"Sizin diye bildiğiniz evlatlarınız gerçekte sizlerin değil,
Onlar kendini özleyen hayatın oğulları ve kızlarıdır.
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişler ama sizden değiller,
Sizlerin yanında ama sizlerin malı değiller..."
Halil CİBRAN
Yarım bıraktığım başlığı tamamlayayım istiyorum. Sadece çocuklara mı? Elbette değil, çocukluk yaşını çoktan geçmiş yetişkinlere de özgürlük. Ama elbette önce çocuklara...
Önce çocuklara çünkü çocuk yaşta bilinç altına yerleşen / yerleştirilen "esaret, zulüm, işkence, mahpusluk" gibi yaşatılan hâller ömür boyu bir travma haleti ruhiyesi içinde geri dönüşlerle insan tekinin bütün hayatına yöne verir. Bunu ben değil bilim söylüyor.
Bazalt şehrin esmer çocukları için adliyedeydim
İşte bu ruh haliyle çocukların "acısı" beni yakından ilgilendiriyor. Bu vesileyle her defasında diyorum ki; "ne zaman ki sadece kendi çocuğunuzu değil, başkalarının çocuğunu da sever, başlarını okşar hatta hiç tanımadığınız / tanışmadığınız çocukların çektiği acılara da yüreğiniz yanarsa işte o zaman insan yanınız sizi ele verir. Sizi vicdanınızla yüzleştirir."
Bu vesileyle Cuma günü kamuoyunda toplumsal olaylarda protestolarını dile getiren çocuklar, ya da "taş atan çocuklar" olarak dile getirilen, hukukçuların da "Terörle Mücadele Kanunu Mağduru" çocuklar diye ifade ettiği Diyarbakırlı, bazalt şehrin esmer çocuklarının duruşması için adliyedeydim.
Gün boyu beklememize rağmen ancak akşam geç saatlerde duruşmaya alındılar ve birkaç dakikalık duruşmadan sonra karar için 22 Nisan'a ertelediklerini ifade ettiler yargıçlar.
Bu çocuklara bunca eziyet niye!
Çocuklardan biri Mazlum'un annesiyle o gün bildiği dilde Kürtçe ayaküzeri sohbet ettim. "Okuyamıyorum. Sadece harfleri zorlanarak bir araya getirmeye çalışıyorum. Onu da pek beceremiyorum. Haberleri televizyonda seyrederken altyazı veriyorlar. Ben harfleri kovalıyorum, harfler hızla kaçıyor, harflere yetişemiyorum, sonra da vazgeçiyorum."
Hebun'un babası Arif'le konuşuyorum. Bedeni orda ama aklı yüreği oğlunun yanında; "ne yapar ne ederler bu saate kadar, açtırlar şimdi. Çocuk bunlar sabahın saat dokuzundan akşamın bu saatine kadar bu çocuklara bunca eziyet niye" diye soruyor haklı olarak...
Taş silaha eşit tutuldu
Dünya çocuklarına Bayram armağan etmiş Bir Yeni Cumhuriyet Ülkesinin bayramı 23 Nisan'a bir gün kala yine sabah mahkeme kapısındaydık, çocukların yakınları ve avukatlarıyla birlikte. Girdiler avukatlar içeri, bizse dışarıda bekledik duruşmanın gizliliği nedeniyle. Karar çıktı. Çocuklara sekizer yıla yakın ceza ve sonra mahpusta yattıkları ceza dikkate alınarak tahliye kararı.
Çocuklar ceza yağmuruna tutuldu. Üçüne 6 yıl 11 ay, birine 7 yıl 5 ay hapis, ikisine de 6.000 TL adli para cezası kesildi. Kısacası 4 çocuk örgüt üyesi gibi cezalandırılırken çocuklardan ikisi de örgüt propagandası yapmaktan cezalandırılmış oldu. Taş silaha eşit tutuldu.
11 aya yakın bir süre tutuklu kalan çocuklar öğrenci ve bir yıl boyunca okula gidemediler, tahliye edildiler ama Yargıtay'ca cezaları onanırsa yeniden cezaevine girecekler. İnfaz hükümleri ve yattıkları cezalar düştükten sonra bile 4,5- 5 yıl arası yatacaklar.
Bu olumsuzluklara rağmen elbette aileler ve ilgili kamuoyu açısından çocukların mahpusluğunun sona ermesi sevindirici.
Çocukların özgürlüğüne kavuşması da iyi...
Hukuktan söz edenler insana güveniyorlar mı?
Peki, toplum olarak esaret, evet esaret nereye kadar! Şimdi soruyoruz yüksek sesle; barış istedi, "kimse ölmesin" dedi diye toplumun seçilmişlerine de ceza üstüne ceza veriyor bu garip adalet...
Sonra da "hukuka güven" diyor birileri. İyi de! Biz hukuka güvenelim de. Peki, hukuku uygulayanlar, haktan hukuktan söz edenler insana güveniyorlar mı? İşte bu sorunun yanıtı yok? Orta yerde muallâkta duruyor. Yüreğinizde vicdanen yanıtını veremiyorsanız güvenseniz kaç yazar...
Unutmayın ve yâd edin; Hazreti Ali der ki; "Hakikatin Hatırı Dostun Hatırından Üstündür"...(ŞD/EÖ)