Biliyorum, biraz sloganvari, biraz didaktik bir başlık oldu. Ancak gerçeği doğrudan ifade etmesi bakımından da çarpıcı bir başlık olduğunu düşünüyorum.
Uzun bir süreden beri Taksim üzerinde kara bulutlar dolaşıyordu. "Taksim'i Yayalaştırma Projesi" adı altında bu kente dayatılan proje, uygulama aşamasına gelmiş! Taksim'e kazma vuracaklar, tarihe kazma vuracaklar, Taksim'in özgürlük ve özgünlük ifade eden 'ruhuna' kazma vuracaklar!
İstanbul'un simgelerinden ve İstanbulluların anılarının yoğun yaşandığı yerlerden biri olan Taksim Meydanı hakkında İstanbul Büyüşehir Belediyesi (İBB) bir proje yapıyor, ama ne bu kentliye, ne meslek odalarına, ne kültür insanlarına, ne de kimi sivil toplum örgütlerine (STÖ) danışıyor.
İnsanların, meslek odalarının itirazlarını duymuyor bile!
Bildiğini okuyor!
"Ben yaptım oldu" diyen Enverci/İttihatçı anlayış devam ediyor. Bu totaliter anlayış ideolojik olmaktan çok, bir tavır meselesidir. Yani "Ben yaptım, oldu" demek monarşilerde de, pozitivist modernleşmecilerde de, faşizmlerde de, muhafazakârlarda da görülen ortak bir paydadır. Bu despotik tavrın her alanda giderek yaygınlaştığını görüyoruz.
Taksim için İBB'nin sunduğu "yayalaştırma projesi" bir göz boyamadır.
Tamam, Taksim'deki otobüs durakları kaldırılmalıdır vs. Bunun nasıl olacağı ve meydan için nasıl bir düzenleme yapılacağı hususu, mimari ve kültürel boyutlarıyla tartışılarak bir sonuca gitmek varken, ucube bir projeyi kente dayatmak da ne oluyor?
Taksim Yayalaştırma Projesi'nin arkasında yatan gerçeklik, Topçu Kışlası adı altında yapılacak olan AVM'dir!
Meydanın ve Gezi Parkı'nın mevcut halinde oraya bu AVM'yi yapamayacak olanlar, meydan düzenlenmesi bahanesiyle ve orada eskiden bulunan Topçu Kışlası keşfiyle AVM'yi yapacaklar. Tarihi binayı yeniden yapacağız diyerek bu "hinoğlu hin" keşfi yapan her kimse, şeytana pabucunu ters giydirecek bir 'muhafazakâr' olsa gerek!
Bunlardan piyasada çok sayıda var. Sonuçta oradaki yeşili katlederek, tarihi bir değeri ve spesifik bir mimarisi olmayan Topçu Kışlasını AVM'ye giydirecekler! Camiyi çalan camici propagandistler, minareye kılıfı çoktan hazırlamışlar! Bir rant için Yarab, ne meydanlar kurban ediliyor!
Otobanlardaki tünelli geçişlere benzeyen o kaba ve insanı yok sayan projeden çıkarın Topçu Kışlası'nı, geriye rant anlamında bir şey kalmaz.
Bu projenin iki hedefi var: 1) Büyük maddi değere sahip bu bölgenin AVM adı altında peşkeş çekilmesi, 2) Taksim ve çevresindeki renkli ve sivil hayatın daraltılması.
Bir yandan işadamları para kazanacak, bir yandan da özgür ve özgün sivil alanlar daraltılarak muhafazakâr kültüre etki sahaları açılacak. İkinci maddedeki bu görüşü, salt bir AKP karşıtlığına veya modernleşmeci endişesine indirgemek, bu çevrenin Beyoğlu'na (Pera'ya) bakışındaki tarihsel arka planı görememek demektir!
Burjuvazi nerede?
"Ben yaptım oldu" diyenlerin kente dayattıkları bu projeye çeşitli kesimlerden itiraz sesleri yükseliyor. Bir araya gelerek protesto ediyorlar, bildiri yayınlıyorlar, oturum yapıyorlar, belediyeye görüş sunuyor ve onları görüşmeye davet ediyorlar vb. Benim dikkatimi çeken bir şey var: Kente yapılan bu saldırı karşısında burjuvazinin sesi çıkmıyor!
Acaba Türkiye'de ve onun her açıdan en büyük şehri olan İstanbul'da burjuvazi mi yok? Belki de yok!
Bildiğim kadarıyla burjuvazi salt sermayeden ibaret bir sınıf değil. Bu sınıfın bilimle, sanatla, kültürle, kentle doğrudan bir ilişkisi var ve kendi sosyalitesini bu değerlerle birlikte inşa etmiştir. Bu sınıfın isim kökü bile, kentsoylu demek. Tamam, Batı anlamında bir burjuva sınıfı tarihine sahip değiliz. Ancak o tarihe sahip olmamak, ülkemizde de burjuva sınıf kimliğinin bu özelliklerini ortadan kaldırmaz diye düşünüyorum. Konunun tarihi, siyasi ve kültürel kısmı apayrı ve upuzun bir konu.
AKP hükümeti, inşaat temelli bir ekonomik programı esas aldı ve bununla devam ediyor. İnşaat sektörünü karlı kılan birçok etmenin başında imar oyunları geliyor. Bu oyunlardan müthiş haksız kazançlar elde ediliyor ve siyasetin bir kısmı buradan besleniyor!
Taksim Yayalaştırma Projesi'ndeki imar oyunu ise, tarihi Topçu Kışlası'nı yeniden yapıyoruz adı altında, o yeşil alanı/parkı inşaata açan imar oyunudur. Orada milyar dolarları bulan rant var! Bizim burjuvamız da (bu nasıl burjuvaysa?), ya da burjuva sandığımız iş adamları, sütre gerisinden topçubaşı Topbaş'a cephane taşıyorlar.
Taksim AVM yoluyla işgal edildiğinde, 'kışlada birkaç ranzalık' yer kapacaklar! Ne kendilerini muhafazakâr diye tanımlayan bu iktidarın ne de sermaye sahiplerinin büyük bir kesiminin sanatla, estetikle, kentlilikle, hukukla, meşruiyetle bir ilgileri yok! Bu nobranlığı, bu cehaleti, bu kültür amorfluğunu bu kent ve onun tarihi hak etmiyor! Biz kimiz ve ne yapıyoruz tarihi sorusunda, Anadolu'ya kısrak başı gibi uzanmanın kodları yatıyor!
Ancak o topçubaşı Topbaş da, bizler de bir gün göçüp gideceğiz! O ucube yapılar kalacak. Ve İstanbul; bu kadim, dişi ruhlu ve kentlerin kraliçesi kent, kendini yaralayanları hiç affetmeyecek. O çirkinlikleri gövdesinde bir yara gibi taşıyacak ve dünya âleme yarasını göstererek kentin katillerine lanet okutacak. Böyle olmasına olacak ama sonuçta kaybeden İstanbullular, kazanan ise bu işten kasalarını dolduran çevreler olacak!
İstanbulluların rıza-ı hilafına Taksim'e kazma vuranlar, inmeyecek iki elimiz yakalarınızdan! (HŞ/HK)