Hrant Dink, Türkiye'deki insan hak ve özgürlüklerinin yerleşmesi için çalışan ve bunun için demokratikleşmenin Türkiye için zorunluluk olduğunu savunan bir hümanistti. Dahası dedelerinin hayatlarına uzanan trajik geçmişinden kendisine hüzünlü ve kararlı bir mücadele örmüş ve bu mücadeleyi diasporasının aksine, inatla suyun çatlağını bulması gerektiği topraklarda, Türkiye'de yürütmeyi tercih etmiş bir Ermeni'dir.
Yazdıklarına ve söylediklerine, yazdıkları ve söylediklerinin de çarpıtılması eklenince kendisinin savunduğu fikirlere düşmanlık besleyenlerin yürüttüğü faşist linç kampanyalarının hedefi haline dönüştü Dink. Psikolojik baskı ve tehditlerle iyice katlanılmazlaşan hayatına rağmen Türkiye'de kalmaya ürkek bir güvercin gibi devam etti.
Türkiye'nin demokratikleşmesinden, insan hak ve özgürlüklerinin gelişiminden, farklılıklarımızla birlikte bir arada yaşama kültüründen rahatsızlık duyan güçler, Dink'in ölümüne neden oldu. Dink'in ölümüne neden olan derin güçlerin ideolojisi sevimlileştirilmeye çalışılan milliyetçiliktir; Türk milliyetçiliğidir.
Bugün Kürtlerin bir mesele haline gelmiş olmasının, demokratik inisiyatiflerin bölücü veya gerici yaftasıyla püskürtülmesinin de kara kökünde bir ideoloji olarak Türk milliyetçiliği yatmaktadır. Ki bu milliyetçilik, toplumsal barışı, demokrasiyi ve özgürlüğü temel alan her sivil girişimi dış mihrakların oyununa gelen iç mihrakların oyunu olarak görmeye eğilimli olup kudretini uydurulmuş bir tarihin ve unutulması gereken bir geçmişin üzerinden kuran hadım edilmiş bir bilinçten almaktadır.
Böyle olduğu için de unutulması gerekenleri hatırlayanlar, hatırlatanlar ve uydurulmuş şeyleri deşifre edenler, kendisini gerçekliğin çarpıtılmasından, kurgudan, yanılsamadan üreten milliyetçilik ideolojisinin nesneleri olarak ölüm ve nefret üreten bir makine haline dönüşmüş faşist güruhların, ideolojiye dönüşmüş kişiliklerin nefretini üstüne çeker. Masallara, uydurulmuş hikayelere; resmi tarihe inanarak büyümüş ve beşeri oluşu Türklük temeli üzerinden tanımlamaya girişmiş bir kütlenin ezberini bozanlar, bozmaya girişenler Türk milliyetçiliğinin en uzlaşmaz çelişkisini oluşturur.
Türk devleti, adına ister Atatürkçülük, ister Türkçülük, ister altı okçuluk; ne denirse densin gerçekliğin çarpıtılması yoluyla oluşturduğu bir ideolojiyi resmiyeti olarak kabul etmiş; ilk eğitim kurumlarında her sabah, varlığını Türk varlığına armağan etmeye yeminli çocuklar yetiştirmiştir. Türk milliyetçiliği, işte bu çelişkinin Türk devletinde, ordusunda ve eğitim kurumlarında devletleşen ideolojisidir.
Bu çelişki, 90 yıldır bu topraklarda mevcuttur ve hala bu çelişki nedeniyle insanlar öldürülmekte, yargılanmakta, sürgün edilmekte ya da hapse atılmaktadır. Türk toplumu, resmi tezde sınıfsız, imtiyazsız ve birleşik bir toplum olduğu için sınıfsal çelişkilerden, imtiyazlıların imtiyazdan yoksun olanlarla olan eşitsiz-hiyerarşik ilişkisinden ve farklılıklardan bahsedenler bu devlet kurulduğundan bu yana benzer akıbetlere maruz kalmışlardır. Hrant Dink bunun son örneğidir.
Açıkça ifade edelim: Hrant Dink'i 90 yıldır Türkçülük ideolojisi aracılığıyla tek-tiplileştirilmeye, hafızasızlaştırılmaya, biçimsizleştirilmeye maruz bırakılmış Anadolu halklarından Türk milleti yaratma projesi öldürmüştür.
Hrant Dink'in uygarlık yaratan soydaşları bu topraklardan 1915'te bu proje uğruna katledildi, sürgün edildi. 6-7 Eylül'ün ardından binlerce Rum'un, sağ kalan Ermeni'nin sürgün edilmesi, öldürülmesi, varlık vergisine tabi tutulması bu projenin ürünüdür. Anadolu Kaplanları denilen Türk burjuvazisi, bugün çok-uluslu hale gelen Türk holdingleri, ilk sermaye birikimlerini bu topraklardan sürgün edilmiş, katledilmiş yüz binlerce Rum'un ve Ermeni'nin bu topraklarda bıraktığı tecrübe, mal ve mülklerinden elde ettiler.
Bu nedenle bu ülkede herkes susmalı. Türk milletinin inşası, gençliğinde korkunç bir cinayet işlemiş ve bunu unutarak yaşamaya çalışmış bir kişinin hayatı gibi gerçekleşmiştir. Geçmişi hatırlatanlar karşısında korkunç bir travma yaşamakta ve her geçen gün daha çok patolojikleşmektedir. Ermeni Soykırımının sözde olması, böyle bir katliamın yapılmadığına dair tüm Anadolu kentlerinde profesörlerin katılımıyla kongreler düzenlenmesi, her geçen gün milliyetçi linç kültürünün yükselmesi bu tarihsel travmadan kaynaklanmaktadır. İşçi sınıfının cılızlığı, burjuvazinin korkaklığı bu nedenledir. Hrant Dink'in ölümü bu sosyo-patolojinin sonucudur.
Bu ayardaki katillerin eylemiyle ve devletle cisimleşen ideolojinin; hadım edilmiş bilincin kökenlerini ve günümüze etkilerini göz önünde bulundurmadan yapılacak değerlendirmeler sığdır.
Herkes cinayetin arkasındaki bir karanlık güçten bahsedip duruyor; olay mistifiye ediliyor. Yanılsamalarla yaşamayı bırakalım. Bu karanlık güç Şili'de Pinochet'ydi, Yugoslavya'da Miloşeviç, Irak'ta ise Saddam'dı. Türkiye'de ise insanı, insani özellikleriyle değil de etnik-uluslu bir varlık olarak tanımlayan ve insani varlığın temel koşulunu dile, etnisiteye, ulusa olan aidiyetle endeksleyen, ulusu olmayanın tarihsiz olduğunu iddia eden ve bunu kurumları ile bilinçlere nakış gibi işleten sayısız milliyetçilik türünden biri olan Türk milliyetçiliğine 90 yıldır inatla iman eden Türk bürokrasisidir, Türk ordusudur, Türk burjuvazisidir.
Türk milliyetçiliğinin ideolojik olarak inşasında yer alan sosyolojik arka plan, Hrant Dink ve seleflerinin katlinin nedenlerini anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu bize yaşanan olayın, cinayetin arkasında örgüt var mıdır, yok mudur ikiliği üzerinden kestirilip atılabilecek kadar basit olmadığını gösterecektir.
Bu nedenle resmi veya gayri-resmi ideolojilerden bağımsız tarihçilerin, sosyologların ve çeşitli sosyal bilim kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının katkısıyla gerçekleştireceği konferans, sempozyum veya ağ kurma gibi pratiklere yönelerek böyle bir sorgulamanın adımını atmak Dink'in ölümünün ardından yapılabilecek en somut ve manidar işlerden birisi olarak görülebilir.
Evet; niceleri gibi hayatını demokrasi, kardeşlik ve özgürlük mücadelesine adayan bir insanımızı kaybettik; insanlığımızı kaybettiğimiz için. Şimdi, Hrant'ın ardından yapılması gereken, onun demokrasi ve özgürlük mücadelesini kararlılıkla devam ettirmek; bu ölümün sosyolojisini kavrayarak Anadolu'nun ve Ortadoğu'nun biçimlendirilmesi için birbirleriyle yarışan oligarkların oyununu bozmak gerekiyor. (BD/TK)