Yakın zamanda "Türkiye Engelliler Güzellik Yarışması" yapılacakmış... Bu yazıda, bu popüler-tercihin eleştirisini yapmayı deneyeceğim.
Modernlikte "güzel", "sağlıklı", "akıllı", "başarılı", "genç", "bedenine söz geçirebilir", "modayı kanıksamış", "erkek gibi" olmak "normal"; buna karşın "çirkin", "hasta", "saftirik", "başarısız", "yaşlı", "sakat", "modayı umursamaz", "kadın gibi" olmak ise "anormal" sayılıyor.
Ve bu kurgular bir yandan biz-öteki ikiliğinin doğmasının, diğer yandan ise "yaratılan normalliklerin insanların iliklerine kadar işlemesinin" en etkili savlayıcısı oluyor.
Post-modernliğe gelindiğindeyse bu farklılıklar bir noktaya kadar göz ardı edilip "normal" sayılabiliyor, ama iki şartla:
- Kişi farklılığının ayırdında olacak, bunun kompleksini yaşayacak ve bu farklılığı ortadan kaldırıp "normal"leşebilmek için piyasada satışa sunulan "ürün"leri tüketecek;
- Hepsi-hepsi bir "taklit" olduğunu asla unutmayacak ve "aslına/üstüne" karşı sınırlarını her zaman bilecek. Aksi halde bu "anormal" kişilerin görünür olabilmesi de, umursanması da, "biz"den olabilmesi de olanaksız kılınacak.
Bu dayatmaya karşı sakatların (siz bunu "tüm dışlananlar" diye okuyun) önünde iki seçenek olduğunu düşünüyorum:
- Verilen rolü kabullenip "asıl" olanı taklit etmek;
- Verilen rolü reddedip "asıl" sayılanı tüm "normal"likleriyle birlikte eleştirmek/yıkmak.
Taklit: "Engelliler Güzellik Yarışması"
Biz de sizin gibiyiz... Biz de makyaj yaparak veya gerekirse estetik ameliyat yaptırarak çirkinliklerimizi gizleyip güzelleşebilir, protez takarak simetrik bir bedene sahip olabilir, eğitim görerek akıllanabilir, piyasa çarkları arasında başarılı bir şekilde ezilebilir, medikal ürünler kullanarak görebilir/duyabilir/yürüyebilir, en moda kıyafetleri giyip en moda ürünleri tüketerek görevimizi yerine getirebiliriz.
Yeter ki sizin gibi olabilmemiz için bize fırsat verin. Biz de biliyoruz ‘anormal’ olduğumuzu, ama "normal" olanın siz olduğunuza dair kafamızda hiçbir kuşku yok. Güzel olanın kutsallığı, bedenine söz geçirebilenin ve güçlü olanın hükümranlığı, akıllı-başarılı-zengin olanın önderliği konusunda, bu üstünlüklerin doğal sonucu olan hiyerarşi konusunda sizler gibi düşünüyoruz.
Bakmayın siz bedenlerimizin bizleri engellediğine, aslında tüm ruhumuzla sizin gibi olmak istiyoruz. Bakın, aramızda engelli olmasına karşın okulu birincilikle bitiren, televizyon programlarında reytingleri tavana vurduran, spor müsabakalarında birincilikler alan, futbol turnuvasında bayrağımızı dalgalandıran...
Her şeyin en güzelini yapabilen arkadaşlarımız var... Sizin her şeyinize imreniyoruz. Hele podyumda salına salına yürümeleriniz yok mu, sizleri izlerken içimiz geçiyor. İncecik ve atletik bedenlerinizle kendinizden emin göz süzmeleriniz, göz kamaştırıcılığınızın farkında olmanız, kendinizi her şeyin ve herkesin üstünde görmeniz... Size tapıyoruz.
Bir de, unutmayın, biz sizin iyilikseverliğinizin görünür olabilmesini sağlayan dekorlarız aynı zamanda. Lütfen bizi görmezlikten gelmeyin. Bize fırsat verin. Evet, şüphesiz sizin gibi kusursuz olamayız, ama en azından sizi taklit edebiliriz. Kutsallarınıza tapınmak, iktidarınıza biat etmek istiyoruz.
Yıkım: "Güzellik mi? O da ne!"
Tekerlekli sandalye kullandığım için, bir kolum olmadığı için, güçsüz bacaklarıma bastonla destek vermeden yürüyemediğim için, koşturamadığım için, duymadığım ya da az duyduğum için, konuşamadığım ya da kekelediğim için, göremediğim ya da az gördüğüm için, kaslarım kontrolüm dışında hareket ettiği için, zeka ya da algı düzeyim sizler gibi olmadığı için; yani yamuk-yumuk bedenime söz geçiremediğim, normlarınıza uymadığım için yaşamın her alanında dışladığınız, kendinizden uzak tuttuğunuz ben; sizin bu değer atfetme, tektipleştirme, kategorikleştirme çabalarınızı reddediyorum.
Yarattığınız güzel-çirkin, kusursuz-kusurlu, tam-eksik, başarılı-başarısız, eğitimli-eğitimsiz, moda-demode, değerli-değersiz ve benzeri tüm ikiliklerin insanın kendisine, diğer insanlara ve doğaya yabancılaşması sonucunu doğurduğunu ve insanlar arasında hiyerarşinin oluşmasına sebep olduğunu düşünüyorum.
Birilerini dışlamak için çoğu zaman doğrudan hamle yapmak gerekmez. Güzel-akıllı-başarılı-moda vb. kurguları kutsadığınız anda, bunun dışında kalan herkesi ve her şeyi de "çaktırmadan" dışlamış olursunuz.
Ve ben, "güzel-akıllı-başarılı" olmadığımı söyle(me)yerek dışladığınız ben, sizin bana yaptığınızı başkalarına yapmayı; bedenin kutsanmasına, metalaştırılmasına, bir ambalaj kağıdına dönüştürülmesine ve sonra da "güzel" olmayanların dışlanmasına alet olmayı, reddediyorum.
Reddediyorum, çünkü aksi halde aynada kambur sırtıma, yamuk bacaklarıma, olmayan uzuvlarıma, kör gözüme bakamam!
Dahası, sakat ya da değil, insanların kendi bedeniyle yaşadığı "modaya uydurma gerilimi"nin yıkıcılığına karşı taraf olmak ve yüzünde çıkan sivilceden dolayı eve kapanan kişiye "çık dışarı" demek varken, nasıl olur da "hep güzel olun, hep şöyle-böyle olun" diyebilirim.
Güzel-çirkin ikiliğini sorgulama potansiyeli taşımaktır sakatlık. "Şunlar gibi güzel olun" diyerek dayatılan modaya karşı kesik koluyla, hareket etmeyen bacağıyla, sivilceli yüzüyle, şaşı bakan gözüyle, kambur sırtıyla tavır koyabilmektir.
Güzellik yarışmalarında salına salına yürümeye karşı seke seke yürümek; sokaklarda bedenleri ve ruhları birbirine değdirmeden geçip gitmelere karşı, durup karşıdan gelene yol vermek; yüzdeki sivilceden dolayı eve kapanmalara karşı tekerlekli sandalye ile kendini sokağa atmak; yeterince esmerleşmeyen ten yüzünden mayo giymemelere karşı kesik bacağıyla sahilde eğlenmek; kaskatı olmalara karşı kendin olmaktır sakatlık.
Bedeniyle sorunu olmadan, bedenini bir kompleks yumağı haline dönüştürmeden yaşamanın bir ispatıdır; toplumsal kurgulara karşı bir tavır ve bir yıkım potansiyeli olmaktır sakatlık. (BK/GG)
* Bülent Küçükaslan, Engelliler.Biz Platformu / www.engelliler.biz