Birkaç gün önce sosyal medyada, Kadıköy'de alkollü içki satan hemen her mekana dağıtılan tehdit notları paylaşıldı. Notların üzerinde, “İçki ve uyuşturucu üreten, dağıtan, alan, satan, eken, biçen, özendiren ve aracılık edenlere lanet edilmiştir” yazılıydı. Bu tehdit, aynı zamanda gerçekleşecek mekan baskınlarının da habercisiydi. Nitekim dün İstanbul Firuzağa'da bir baskın gerçekleşti.
TIKLAYIN - TOPHANE'DE RADİOHEAD ETKİNLİĞİ'NE SALDIRI
Notların sosyal medyaya düştüğü aynı gün Alperen Ocakları, Onur Yürüyüşü'nü tehdit etti:
“26 Haziran saat 17:00'da gerçekleşecek LGBT adlı sapık güruhun yürüyüşüne karşı Anadolu topraklarının gerçek sahipleri böyle bir ahlaksızlığa müsaade etmeyecektir. 26 Haziran Pazar günü saat 16:00'da Taksim meydanında buluşuyoruz..!”
Bu açıklamanın ardından İstanbul Valiliği adeta bu fırsatı kollarmış gibi bir hızla Onur Yürüyüşü'ne izin verilmeyeceğini duyurdu. Onur Yürüyüşü Komisyonu ise yasağı tanımayacaklarını ilan etti.
TIKLAYIN - TRANS ONUR KOMİTESİ: VALİLİĞİN YASAK KARARINI TANIMIYORUZ
TIKLAYIN - İSTANBUL LGBTİ+ ONUR KOMİTESİ: VALİLİĞİN YASAK KARARI KANUNLARA AYKIRI
Ya şimdi ya da asla
LGBTİ+ler, toplumda marjinalleştirilen ve devamlı olarak şiddete maruz kalan gruplardan biri.
Saklanmaya zorlanan ve gündelik yaşamda yer edinebilmek için mücadele etmek zorunda bırakılan LGBTİ+lerin Onur Yürüyüşü'nü tehdit etmek, tüm vatandaşların en temel anayasal haklardan biri olan toplantı ve gösteri hakkının darp edilmesi, aynı zamanda yaşam hakkının da darp edilebilmesinin yolunu açmak anlamına gelecektir.
Bunu, Onur Haftası Komisyonu'ndan Ejder Narsap ne kadar da güzel açıklamıştı: “Biz bu saldırılara karşı sokağa çıkmazsak hiçbir zaman çıkamayacağız.”
Henüz Alperen Ocakları'nın tehdidine gelen tepkiler sönmeden dün Firuzağa'da bir etkinliğe faşist bir baskın düzenlendi.
İçeride müzik dinleyerek bira içen insanlar dövüldü, hakarete uğradı ve mekandan kovuldu.
Gerekçe: Ramazan'da alkol tüketmeleri.
Faşist saldırganlar bununla da kalmayarak etkinliğe katılan insanları ölümle tehdit etti:
“Sizi içeride yakarız” dediler. Bu tehdit size biryerden tanıdık geliyor mu? Örneğin Madımak, Maraş, Çorum? Veya daha kısa süre önce Cizre?
Üç maymunu oynama günleri sona erdi
Kürdistan'da her gün devam eden saldırılar, gasp edilen yaşam hakları yani katledilen sivil yaşamlarının gerçekliği artık üç maymunu oynayamayacağımız kadar yakınımıza geldi.
Bir notla başlayan, bir basın açıklamasıyla devam eden müdahaleler, bir kıvılcım ateşiyle faşist bir saldırıya dönüştü. Bunun bir defada kalacağına inanmak saflık olur.
Peki, biz bu saldırılara karşı bugün sokağa çıkmazsak ne zaman çıkacağız? Biz bugün hayatlarımıza müdahale ettirmemek için mücadele etmezsek ne zaman edeceğiz?
Korku içinde ışıklarımızı söndürüp, kapılarımızı sıkı sıkı kapayıp ölü taklidi yapmayı mı tercih edeceğiz?
Yoksa Çilem Doğan'ın da dediği gibi, tercihimizi “O kapıları ittire ittire açmak”tan yana mı kullanacağız? Son kalan çıkış yolumuzu da kapamış bu saldırganları, tüm renklerimizi birleştirerek ezip geçebilecek miyiz?
Bu, aslında Türkiye'nin batısı için bir başlangıç. Kürdistan'a operasyona yollanan Özel Harekat timleri, görevleri sona erip batı illerine geri döndüğünde ne yapacağız? Cizre'deki bodrumlarda gençleri diri diri yakan bu kimseler, yan dairemizde yaşamaya başladığında yaşam tarzımızı ve hatta yaşam hakkımızı nasıl savunacağız? Eğer bugün Firuzağa'ya ve Onur Yürüyüşü'ne sahip çıkmazsak, yarın bizi bir arada tutacak ne kalacak elimizde?
Oruç demek Barış'a suikastmış
BEYOĞLU BELEDIYE BAŞKANI: TOPHANE'DEKI SALDIRIYI KINIYORUM, TAHRİK VAR
Bugün Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın yaptığı “Tahrik, mekandan yapılan kayıt, olayın oruçla ve yaşam tarzıyla ilişkilendirilmesi ve servisi toplumsal barışa planlı suikasttır” açıklaması, acaba Barış isminde bir tanıdığından mı bahsettiği sorusunu akla getiren nitelikte.
Barış şartları altında yaşanmayan, her gün savaşılan ve her gün toplumun her katmanında sivil katliamlarının gerçekleştiği bir ortamda muhafaza edilmesi gereken bir barıştan söz etmek, olsa olsa Barış isminde bir şahsın muhafaza edilmesi anlamına gelecektir.
Bunun yanında bu açıklamada sözü geçen “saldırıya uğrayanların suçlanması” bizlere tecavüze uğrayan kadınlar hakkında yöneltilen “O saatte orada ne işi varmış”, veya “Kıyafeti nasılmış, içkili miymiş” gibi soruları veya Kürdistan'da katledilen insanlar hakkında yapılan hendek yorumlarını hatırlatmalı. Saldırganı değil de saldırıdan sağ kalanı (veya kalamayanı) suçlayan nefret kültürü, artık kabından akan mürekkep gibi hayatımızın her alanına, toplumun her katmanına nüfuz ediyor.
Dün Firuzağa'da saldırı düzenlenen mekan artık bu ülke. Her gün. Her an. Sokakları ve hayatlarımızın dizginlerini kimsenin eline bırakmamak için onlarca yıldır özgürlük mücadelesi verenlere, feministlere ve LGBTİ+ aktivistlerine herkes tarafından destek verilmeli.
Herkes ama herkes kendine, eğer bu akşam saat 21:00'da Cihangir'de olmazsa hayatının bundan sonra nasıl bir şeye dönüşeceği sorusunu yöneltmeli.
Nefret mi, yoksa aşk mı kazansın sorusunun cevabı da yine hep birlikte Onur Yürüyüşü'ne sahip çıkmaktan geçiyor. Zamanımız daralıyor. (SS/EKN)