Yazımıza sebep hadise, kadına şiddeti konu alan skandal bir afiş. Hani şu siyah daracık deri taytı, yüksek ökçeli ayakkabıları ve belindeki dövmesi ile bembeyaz bir yatak üzerine yarı çıplak uzanmış, kafası kanlar içinde resmedilmiş sarışın kadın afişi. Kadının yanında büyük harflerle bir yazı; "Nefes Alsin Yeter". Ve en tepede bir hatırlatma notu:
"2014'ün ilk 11 ayında 209 kadın öldürüldü. 5 Aralık Kadın Hakları Günü'nde kadın ölümlerine dur de!"
Afişin çözümlemesi üzerine değil makale, rahatlıkla kitap yazılır. Biz şimdilik yazı ile yetinelim.
Öncelikle afiş yaratıcısı ekibin yakalandığı hastalığın adını koyalım: "Farkındalık yaratmak". Çağımızın hastalığı meret, bildiğiniz gibi değil a dostlar. Ne dermanı var ne de bir ilacı. Tutulanı sıtma gibi ateşler içinde titretmekte üstüne yok. Genelde tonlarca para kazanıp bu paraları hangi iyilik için nerede harcayacağını bilemeyen isimlerde sıklıkla görülen bu hastalık, reklam sektörünü de iyiden iyiye yataklara düşürmüş vaziyette.
Hastalığın son kurbanı, sosyal medyada kısa sürede yayılan ve olması gerektiği gibi epey tepki toplayan afişe imza atan Wanda Digital oldu. Karşımızda, 6 yıl içinde 150'den fazla ödül almakla övünen, Türkiye'nin belli başlı markaları ile iş yapan bir kurum var. Yani önce bir ağır olalım. Afişin şimşekleri üzerine çekmesinin ardından kurum çalışanlarından bir kullanıcı, "Algılayamadığınız şeyler hakkında yorum yapmayınız" dedi. Her ne kadar toplumsal cinsiyet meselesi kendisi gibi algılayabildiğim bir alan olmasa da, birkaç kelam etmek isterim.
Kısacık bir araştırma sonucunda konuyu algılayamadığımızı savunan bu kişinin, Wanda Digital'in sosyal medya denetmeni olduğunu, İngilizce ve Almanca bildiğini, diplomasını da özel bir üniversiteden aldığını idrak ettim. Bu afişin hazırlanmasında ve/veya yayınlanmasında zat-ı muhteremin payı ne kadardır bilemiyorum ama zaten yukarıda yazdığı savunma mahiyetindeki ifade nedeniyle bunun pek de bir önemi yok.
Peki bize ne bu kişinin eğitiminden ya da kaç dil bildiğinden? Bize ne olur mu? Üniversite mezunu erkeklerin eşlerine şiddet uygulaması, erkek şiddetinin sosyoekonomik düzey dinlememesi gibi, bu durumda da mevzubahis şahsın eğitiminden bize ne değil. İstanbul'un önde gelen özel üniversitelerinin birinde öğrenim almış bir genç adam, kadınların üçer beşer katledildiği, iktidarın kadın düşmanlığını her geçen gün daha da körüklediği bir ortamda, buram buram cinsiyetçilik kokan bir afiş için aslında konuyu algılayamadığımızı iddia ediyor ve üstelik de bunu o afişin yaratıcısı kurumun çalışanlarından biri olarak yapıyorsa, "Bize ne" hiç değil.
Ancak şimdi size bir cümle yazacağım ve dananın kuyruğu kopacak orada. Söz konusu arkadaş, bir röportajında hayat felsefesini şöyle açıklamış:
"Senin hakkında konuşmuyorlarsa hiç kimsesin. Ölmeden önce dünyaya imzanı at."
Nasıl, çok iyi değil mi? İçinizden, "Şimdi herkes seni konuşuyor Wanda Digital ve sen her şeysin" demek gelmedi mi?
Takip edenleriniz olmuştur. Wanda Digital, olay haliyle büyüyünce şu açıklamayı yayınlamak zorunda kaldı:
"5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü'nde kadın haklarına olan duyarlılığımızı, kadına karşı şiddete, kadın cinayetlerine olan tepkimizi göstermek için bir tweet yayınladık. Dikkat çekmek için kullandığımız görsel, farkındalığı artırmak için tercih ettiğimiz dil, bu önemli konuda hassasiyetimizi göstermekten ziyade tepkilerinizi aldı. Biz Wanda Digital çalışanları ve özellikle Wanda Digital kadınları olarak, kadın cinayetleri konusunda sessizliğin sesi olmak, kadın cinayetlerine dikkati çekmek ve duyarlılığımızı göstermekten öte bir amacımız olmadığını belirtmek ister, gelinen bu noktada ajansımız adına oluşan yanlış anlaşılmalardan dolayı özür dileriz."
Bu kadar sözü neden yazıyorum? Çünkü bir kadın, bir gazeteci ve bir kadın hakları aktivisti olarak naçizane bir isteğim var:
Bize farkındalık yaratmayın artık güzel kardeşim.
Bize sırtından bıçaklanmış kadının iç organlarını gazetenin birinci sayfasında kocaman açarak farkındalık yarattığını iddia edenlerin savlarını tekrarlamayın.
Bize sözümona çocuk evliliklerine dikkat çekmek için gelinlik giydirip küçücük dudaklarını kırmızı rujla boyadığınız kız çocuklarını podyuma çıkarmış olmayı marifet olarak anlatmayın.
Bize kadına yönelik şiddetle mücadele gününde erkek şiddetinin korkunçluğunu anlatabilmek için gözlerini mor boya ile yıkadığınız kadınların fotoğraflarını sanat çalışması diye satmayın.
Bize "Kadın cinayetleri konusunda sessizliğin sesi olmak" istemiyle yanıp tutuştuğunuz yönünde açıklama yapmayın.
Etraf bu kadar farkındalık çalışması ile dolup taşıyorken "Hangi sessizlik" derler sonra, unutmayın.
Bize şiddete dikkat çekmek istediğinizi söylerken aslında "Nefes alsın yeter" sloganıyla tek taraflı cinsellik pazarlamaya çalıştığınızı ucuz ifadelerle inkar etmeye çalışmayın.
Bize bu söylemle ne kadar da duyarlı olduğunuzu göstermeyin artık. Biz her şeyin gayet iyi farkındayız güzel kardeşim.
Ancak belli ki siz değilsiniz. Farkındalık yaratmak hastalığına tutulmadan önce siz asıl şiddetin ne demek olduğunu önce bir anlayın, önce bir zahmet siz farkına varın. Biraz da sizlerin sayesinde, "Herkes her şeyin farkında, hiç kimse hiçbir şeyin farkında değil" noktasına geldiğimizi sevinç içinde müjdelemek isterim.
Son olarak da bir telkinle bitirelim: "Sen cinsiyetçisin, büyük düşün!" (BK/HK)