Ömrümüzün son kırk yılını hoyratça, acımasızca yiyip tüketen bir zaman diliminin en zalim anlarını yaşıyoruz. Yarın, sahiden başımıza ne geleceğini bilmeden. O kadar acımasız, o kadar tahammülsüz, o kadar kendi düşüncesinden başka, herkesinkine düşman bir muktedir dili ve zulmü altındayız ki; ne dilimizdeki kelam ne de tek silahımız olan kalem anlatmaya kifayet etmiyor.
Böylesi zamanlarda insan dediğin, kendine “sığınak” arar. Gündemin acımasız tahakkümünden bir nebze kaçabilmek için. Kimileri bir bardak şarap ya da bir duble rakıda bulur teselliyi. Kimisi yârinin kucağına koyar başını.
Bense her daim yaptığım gibi sahici edebiyatın dünyasına attım zihnimi. Hafıza ile, geçmişle anılar manzumesi üzerinden edebiyatın sığınağına tutundum. İyi de oldu. Kitaplarını ve dahi yazdıklarını merakla beklediğim, okuduğum yazarlarımdandır Murathan Mungan. “Harita Metod Defteri”* Murathan’ın son kitabı, her zaman olduğu gibi Metis Yayınlarından çıktı.
Böyle bir kitabın gelecekte çıkacağının ilk ipuçları olan “Paranın Cinleri”nden sonra; yazarın otuzlu yaşlarında iken tasarladığı ve altmışında demlenerek “görücüye” çıkan Bertnard Russell’ın tabiriyle hafızanın görüntü istediği bir kitap Harita Metod Defteri.
Bu ülke için “tuhaf ülke” kavramını yeri geldikçe kullananlardanım. Sahiden tuhaf ülke! Öyle olmasaydı geçmişi, hafızayı bu denli bastırmaya, yok etmeye hatta inkâr etmeye yeltenmezdi. Ama bunu her soydan, her boydan muktedirler sıkça ve sistematik bir mantıkla zaten yapıyorlar.
Ama bilmek zorundayız ki; geçmişle bihakkın yüzleşilmeden onu aşıp hayatı yeniden ilmeklemek mümkün olamıyor. Bu genel manada toplum için olduğu kadar birey için de böyle. Anılar, yaşanmışlıklar bastırıldıkça bilinçaltında filizleniyor, güçleniyor. Güçlendikçe acıtıyor, kana(r)tıyor.
Murathan’ın Harita Metod Defteri’ni okuyup bitirdiğimde düşünmeden edemedim. Bir yazar çocukluğundan başlayarak, aile ortamından ve çevresinden bunca “çeker” ve sonra ortaya böyle bir edebiyat çıkar mı? Çıkar…
İnsan dediğin yıllar, hayli yıllar aradan geçince “yılları neyle tartmalı” diye kendine sorar(mış)! Aynını yapmış yazar. Hatırlananlarla mı? Ardında bırakılanlarla mı? Murathan hatırladıklarının yanında “kısmen” hatırlatılanları da dikkate alarak geçmişle kendi hakikatinin gerçekliğiyle yüzleşmiş Harita Metod Defteri’nde…
Tarihin karşısında yegâne borcun çıplak “hakikat” olduğu gerçekliğinden hareketle…
Toprağa yalnızca ölü bedenlerin değil, acımasızca tahrip edeilen mekânların, tarihi ve kültürel mirasların da dümdüz edilip düştüğü zor zamanları yaşıyoruz. Diller, kelimeler, kültürler de hakikatsiz bir toplum yaratma meramı üzerinden hoyrat savaşın kaba örtüsü altına süpürülüp gömülüyor bu coğrafyada.
414 sayfalık Harita Metod Defteri’ni okuyup bitirdiğimde Diyarbakır’ın bizaatihi kendisi olan kadim Sur beldesinde kendi kentimin kendime ve halkıma yasaklı hâli kırk gününü geride bırakmıştı. Düşündüm ve sadece kendime, içsesime konuştum; tarihe ve dünyaya baktığımızda acaba dünyanın hangi ülkesinde Türkiye kadar geçmişte yaptıkları yanlışlar üzerinden kendini bunca “tekrar eden” bir başka ülke var. Belki var! Varsa da ben bilmiyorum. Öğretici yenilgilerin bireyler için gelecek kurgusunda yol gösterici olduğunu bilenlerdenim elbet. Ama ya kurumlarda, ya devlette!
Bu ülkenin edebiyatçı, yazar ve entelektüel kimliği ile yüz ağarı, yüz akı bir yazarı Murathan Mungan’ın Harita Metod Defteri, aynayı sahiden kendi yüzümüze her daim tutmamızı bir kez daha bize hatırlatmada edebi bir vesika olduğunu vurgulamalıyım.
Kitap bittiğinde kısa bir not düşme ihtiyacını hissettim; meğerse Murathan’ın biriktirdiği, belleğine kaydettiği sadece anıları değilmiş! Çokca eşya da birktirmiş. Böylesine yaşanmış sahici bir hayatın orta sayfasından “solgun” ya da “canlı” istediğiniz “manzara”yı seçin, takdir sizindir… (ŞD/AS)
*Mungan, Murathan. Harita Metod Defteri. Metis Yayınları