söz ediyorsak… Hukuk, adalet ve kanun söz konusu bile değil.
Görmek gerekiyor; halen yargıda yüksek mesleki ve etik ilkelere sahip olan, yani yargıç olan ve cumhuriyet savcısı olan birçok yargı mensubu var. Ama onlar yargıda istenmeyenler sınıfındalar. Yargıya hâkim olan adaletin bir kısım aktörleri ve bir kısım karar vericiler onları değirmen taşları arasında öğütsün diye değirmencinin kapısını çalıyorlar.
Geriye kalmış bir dirhem adaleti korumak için insanın amaç olduğu adliyeler kurabilmekle sağlanır, yargının bağımsızlığı…Atılacak ilk adım yargıda tarafsızlığa inanmaktır.
Yargı mensuplarının cübbeleri vardır, düğmeleri yoktur. Siyasal iktidarlarla kol kola girmezler, birlikte gezmezler, çağrılarına mesafelidirler. Kendi mekanları vardır. Misafir ağırlamasını bilirler, saraylara misafir gitmezler. Sözlerini herkesin önünde herkesin yüzüne karşı söylerler. Eleştiriden korkmazlar, güç kazanırlar. Yasama ve yürütme organıyla olan mesafelerini korurlar. Yürütme organı ile çay toplamaya gitmezler, gezmezler.
Ama oldu. Eleştirmek için değil, rahatsızlık vermek için tekrar anımsatıyorum.
Yüksek dereceli yargıçlar çay toplamaya gittiler, gezilere katıldılar. Gözümüzün önünde oldu. Fotoğraflarıyla haber olarak okuduk. Kocaman kocaman fotoğraflarıyla çay hasadı yapanlar. Aralarında Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanı da vardı.
“Yüksek Yargı’yla çay hasadı” … “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rize’de dört başkan ve üç bakanla çay hasadı yaptı” başlıklı haber şöyle bitiyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ziyaretinde, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, Orman Bakanı Veysel Eroğlu, MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit eşlik etti”. (22 Mayıs 2016 Hürriyet).
Bir diğer haber başlığı “Yüksek yargı da gezide” … “Erdoğan, dün (27 Mayıs 2016) Kırşehir’de Ahi Evran Külliyesi’nde düzenlenen 29. Ahilik Haftası kutlamalarına katılıp şed kuşandı. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ile Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün de katıldığı törende…” (Hürriyet 28 Mayıs 2016). Fotoğrafta Danıştay Başkanı ile Adalet Bakanı çay içiyorlar. Diğer fotoğrafta Yargıtay Başkanı ile Cumhurbaşkanı yan yana… “Yüksek Yargı Başkanları cirit gösterisi izlemişler.
Neden?
Bunlar geçmişte kaldı, denebilir. Ama yaşandı, yargı kültürümüzün geçmiş tarihine yazıldı.
60 yıl önce bir Yargıtay Başkanının aşağıdaki sözleri de geçmişte kaldı, ama kıymetini koruyor. Yargıtay binasının duvarlarının dili olsa da tekrar söyleyebilse. “Hâkim, hukuk esasları ve vicdanı yerine idare adamlarının veya davada ilgili olanlardan birisinin etkisi altında kalarak karar verirse verdiği karar, açıklamaya lüzum yoktur ki, özünde adaletle ilgisi bulunmayan bir belge, daha açıkçası bir zulüm belgesinden ibaret kalır.” (Sayın Dr. Ahmet Recai Seçkin 1960-1961 Adli Yıl Açılış Konuşması)
Siyasal iktidarların hukuka aykırı gücünün sınırlandırılmasında, keyfi davranmalarının önlenmesinde ve hukuka uygun davranmalarının sağlanabilmesinde denetim görevini yapan yargı gücünden başka bir güç yoktur. Yargı ile arasındaki mesafeyi kapatmaya, kullanmaya çalışacak olan her siyasal iktidar bu yüzden yargıya yanaşmak ister. Yargı mensupları elinin tersiyle bu davranışı geri iter, itmelidir. Yargı mensupları bu davranışlarındaki görünümle dahi yargıda güven yaratırlar.
Yargıtay Başkanı dahil öncelikle yüksek dereceli yargıçlar emeklilik zamanı gelmeden bile görev başındayken yargıda olup bitenleri, tanıklıklarını anlatsalar ne iyi olur! Bilmediklerimizi öğreniriz. Hakimlere ifade özgürlüğü hakkı tanınmalıdır ve konuşsalar yurttaşların yargıya olan güveni azalmaz artar. Yargıya olan güveni sağlamak susmakla değil, tartışmakla, konuşmakla ve söz söylemekle mümkündür. Geçmiş gerçekleri öğrenmek için yıllarca beklemeyiz.
Adalet ve hukuk gerçek ister. Yargıda yüzleşme gerekiyor. Hakikatlerle yüzleşebilirsek ortalık aydınlanır. Çünkü ''Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.”
Yargı, “primus inter pares” yani "eşitler arasında önde gelen” demektir. Yasama ve yürütme organlarından önde geldiği için gerçek bir üstünlüğe sahiptir. Hakimler vicdanlarında, mesleklerinde ve kişiliklerinde yargının "primus inter pares" olduğuna inanmalıdır. O zaman yargı gün ışığında şeffaflığa ve hesap verebilirliğe kavuşur. Böylece yargı eleştirilere katlanabilir, özeleştiri yapabilir, güçlenir ve kendi yarattığı cam tavanlarını kırmış olur.
24-27 Şubat 2020 tarihlerinde Katar’ın başkenti Doha’da, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi tarafından düzenlenen Küresel Yargı Dürüstlüğü Ağının Yüksek Düzeyli Toplantısı “Geçmiş, Günümüz, Gelecek” başlıklı toplantı gerçekleştirildi.
Bu toplantıda Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit 26 Şubat 2020’de “Yargıda Dürüstlük Küresel Ağı Yüksek Düzeyli Toplantısı (İstanbul Bildirgesi) başlıklı bir konuşma yaptı:
“Bildiğiniz üzere, insan hakları metinleri, hükümetler arası görüşmeler sonucunda hazırlanmakta ve hükümetler tarafından kabul edilmektedir. Soğuk savaş döneminin izlerini taşıyan bu anlayışın ilk istisnası, Bangalor Yargı Etiği İlkelerinin Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey’de kabul edilmesi olmuştur. Yargıda Dürüstlük Grubu Koordinatörü Sayın Nihal Jaywickrama’nın 2018 yılında İstanbul’daki Zirve’de belirttiği gibi bu gelişme ile “cam tavan kırılmıştır”. Gerçekten de hakimlerin uyguladığı ve hakimlere yönelik olan insan hakları metinlerinin, hakimler tarafından geliştirilmesi, “yargı bağımsızlığı” ve “kuvvetler ayrılığı ilkesi”nin bir gereğidir” dedi.
Yargı mensupları olarak 23 Temmuz 2019 tarihinde Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyde Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi’nin 192 devlet tarafından oybirliği ile kabulü nedeniyle hükümetler için bir kere daha “cam tavan kırılmıştır” diyebilir miyiz?
Gün ışığında etik ilkelere sahip bir yargı için bağımsızlık ve tarafsızlık yargının kendisi tarafından ne kadar isteniyorsa, işte o kadar; yargıda şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanabilir demektir.
Yargıda cam tavan kırılmış mıdır? (Fİ/RT)