*Çizim: Nazım Dikbaş
Yargının tam bağımsızlığı ve tarafsızlığı sair hususlardan mıdır?
Değildir. Yargının sorunudur, tam bağımsızlık ve tarafsızlık sağlanmalıdır.
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı 23 Aralık 2019 tarihli yazısıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılı'ğa Mehmet Osman Kavala tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yapılan başvuru hakkında 10 Aralık 2019 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2. Dairesi tarafından 5/1, 5/4 ve 18. maddelerinin ihlal edildiğine karar verildiğini ve Bakanlığa ulaştığını ve kararın tercümesi ile aslını dava dosyasına göndermiştir.
Adalet Bakanlığı bu yazısının sonunda İstanbul C. Başsavcılığına "Sair hususların ise mevzuat ve Sözleşme hükümleri uyarınca mahallinde değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir" diyordu, "AİHM kararları derhal uygulanmalıdır" demiyordu.
Hatırlarsanız; 1.11.2017 tarihli Kavala hakkındaki ilk tutuklama kararı ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuştu.
Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 19. Maddesi'ne göre kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Mehmet Osman Kavala [Genel Kurul], B. No: 2018/1073, 22/5/2019). Bunun üzerine Kavala 8 Haziran 2018'de AİHM'e başvuruda bulunmuştur. AİHM 10 Aralık 2019 tarihli kararıyla başvurucunun suç işlediğine dair makul şüphenin bulunmaması nedeniyle AİHS'te düzenlenmiş olan "özgürlük ve güvenlik hakkı" ihlali nedeniyle (Madde5/1) ve tutuklamanın amaç dışı uygulandığı gerekçesiyle 5. madde ile bağlantılı olarak Sözleşme'nin 18. Maddesi'nin de ihlal edildiğine karar vermiştir (Kavala/Türkiye, B. No: 28749/18, 10/12/2019). AİHM, tutukluluğunun derhal sona erdirilmesi ve Kavala'nın bir an önce serbest bırakılması için hükümetin tüm önlemleri alması gerektiğine karar vermiştir (Kavala/Türkiye kararı, §§ 217-219).
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi AİHM kararının kesinleşmediği gerekçesiyle 24 Aralık 2019 tarihli celsede (karşı oylarla) Osman Kavala'nın tahliyesi hakkındaki talebi reddetmişti. Mahkeme 18 Şubat 2020 tarihli nihai kararıyla sanıkların hepsinin ayrı ayrı BERAATLERİNE ve tutuklu sanık Osman Kavala'nın derhal TAHLİYESİNE karar vermişti.
Bu arada 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu (TCK 309) kapsamında sürdürülen tutukluluk kararını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 11 Ekim 2019'da kaldırmış olmasına rağmen 18 Şubat 2020'de Gezi davasından beraat etmesi ve tahliyesine karar verilen Osman Kavala 19 Şubat 2020'de yeniden tutuklanmıştır.
Böylece gözaltına alındığı 18 Ekim 2017 tarihinden itibaren özgürlüğünden yoksun olan Osman Kavala'nın "tutukluluk hali" "süreklilik" kazanmıştır.
Sonrasını Anayasa Mahkemesi'nin 29 Aralık 2020 tarihli kararının 24. bölümünden okuyalım:
AİHM Büyük Dairesi Paneli 12 Mayıs 2020 tarihinde, Hükümetin davanın Büyük Daire'ye taşınması talebini reddetmiş ve karar böylece kesinleşmiştir. Kararın kesinleşmesini müteakip kararların icra organı olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 3 Eylül 2020 tarihinde aldığı kararda -Türk makamlarının başvurucunun 9 Mart 2020 tarihinden itibaren başka bir soruşturma kapsamında tutuklu olduğunu beyan etmelerine rağmen- eldeki bilgilerin başvurucunun devam eden tutukluluğunun AİHM kararında tespit edilen ihlallerin devamı olduğuna dair güçlü bir kanı oluşturduğunu belirtmiştir. Komite ayrıca yetkili mercileri mümkün olan en kısa zaman içinde AİHM'nin tespitleri çerçevesinde gerekli önlemleri almaya davet etmiş ve başvurucunun derhâl serbest bırakılması konusunda çağrı yapmıştır. Komite daha sonra da aynı yönde kararlar almıştır.
AİHM tarafından verilen 18. Madde ihlali ne demektir?
AİHS'te anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz. Devletlerin yetkilerini kötüye kullanmasına ve iyi niyet ilkesinin ihlaline karşı 18. Madde koruma sağlar. AİHM Büyük Dairesinin 12 Mayıs 2021 tarihli kararına göre Türkiye 18. Madde'yi ihlal etmiştir, hak ve özgürlükler bakımından bir koruma sağlayamamıştır.
AİHM; tutuklamalar birbirinin devamıdır. AİHM kararında; tutukluluğu sürdürülen Kavala'nın Sözleşme'de öngörülmeyen amaçlarla ve insan hakları savunucusu olduğu için özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, tutukluluğunun arkasında bu kişiyi susturma amacı bulunduğuna kanaat getirmiştir.
Eğer tutukluluk hali devam ederse ne olacağını da gösteren AİHM; 10 Aralık 2019 tarihli Kavala/ Türkiye davasında verdiği kararında; AİHS'nin "Kararların bağlayıcılığı ve infazı" başlıklı 46. Madde gereğini hatırlatmıştır:
Mahkeme, içtihadı ışığında başvurucunun tutukluluğunun devamının, 5/1 ve 18 maddelerinin ihlallerinin uzamasına ve aynı zamanda, davalı devletlerin AİHM kararlarına uyma zorunluluğunu öngören 46/1 maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu koşullar altında, davanın özelliklerini ve ihlal kararlarının dayandığı nedenleri göz önünde tutarak; Mahkeme, hükümetin başvurucunun tutukluluğunun sona erdirilmesi için gereken her türlü önlemi alması ve tahliyesini derhal sağlaması gerektiği görüşündedir.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ne 21 Mayıs 2021 tarihli duruşmasından bir gün önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı HSK Bürosu tarafından 20 Mayıs 2021 tarih (Sayı:2021/2336) ve "AİHM Kavala/Türkiye (No: 28749/18) kararın icrası" konulu yazı ve yazının ekinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararının orijinali ile çevirisi gönderildi.
AİHM kararlarının infazını izleyen ve sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 12 Mayıs 2021 tarihli 1404. toplantısında Kavala Türkiye Başvurusu ile ilgili olarak "başvuranın durumu" hakkındaki kararında Komite; Kavala'nın "derhal serbest bırakılmasının sağlanması" için yetkililere çağrıda bulunulduğu hatırlatmıştır.
Komite 12 Mayıs 2021 tarihli kararında;
"4. Başvuran hakkında yargılamanın 21 Mayıs 2021 tarihinde İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi önünde başlayacağı ve Mahkemenin bu vesileyle başvuranın tutukluluğunu inceleyeceğini not etmiş ve yine yetkilileri başvuranın derhal tahliyesinin sağlanması için yetkileri dahilinde tüm adımları atmaya şiddetle çağırmış,
"5. Davanın ciddiyeti göz önüne alınarak Avrupa Konseyi Üye Devletlerini, Türk Makamlarıyla temasları halinde, başvuranın tutukluluğunun devam ettirilmesi konusunu dile getirmeye ve derhal tahliyesinin sağlanması hususunda çağrıda bulunmaya" davet etmiştir.
Komitenin bu kararının ardından 21 Mayıs 2021 tarihli celsede ise o tarihte davaya bakan Mahkeme ise Kavala'nın tahliye talebinin reddine karar vermiştir.
Mahkemenin (8) numaralı ara kararına göre;
"Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), 10.12.2019 tarih ve 28749/18 başvuru numaralı kararı ile tutuklu sanığın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5/1 maddesi kapsamında "Makul şüphe yokluğu" nedeniyle, aynı sözleşmenin 5/4 maddesi gereğince de "Tutukluluğun hukuka uygunluğunun Anayasa Mahkemesi'nce hızlı bir şekilde incelenmediği" gerekçesiyle oy birliğiyle ve İnsan Hakları savunucusu olan başvuranın susturulması gizli amacıyla tutuklandığı gerekçesiyle de 18. maddesinin ihlâl edildiğinden oy çokluğuyla karar verildiği, Anayasamızın 90. maddesinde (....) hükmünün yer aldığı, yine Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46. maddesinde ise "1. yüksek sözleşmece taraflar, taraf oldukları davalarda mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler, 2. mahkemenin kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi'ne gönderilir." hükmünün yer aldığı, yapılan incelemede;
AİHM'nin anılan kararının konusunun İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin sanık hakkında 1 Kasım 2017 tarihli ve Türk Ceza Kanunu'nun 309 ve 312. Maddeleri kapsamında vermiş olduğu tutuklama kararı olduğu anlaşılmıştır. Sanığın da söz konusu tutuklama kararı kapsamında yer alan suçlamalardan TCK 312 kapsamında 18 Şubat 2020, TCK 309 kapsamında ise 20 Mart 2020 tarihlerinde tahliye edildiği anlaşılmıştır.
Sanığın mevcut tutukluluğunun ise İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği'nin 9 Mart 2020 tarihli ve TCK'nin 328. Maddesi kapsamında "askeri ve siyasi casusluk" suçlamasına dayandığı görülmektedir. Şu hâlde sanığın mevcut tutukluluğu hakkında verilmiş bir AİHM kararı bulunmadığı, AİHM'in 10 Aralık 2019 tarihli kararı kapsamında ise sanığın zaten tahliye edilmiş olduğu anlaşıldığından ve sanığın mevcut tutukluluğu açısından yerine getirilecek bir AİHM kararı bulunmaması karşısında; tutukluluk durumu ile ilgili olarak mahkemece yapılan son tarihli değerlendirmeden bu yana hukuki durumda değişiklik olmaması da gözetilerek sanık Mehmet Osman KAVALA 'ya isnat edilen suçun vasıf ve niteliği, yargılamanın geldiği aşama, müsnet suça ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin bulunması, atılı suçun yasada öngörülen cezanın üst sınırı, adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla" tahliye taleplerinin açıklanan bu nedenlerle reddine ve tutukluluk halinin devamına (oy çokluğuyla) karar verilmiştir.
Mahallinde incelemesini bitiren Mahkemeye göre AİHM'in 10 Aralık 2019 tarihli kararı kapsamında "sanığın zaten tahliye edilmiş olduğu anlaşıldığından" ve "sanığın mevcut tutukluluğu açısından yerine getirilecek bir AİHM kararı bulunmaması karşısında" sair konularda karar vermiş ve Kavala8nın tutukluluk hali devam ettirilmiştir.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 10.12.2019 tarihli kararına göre tutuklamanın hukuka aykırı olduğu, tutuklama kararlarının birbirinin devamı olduğu ve Osman Kavala'nın derhal tahliye edilmesi gerektiğine dair AİHM kararının, Anayasa'nın 90. Maddesi uyarınca uygulanması gerekir(di). Uygulanmadı.
Bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Komitesi'nin 1411 sayılı 14-16 Eylül 2021 tarihli kararına göre "Kavala Davası" hakkında Sözleşme'nin 46. Maddesi'nin uygulanacağına dair uyarı yapıldı.
"3. Türk makamlarının, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin başvuran açısından olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmamasının, özellikle de Komite'nin tekrarlanan itirazlarına rağmen başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlamamasının, davalı Devletin Mahkemenin somut davadaki nihai kararına riayet etmeyi reddettiğine işaret ettiği kanaatindedir;
"4. Bu nedenle, önceden kabul edilmiş özellikle de 1406 sayılı toplantıda verilen (Haziran 2021) (OH) kararlar ışığında, kararın uygulanmasını sağlamak için Sözleşme'nin 46 § 4 maddesi uyarınca ihlal davası prosedüründen yararlanmanın gerekli olduğuna karar vermiş ve başvuranın bu tarihten önce serbest bırakılmaması durumunda, 1419 sayılı toplantılarında (30 Kasım - 2 Aralık 2021) (OH) Sözleşme'nin 46 § 4 maddesi uyarınca ihlal davası prosedürünü başlatma niyetlerini Türkiye'ye resmi olarak bildirme hususunda kararlılığını" dile getirmiştir.
8 Ekim 2021 tarihli davaya duruşmada Kavala'nın tutukluluk halinin devamına oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Demek ki 30 Kasım 2021 tarihinde yapılacak olan 1419 sayılı toplantıda Avrupa İnsan Hakları Komitesi tarafından Sözleşme'nin 46 maddesi gereğince Türkiye için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaktan dolayı Türkiye hakkında Sözleşme'nin ihlali prosedürü başlatılacaktır.
AİHS'nin 46 Maddesi nedeniyle ortaya çıkabilecek sair hususların ise mevzuat ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme hükümleri uyarınca mahallinde Türkiye tarafından değerlendirilmesi gerektiği düşünülmelidir.
Çünkü Avrupa İnsan Hakları Komitesi kararı sadece Osman Kavala ile ilgili değildir.
Avrupa İnsan Hakları Komitesi 14-16 Eylül 2021 tarihli 1411 sayılı kararının 5. Maddesi'nde "Türk makamlarına, özellikle Hakimler ve Savcılar kurulunun yapısal bağımsızlığına ilişkin olarak Avrupa Konseyi standartlarından ilham alarak yürütme organı da dahil olmak üzere Türk yargısı sisteminin tam bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak için yasal ve diğer önlemleri alma çağrılarını yinelemiştir."
Yargının tam bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması kara kara düşünülecek bir sorun olmadığı gibi yürütme organı başta olmak üzere derhâl mahallinde, Türkiye'de çözümlenmesi gereken bir sorundur ve sair hususlar arasında değildir.
(Fİ/DŞ)