Marmara Üniversitesi’nde Sosyoloji profesörü olan Ergün Yıldırım geçtiğimiz günlerde twitter hesabında ülkenin en büyük sorunlarından birisine değinme cesaretini göstererek pat diye yazıverdi: “Engelli aileler daha lüks arabalar alıyor ve devlet hepimizden aldığı vergiyi onlardan almıyor. Bu adalet değil! ( @ergunharputi)”.
Emre Peynirci de 31 Temmuz’da “Engellileri Üzmeyin” başlığıyla Hürriyet’te benzer şeyler yazmıştı aynı patavatsızlıkla (ama kaçak güreşerek): “Aslında uygulama önde çok doğru ve vicdani olmakla birlikte; imkanı sınırlı ve bir yere kadar olan insanların bir araca kavuşmasını sağlamaksa da, maddi olarak sıkıntısı olmayan insanları da son derece lüks otomobilleri zorlama raporlar ile sadece vergiden kaçınarak daha ucuza alıp kullanmaya teşvik etmektedir. […] ÖTV’siz araç alan önemli bir kesim var. Önemli bir kısmının da lüks otomobillerden oluştuğu iddia ediliyor. İnanın bunların yani istismar edenlerin oranı yüzde 10’u bile bulsa bu önemli desteği gerçekten riske atıyor demektir.“
Şimdi, bu ikisinin ve onlar gibi düşünenlerin temel argümanını sanırım şöyle kısaltabiliriz: Engellilerin Türkiye’de ÖTV ödemeden “lüks” bir arabaya binmesi caiz değildir!
Aslında bu düşünceye karşı 19 yıldır tekerlekli sandalye kullanan, yıllardır sokaktaki saygısız, bencil, küstah, merhametli/merhametsiz insanlarla didişmek zorunda kalan, kamu idarecileri yüzünden Allah’ın belası kaldırımları ve binaları kullanamayan, araç yolunda kelle koltukta giden, merdivenler yüzünden bir çok yerde karga-tulumba taşınan, toplu taşımaya neredeyse hiç binemeyen, okumak, iş bulmak, sosyalleşmek için dokuz takla atmak zorunda kalan, her şeye talep edilen sağlık raporlarını almak için çekmediği eziyet kalmayan, hasılı milyon tane insanla ve engelle uğraşıp hayata tutunmaya çalışan koca bir kitle adına bodoslama küfretme hakkım var, ama bunu yapmayacağım. Onun yerine sıfatınıza bir ayna tutmayı deneyeceğim. Madde madde:
1- Kamunun hizmetinde kaç yüz bin araç, kaç uçak var, bu araçlar için kaç milyar Lira yakıt ve maaş gideri söz konusu? Ülke batan geminin malları misali talan ediliyor. Köprü, yol, hastane, belediye hizmetleri vb. kamu harcamaları en küçük bir denetime tabi olmaksızın günbegün milyarlarca lira zarara uğratılıyor, her gün milyarlarca liralık vergi affı çıkartılıyor! Amerika’da asgari ücretle çalışan biri 15 ay çalışarak Mustang otomobil alabiliyorken Türkiye’de asgari ücretli birisinin aynı aracı alabilmesi için yemeden içmeden 350 ay çalışması gerekiyor. Önce bunları dert edeceksiniz.
2- Her gün kaldırım yıkmak ve her gün kaldırım yenilemek artık adetten oldu. Kesilen ağaçlar, beton dökülen alanlar, kente boca edilen motorlu araçlar ve alışveriş merkezleri ile doldurulan meydanlar yüzünden kentler yaşam alanı olmaktan çıkıp işkencehaneye dönüştü. Sakatlar sudan çıkmış balık misali kentte debelenmeye “yaşam” demeye başladı, nefes alamıyoruz! Sakat olmayan kişilerin dahi toplu taşımaya kelle koltukta binebildiği kentlerde sakatlar olarak nasıl bir eziyet çektiğimizi halâ hayal edebilirsiniz herhalde!
3- Bu ülkede hayat hepimize zor, amenna, ama sakatlara ve ailelerine çok çok daha zor. Yaşam 200 puanla bitecek bir koşturmacaysa, bu berbat düzeni kuran sakat olmayanlar bize (ve ailelerimize) yekten -100 puanı yapıştırıveriyorlar! İşte sakatlara uygulanan araç alımı vb. pozitif haklar sakat olmayanların iş bilmezliği ve acımasızlığı nedeniyle ortaya çıkan bu rezilliği bir nebze gidermek içindir. Yediğiniz haltın bir özrüdür yani! Şimdi çıkıp “o kadar da özür dilemiyoruz” demeniz en hafifiyle ayıptır!
4- Siz engellilerin eğitim hizmetinden nasıl yararlandığını, nasıl zor iş bulduğunu, becerisi ve eğitimi göz ardı edilerek sırf engelli diye nasıl düşük maaşla çalıştırıldığını, okula/işe gidebilmek için servis, toplu taşıma gibi size sıradan gelen haklardan nasıl da yararlandırılmadığını; anne ya da babadan birinin çocuğuna bakabilmek için işini bıraktığını, çalışanın ise sürekli işverenin insafıyla hayatının terörize edildiğini, sağlık, medikal, eğitim ve rehabilitasyon giderleri için elde avuçta ne varsa satmak zorunda kaldığını, her gün bu hizmetlere erişebilmek için çocuğuyla yollarda-hastanelerde perişan edildiğini biliyor musunuz? Sayın sosyoloji profesörü, siz sakatların ve ailelerinin neredeyse mutlak bir yoksullaşmayla karşı karşıya bırakıldığını bilmiyor musunuz? Size sıradan gelen her şey için sakatların ve ailelerinin her an mücadele etmek, hatta kavga etmek zorunda kaldığından haberdar değil misiniz? Sizlerin yüzünüzden yaşamlarımızın zehrolduğu gün gibi ortada! Eşekler gibi didinip size rağmen bir gıdım iyi bir arabaya binebilecek duruma gelmiş olanlarımıza karşı hasetle laf edeceğinize, biraz mahcup olsanız diyorum!
5- Bu hak, motor hacmi 1600 cc’ye kadar olan araçlarla sınırlıdır. Daha üst motora sahip araç almak isteyen sakatlar herkes gibi aracın tüm vergilerini öderler. Ayrıca bu haktan yararlanarak alınan araçlarda kullanım ve satışa dair çok ciddi kısıtlamalar vardır. Hem, her sakat ÖTV’siz araç alma hakkından yararlanıyor da değildir. Manuel vitesli aracı bedensel engeli nedeniyle kullanamayan ve/ya sakatlığı %90 ve üstü oranda rapora karşılık gelen kişiler yararlanabiliyor bu haktan. MTV istisnasından ise çok daha az kişi yararlanıyor. KDV, trafik sigortası vb. vergileriyse zaten ödüyoruz. Ayrıca sakatlar o arabalar için para veriyor, iane kuponu değil. O çok sevdiğiniz tabirle söylersek, ekonomiye katkı sunuyoruz! Kapiş?
6- “Zorlama rapor” mevzusuna hiç girmeyeceğim. Bir yerlerinizi sakatlayıp bir zorlayın bakalım ne oluyormuş... Birileri doktor -> sağlık kurulu -> il sağlık komisyonu -> vergi dairesi -> TSE -> Emniyet sürecini katakulli ile geçebiliyorsa, eminim bu başarının nedeni Oscar’lık sakat rolü yapmak değil, muhtemelen başka şeylerdir! Bu sahtekarlığı takip etmek kimlerin işiyse, görevlerini yapsınlar lütfen. Ama size önerim, bu üçkağıtçıları ve talana göz yumanları dert edeceğinize, bu silsilede canından bezen ve hakkı yenen sakatları ve ailelerini dert edin. Daha bir insani olur gibi geliyor kulağa.
7- “O eksi 100 de nereden geliyormuş” diye sorabilecek biri varsa, hodri meydan! Her neredeyse kendisine bir tekerlekli sandalye göndereceğim... Tek istediğim hemen yola çıkması, birkaç yere uğraması ve kimseden yardım almadan bana gelmesi. Gelsin, Türkiye’de sakat olmanın ne olup ne olmadığını konuşalım, sonra bakalım benim arabam mı bana haktır yoksa sizin arabanız mı size!
Son olarak, aslında temel sorunun başlıkta geçtiği gibi SAKATFOBİ olduğunu düşünüyorum. Zihinlerdeki sakat tipolojisi ile iyi bir otomobil, iyi bir eğitim, iyi bir iş, saygın bir birey uyuşmuyor. Semptomların esas sebebi budur. Tedavi olunması önerilir. (BK/NV)