bianet'te hafta içinde ayrıntılarını okuduğunuz haberlerden bileceğiniz gibi başımıza gelen bir olay nedeniyle iki haftadır yazılarımı yazamadım. Yoğunluğum biraz azalınca da bu ayrılığa dayanamadım ve yazmadan edemedim. Aslında yazılması gereken konuların, yaşananların beni buna zorladığını da söylemeliyim.
Bu dönemde çektiğimiz sıkıntılara bir de geçen hafta sonunda yaşadığımız bir kayıp eklendi.
Çok etkilendiğim bu kayıptan sizlere söz etmek üzere bilgisayarın başına oturacağım sırada başka bir arkadaşım, Nimet Tanrıkulu aradı ve anneannesinin büyük bir eğitim hastanesinde yaşadıklarını ve başlarına gelenleri anlatıp ne yapabileceğini sordu.
Kendi kendime "tamam yine 'ahlat' üzerine türkü çağıracağız; bu haftaki konu yine biamag okurlarını dertlendirecek, belki de sıkacak bir konu olacak" dedim.
Üzerinde düşünüp, iki olayı birbirine nasıl bağlayacağımı kurgulamaya çalışırken bu kez de Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Bülent Aslanhan'ın paylaştığı bir haber bilgisayarıma düştü.
"Planlasaydım bu kadarı olmazdı" dedim bu kez de.
Hasan Çankaya'nın erken kaybı
"Hasta hakları" alanında birlikte çalıştığımız bir arkadaşımdı Hasan Çankaya (53).
Genç yaşta yitirdiğimiz bu değerli insan kısacık ömründe hem hukuk, hem de tıp eğitimi görmüştü. Dahası bunların kesiştiği alanlardan birisi olan "adli tıp" konusunda uzmanlık eğitimi görmüş, bu konuda Adli Tıp Kurumu Daire Başkanlığı ve Erzurum Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana bilim dalı öğretim üyeliği görevlerinde bulunmak dâhil önemli sorumluluklar üstlenmişti.
1997'de kurduğumuz "Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği"nde kuruluş aşamasından başlayarak katkı ve destekte bulunup, çeşitli sorumluluklar üstlenirken, gerçekten "aktif" aktivistlerimiz arasında yer almıştı.
Gerek "bürokrasi"de, gerekse "akademik" yaşamda ulaştığı noktaların ona sağladığı olanak ve avantajlarını bir yana koyup son 5-6 yıldır, serbest avukatlık yapmayı yeğlemişti.
Çıkış noktalarından birisinin sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaşanan hak ihlâllerini ortaya koymak, mağdurların haklarını yasal yollardan yararlanarak aramak, yaşanan mağduriyetleri bir ölçüde olsa gidermek, adaletin gerçekleşmesine "hizmet alanların yanında" uğraş vererek katkıda bulunmak olduğunu düşünüyorum.
Onu tanımlamak için daha doğrudan söyleyecek olursak, uzmanlık tezinin konusunun da gösterdiği gibi "hasta ve hasta yakını hakları"yla uğraşan bir insandı hem avukat, hem de doktor olan Çankaya.
Yakalandığı hastalık sırasındaki yaşadığı geri dönüşü olmayan bir komplikasyonun sonucunda yaşamını yitirdi. Hekim olmak da, hukukçu olmak da "bazı durum ve sorunlardan" muaf kılmıyor insanı.
Uzmanlaştığı ama aslında çok fazla insanın olmadığı bu alanda yapacağı çok iş varken aramızdan ayrılması, yalnız yakınlarını ve sevenlerini değil, sağlık hizmetinden yararlanırken mağdur olan hasta ve yakınlarını da olumsuz etkileyecek bence. Dahası bu alanda sürdürdüğümüz mücadelede önemli bir "aktivist"ten mahrum kaldığımız için bizler bu yönden de çok etkileneceğiz.
Bize kalan onun yapacaklarını da yapacak şekilde daha çok çalışmak.
Sağlık hizmeti, sağlıkçılar ve hastalar
Sağlık alanında ülkede yaşanan gelişmeler ve yapılan uygulamaların eriştiği noktada artık hizmeti tanımlamak ve bu hizmetten yararlanmak, kaynağı, gücü, erki olmayanlar için neredeyse olanaksız. Daha önce olmazsa olmaz saydığımız tıbba ve hekimliğe dair her türlü "ilke, kural, düzen" ortadan kalkmış durumda. ABD'ye en çok benzediğimiz yanlardan birisinin bu olduğu "haksız ve aşırı" bir iddia olamaz.
Onlara o hastanede sunulan hizmetin, sorumlular da dâhil orada çalışanların tutum ve davranışları, sevgili Nimet'in yaşadıkları ve anlattıkları bunun en doğrudan kanıtlarından birisi.
Orasının çok önemli bir eğitim hastanesi olduğunu biliyorum. Orada çalışan birçok arkadaşımın da canla başla çalıştığına yakından tanığım. Ama getirilen düzenlemeler onları o kadar etkiliyor ki başka türlü bir davranış olanaksız hale geliyor.
Hekimlerle, hemşirelerle, sağlık çalışanlarıyla hemen her gün bunları konuşuyoruz. Yaşanan bu değişiklerden çok kötü bir şekilde etkilendiklerini söylüyorlar. Bir yandan işsiz sağlık çalışanlarının olduğu ülkede, halen çalışanların artık mesleklerini yapmak istemediklerini yakından biliyorum.
12 Mayıs Hemşireler Günü'ydü; bu gün nedeniyle, yaşadıkları sorunlar ve durumları her zaman olduğu gibi ayrıntılarıyla dile getirildi. Hepsi gerçekti ve çok da doğru saptamalar içeriyordu.
Yazımı yazdığım bugün 14 Mayıs Eczacılar Günü. Onların yaşadıklarını ve sıkıntılarını yine çok yakından biliyorum. Eczanelerin birçoğu kapanıyor ve eczacılar da artık bu ülkenin "yoksulluğa" aday meslek grupları arasında sayılıyor.
"Toptan bir satış bu"
Bursa Tabip Odası Başkanı Bülent Aslanhan'ın yolladığı haberden durumun giderek daha da "vahim" hale geldiğini anlamak olanaklı.
Haberde, Bursa Sağlık Müdürlüğü'nün yaptığı bir ihaleyle, araç, gereç ve personeliyle birlikte üç tane "112 Acil İstasyonunu" işletmek üzere özel sektöre devrettiği yazıyordu.
İhaleyi kazanan şirket aslında çöp poşeti imal ediyormuş ve her bir istasyon için 27 bin TL ödeyerek ihaleyi kazanmış. Belli ki hem hizmeti vereceğini hem de kâr edeceğini düşünüyor. Aklıma ister istemez "çöp poşeti" ile "hastalar ve hastalığın" kesişme noktalarındaki olasılıklar geliyor. Tam o sırada İstanbul'da süren "sağlık alanındaki" yolsuzlukla ilgili operasyon haberi aklıma geliyor. Başımıza geleceklerden korkuyorum.
Dr. Aslanhan'ın yolladığı haberde ihalenin Sağlık Bakanlığı'nın bir "pilot" uygulaması olduğu ve alınacak sonuçlara göre yaygınlaştırılacağı belirtiliyor.
İstasyonda çalışan elemanlar da "ihale"ye dâhilmiş. Başka bir deyişle acil sağlık hizmeti veren hekim ve sağlıkçılar bir "köle gibi" satılmışlar. Bu uygulamayla "ücretleri" artacakmış!
Tüm bunların olacağını çok daha öncesinden öngörüp, ulaşabildiğim her yerde söylesem de, somutu görmek ve yaşamanın etkisi yine de bambaşka.
"Hayat öğretiyor insana!" Ama öğrenmek için önce "insan" olmak gerekiyor.
Önce "bir araya gelmek" gerekiyor
Bunlardan en çok etkilenenler ise bu hizmetlerden yararlanması en doğal ve vazgeçilmez bir "insan hakkı" olan insanlar yani toplum olacak, bizler olacağız. Burası çok açık.
Ama tutum davranışlarımız, itiraz etme biçimlerimiz ve mücadele yollarımız birbirinden çok farklı ve hemen hemen hepimiz mücadelemizi kendi kulvarlarımızda ve "yalnız başımıza" sürdürüyoruz.
Yönetenler bizleri "bölebildikleri" için yönetiyorlar.
Onun için "bölünmemeyi" ve "birlikte" mücadele edebilmeyi başarmamız gerekiyor.
Bunu herkesin bildiğini ve söylediğini biliyorum.
Ama bunun nasıl yapılacağı noktasında "rivayet"ler muhtelif.
İşte oralarda buluşmak gerekiyor aslında.
Birden aklıma yaklaşık 20 gün önce aramızda olan "Halkların Sağlık Hareketi"nin ülkemizi ziyaret eden temsilcilerinin söyledikleri geliyor. Onları da paylaşamadım sizlerle.
Öğrenecek ve paylaşacak çok şey var. Ama önce bir araya gelmek gerekli!
Sevgili Hasan Çankaya seni unutmayacağız! (MS/SÇ)