Bu hafta bir kadın arkadaşımın doğum günü partisine gittim. Arkadaşım 30 yaşına gireceği için çok heyecanlıydı. Partisi için tam bir program hazırlamış, tüm davetlilere posta ile birer davetiye göndermişti. Herkes saat en geç 7'de orada olmak zorundaydı, çünkü bu saatte hazırladığı program başlayacaktı. Adresine davetiye ulaşmamış kimsenin gelmesini istemediğini belirten arkadaşım, aynı zamanda erkeklerin partiye alınmayacaklarının da altını çizmişti: “Kadın kadına olacağız. Kocalarınızı ve sevgililerinizi evde bırakın”. Buna cevaben yazdığım “Kocamı evde bırakıp sevgilimle gelebilir miyim?” mesajına ise “Yav he he” şeklinde bir cevap vermişti.
Beraber gittiğim arkadaşım Banu ile bu cankuşumuza bir sürpriz hazırlamak için beyin fırtınası yaparken aklımıza harika bir fikir geldi: Madem kadın kadına olacaktık, o zaman kadınlıkla ilgili bir aktivite için harika bir fırsattı bu. Biz de kağıt, renkli kalem ve yapışkanlı sim aldık ve bir vulva resmi çizme atölyesi düzenledik. Herkes hayalinde canlandırdığı veya sahip olduğu gibi vulva çizebilecekti, ya da vulvayı temsil ettiğini düşündüğü herhangi bir şeyi. Yaratıcılıkta sınır yoktu!
Oldukça heyecanlı bir şekilde internette örnek resimler aramaya başladık ve beğendiğimiz resimleri yazdırıp yanımıza aldık: Vulva, vulvaya benzeyen gül ve lotus çizimleri, mantra gibi çizilmiş vulvalar ve kadınların kendi vulvalarından oluşturdukları alçı figürler.
Düzenlediğimiz etkinliği davetlilere açıkladığımızda almayı beklediğimiz tepki kahkaha ve heyecandı fakat bunun yerine sessizlik ve doğum günü sahibinin iğrenti dolu bakışlarıyla karşılaştık: “İğrenç bir şey! Doğum günümde am mı çizdireceksiniz bana?!” Doğum günü çocuğuna öylesine bir hayal kırıklığı yaşatmıştık ki bir an bize küseceğini veya en azından ağlayacağını sandım. Ama gruptan bazı kadınların fikri eğlenceli bulmasıyla o da, belki de grup baskısından dolayı, karşı çıkmadan eline kalem kağıt aldı ve çizmeye başladı: Çıplak bir kadın iki eliyle bize orta parmağını gösteriyordu.
Bu esnada etkinliği düzenleyen arkadaşım ve ben aklımıza neden böyle bir fikir geldiğini açıklamaya koyulduk: Vulva, yani kadının cinsel organının dış kısmı, hemen hemen tüm toplumlar tarafından hem çirkin, hem de mide bulandırıcı olarak görülüyor. Aynı zamanda saklanması, asla bahsedilmemesi gereken ve hatta adı bile anılmayan vulva, aynı zamanda türlü baskılarla sürekli bir “güzelleştirme” operasyona maruz bırakılıyor.
Türlü türlü takma adlar konan, telaffuzu bir tabu haline gelmiş vulvaya kara delikten tutun da pamuğa kadar her türlü kavramla hitap edilebiliyor. Tarifsiz acılara neden olan ağda seansları, ki ben bunlardan birinde ağdacı kadının tacizine uğradım, bu “güzelleştirme operasyonları”ndan yalnızca bir tanesi.
Bunun haricinde yıkama jelleri veya pudra gibi kozmetik ürünlerle “mükemmelleştirilmeye” çalışılan vulvanın aslında sistematik biçimde çehresi değiştirilmeye çalışılıyor. Bunun yanı sıra bu ürünler vajinal hastalıklara da sebep verebiliyor. Örneğin kadınların kullandığı vajinal sabunlar, vajinanın kendi kendini dezenfekte edebilmesi için gereksinim duyduğu “iyi huylu” bakterileri yok edip, “kötü huylu” bakterilerin çoğunluğa erişmesi ile enfeksiyon oluşmasına yol açabiliyor. Bunun dışında işin bir de psikolojik boyutu var ki o da kadınlar olarak cinsel organımızın erkek egemen anlayış tarafından asla yeteri kadar güzel ve temiz olmadığı, kötü koktuğu gibi telkinlerle kendi bedenimize karşı yabancılaşmamız, hayat boyu beraber yaşadığımız bedenimizle bitmek bilmeyen bir savaş içerisinde bırakılmamız.
Bundan bir süre önce erktolia'ya benzer bir cinsiyetçilikle mücadele platformu olan Pinkstinks'in blogunda denk geldiğim bir yazı sonucu #PantyChallenge denen bir felaketten haberdar oldum. Genç kızlara külotlarının fotoğraflarını çekerek bu fotoğrafları Twitter ve Instagram gibi sosyal medya platformlarında paylaşma çağrısı yapılıyor ve en “lekesiz” külotun sahibi “Panty Queen”, yani “Külot Kraliçesi” seçiliyordu.
Genç kızları iç çamaşırlarını ifşa etmeye çağıran zihniyet bu kızlara elbette aynı zamanda Barbie bebekler kadar zayıf olmaları ve bu şekilde evrende mümkün olduğunca az yer kaplamalarını telkin ediyor. Külotlarını ifşa etmesi beklenen kızlar, ahlakçı anlayışa göre eteği haddinden kısa ise hafiflikle suçlanıyor. Genç kızlar ve kadınların bedenleri, bir yandan metalaştırılıyor, diğer yandan ataerkinin zincirleriyle dizginleniyor, kontrol altında tutuluyor, hak ettiğinden fazla yer kaplayıp incelmesi, küçülmesi, kendinden mümkün olduğunca iğrenmesi dayatılıyor.
Düşünüyorum da, hemen şimdi kadınlara özel olarak pazarlanan ürünleri satın almayı bırakıversek dünya ekonomisine ne olur? Örneğin erkek jiletlerinden daha pahalı pembe kadın jiletlerini almayı bıraksak ve kıllarımızı salıversek. Yüzümüzün bebek poposu pürüzsüzlüğüne erişmesini istemesek ve o pudrayı satın almasak. Evi temizlemek yerine ayaklarımızı sehpaya uzatsak, kahvemizi yudumlarken bir kitap okusak ve mucizevi temizlik ürünleri raflarda kalsa. Ne olur? Belki de tatile gitmeye, arkadaşlarımızla güzel bir akşam yemeği yemeğe paramız kalır. Daha az paraya, dolayısıyla daha az mesaiye gereksinim duyar ve sevdiklerimizle daha fazla zaman geçirebiliriz, öyle değil mi?
Sonuçta vulva resimlerini çizdik ve herkesin resmi bittiğinde resimleri duvara asarak bir sergi oluşturduk. Bazıları çok özen göstermişti, bazıları oldukça şirin, kimileriyse son derece erotikti. Konuklardan bazıları eril baskı konusunda bizimle hemfikirdi, bazılarıysa onların çevresinde bunu iğrenç veya çirkin bir şey olarak gören kimse olmadığından bahsediyordu (bunu söyleyen kadınlardan biri az sonra birisini “korkak” olmakla itham etmek amacıyla “pussy” yani İngilizce'de “kuku” kelimesini kullandı. Kadın cinsel organını iğrenç olarak görmese dahi zayıflık olarak gördüğünü bu sayede kendisine söyleme fırsatı elde etmiş oldum).
Kadınlar olarak eril tahakkümün her türlüsünün farkına varmak ve bunlarla elimizden gelen en basit veya en zor, en meydan okuyucu biçimlerde mücadele etmeyi kendime ve tüm kardeşlerime karşı bir borç olarak görüyorum. Bu sıklıkla tepki almama da yol açabiliyor, bazen hemcinslerimden de. Ama olsun. Biliyorum ki eninde sonunda kadınların örgütlü mücadelesi kazanacak ve duvarımızda arkadaşlarımızla geçirdiğimiz bir gecede hep birlikte çizdiğimiz vulva resimlerinin asılı olması ayıp değil, sanat sayılacak. Bir gün gelecek, emeğimizin karşılığını alacağız, sokaklarda korkmadan yürüyebileceğiz, özgür olacağız, eşit olacağız. O gün gelecek. (SS/ÇT)