*Fotoğraf: Selahattin Demirtaş Twitter hesabı
İyilik ve kötülük, insana ait kavramlar olarak Sokrat’ın “iyi nedir?” sorusundan bu yana felsefenin 2500 yıllık temel konularından biri.
İyilik ve kötülük kavramı hem soyut hem de izafidir. Kavramların çetrefilliği buradan ileri gelir. Bu çetrefil durumu felsefenin alanında bırakarak, bu her iki kavramın politikayla bağına ve toplumsal hayatımızın pratiğindeki yer alış biçimine bakalım.
İnsana ait her kavram, doğrudan veya dolaylı olarak politiktir. İyilik ve kötülük kavramı ilk elde bireye ve ahlaka ait görünür. Ancak birey ve ahlak, politikanın dışında değil, tam da politikanın merkezi kavramları arasındadır. Çünkü ne bireysiz politika ne de ahlakı olmayan (ahlaksız demiyorum) politika vardır. Sonuçta iyilik ve kötülük, politikaya içkin kavramlardır.
Böylece iyilik-kötülükten birey ve ahlaka, oradan da politikaya uzanan bu ilişki üzerinden bir toplum ve politika analizi yapabiliriz.
İyilik ve kötülük
Türkiye toplumu çoktan beridir iyilik-kötülük yol ayrımına girdi ve hızla ilerleyerek bugünlere geldik. Bu gidişle bu yarılma derinleşerek devam edeceğe benziyor.
Bütün toplumlarda her açıdan farklılıklar vardır. Maddi yaşam biçimleri, kültürleri, düşünceleri, hayalleri, gelenekleri, çıkarları, nesnel ve öznel kimlikleri vs.
Fakat toplumları bir arada tutan, birlikte yaşamayı gerektiren ve ona falan ya da filan toplum adını, sanını veren ortak moral değerleri vardır. Bu değerler kendilerini tarihten, kültürden, inançlardan, geleneklerden süzerek alır. Süzgecin altına geçenler moral değerler olup buna iyilik, erdem, güzel ahlak deniliyor. Evrensel değerlere ulaşmak ve evrenseli içselleştirmek de buradan geçiyor. Bu yol toplumsal iyiliğe çıkar.
Süzgecin üstünde kalanlar ise, bu alanların posalarıdır. Kimlikçiliğin hamur hali bu posalar olup düşmanlığa, adaletsizliğe, çatışmaya yataklık yapar. Buradan kötülük ürer.
Moral değerleri yok olmuş bir toplumun şekli şemalı süzgeçte kalan posalardan oluşur ki, toplumu çürüten, toptan çöküşe götüren de budur.
Bir toplumun moral değerlerini bozan, çürüten, çökerten irade siyaset alanında bulunur. Siyaset alanındaki bu bozulmanın motor gücü, belirleyicisi iktidardır.
Erdoğan iktidarı, iktidarını devam ettirmek için toplumu benden yana ve bana karşı olanlar şeklinde ikiye böldü. Böyle bir bölünme, toplumda normal olarak bulunması gereken farklı siyasetlere sahip olma, farklı partileri tutma taraftarlığı değildir. Bu bölünme, toplumda kendi iktidarına muhalif olan herkesi düşmanlaştırma üzerine oturtuldu. Toplumu yaran böyle bir bölme zihniyeti, önsel olarak kendi içinde zaten çatışmayı, ötekileştirmeyi, düşmanlığı barındırır.
Süzgeçte kalan posadan üretilen bu politika ve onun arkaik, nobran dili, toplumun moral değerlerini parçaliyor, ortak yaşam kültürünü baltalıyor ve bu siyasi çürümeyi yukarıdan aşağıya doğru topluma yayılıyor.
Artık öyle bir noktaya geldik ki, bütün bu olanları iyilik ve kötülük tasnifine tabi tutarak daha iyi anlayabileceğimizi düşünüyorum.
Muhalefet gündemi belirliyor
Erdoğan, popülist ve kötücül politikasını şimdiye kadar İslamcılık ve milliyetçilik aksları üzerinden yürütüyordu. İslamcılık aksındaki son barutu Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla iyice azalttı, hatta tüketti diyebiliriz. İslamcıların topluma sunacakları iyi bir şeylerinin olmadığını, üstelik mücahitlerin müteahhit olduklarını bu toplum gördü.
Erdoğan bundan sonra politikasını daha çok milliyetçilik ve dış düşman retoriği üzerine oturtacak. Milliyetçilikteki tek kanalı ise Kürtler.
2019 yerel seçimlerinden bu yana ilk defa muhalefet gündemi belirliyor. Ve ilk defe Erdoğan, muhalefet belirlediği gündeme sıkışmış durumda.
Erdoğan’ın bütün beklenti ve ataklarını muhalefet boşa çıkardığı gibi, kendileri atağa geçtiler.
Boğaziçi protestosunu terörize etmeye çalışan iktidar bunu başaramadı ve muhalefet doğru bir noktada durdu.
Erdoğan’ın anayasa teklifi muhalefette karşılık bulmadı.
Muhalefet, Merkez Bankası’nda eriyen 128 milyar dolar sorusuyla iktidarı yakaladı.
Erdoğan Gare operasyonuyla umduğunu bulamadı. Erdoğan bunun teröre karşı bir milli mesele olduğu üzerinden muhalefeti (HDP hariç) kendi yanında hizalayacağını düşünüyordu. Muhalefetin geçmişte iktidarın yanında hizalanma pratiklerine bakarak bundan emindi diyebiliriz.
Ancak büyük hayal kırıklığına uğradı. Bırakın desteği, muhalefet Gare’nin hesabını sordu.
Erdoğan bunu beklemiyordu ve çok kızdı.
İktidar çevresinin gardı düştükçe, dilleri daha bir kötüleşti.
Erdoğan neye kızıyorsa, orası zayıf karnıdır.
Muhalefet iyi ve etkili bir noktaya doğru geliyor. Önemli olan bunu geliştirerek devam ettirmektir. Bunu yapabilmenin yolu, doğru bir ortak payda saptamaktır.
Muhalefetin ortak paydası
MHP destekli Erdoğan iktidarına karşı etkin bir muhalefet yapmanın yolu, muhalefetin her birinin kendi siyasetlerini öne çıkarmasından geçmiyor. Özellikle muhalefetin aktörlerinin siyasal geçmişlerini konu etmekten, farklılıkların üzerine gitmekten geçmiyor.
Kim neyi nasıl hesap ederse etsin, HDP’siz bir muhalefet kesiminin MHP destekli Erdoğan iktidarını yenmesi mümkün değil. Bunu Erdoğan çok iyi bildiği için HDP’yi terörize ederek muhalefet kesiminin dışına itmenin yollarını arıyor. Bunu yaparken örneğin HDP’li vekillerin dokunulmazlık dosyaları gibi, muhalefetin bir kesimini de kendi amacına ortak etmeye çalışıyor. Muhalefet ile HDP arasına sürekli kama sokan Erdoğan’ın elinde yaratacağı bu ayrışmadan başka bir çıkar yol da kalmadı. İktidarın dilinde pelesenk olan, olur olmaz herkesi FETÖ’cülükle suçlama tavrının da toplumda pek bir karşılığı kalmadı. Erdoğan’ın politika sahası darala darala gelip bu Kürt yokuşunun dibine sıkıştı.
Tamam, muhalefetin böyle önemli bir HDP sorunu var. Buradan hareketle bu bir siyasal mücadele ve muhaliflik de siyaset diliyle yapılmalıdır, denilebilir. Doğru, ama yetersiz. Yetersizlikler kimi zaman yanlışlıklara yol açar. Önemli olan, buradaki siyaset dilini HDP ayrışması üzerine derinleştirmek yerine, bu dili toplumun moral değerleri üzerinden ifade edebilmektir. Yani ahlaktan, ortak yaşama kültüründen, erdemden, eşit yurttaşlık hukukundan hareketle o siyaset dili renklendirilmelidir. Çünkü Erdoğan iktidarının niteliği, geçmiş iktidarların niteliğine benzemiyor. Erdoğan iktidarının niteliği popülizmden, otokratlıktan, hegemonyadan, süzgeç üstünde kalan posadaki kavram ve alanların retoriğinden ve daha önemlisi bir parti devletinden oluşuyor.
Böyle bir iktidar yapısının politik özünü kötülük oluşturur.
Buna göre muhalefetin politik belirlenimi, yani ortak paydası iyilik olmak zorundadır.
Kötülüğe karşı olmak, bizi iyi kılmaz. İyi olabilmemiz için iyilikten yana olmalıyız.
Erdoğan iktidarını eleştirmek, geldiğimiz nokta itibariyle etkin politik bur tutum değildir. İçinde bulunduğumuz bu ağır koşullardaki kötülüğü yenmenin yolu, kötülüğe karşı olanların hiçbir ön koşul olmaksızın iyilik başlığı altında yan yana gelmesinden geçiyor. Bu yan yana geliş illa ki fiziki bir teması gerektirmeyebilir. Bütün mesele iktidara karşı alınacak tavrın aynı kanala akıtılmasını sağlamaktır.
O halde bu iyilik nedir?
Bu sorunun en kısa cevabı, Erdoğan iktidarının yaptıklarının, söylediklerinin tersidir, diyebiliriz. Ancak bu, kötülük üzerinden bir iyilik tanımlaması olur ki, yetersizdir.
Selahattin Demirtaş’ın T24 sitesinde 22 Şubat’ta yayınlanan ve beni de bu yazıyı yazmaya teşvik eden “İyi misiniz?” yazısı tam da bu konuyu işliyor. Yazısında iyiliğin somut olarak ne olduğuna dair küçük bir test de var.
Demirtaş testi
Demirtaş’ın yazısındaki bu test kısmı okunduğunda, meramımı tam olarak anlatmış olacağım.
Demirtaş’ın mevcut duruma ve önümüzdeki seçimlere göre “iyilik ve kötülük” testi şöyle:
“1- İnsanların Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Ezidi, Süryani, Alevi, Caferi, Şafi, ateist vs olmalarına göre sizin için değerleri artıp azalıyor mu? (Dikkat edin lütfen, kendinize yakın hissedip hissetmediğinizi sormuyorum.)
A) Evet B) Hayır
2- İnsanların Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Çerkes, Rum, Boşnak vs olmalarına göre sizin için değerleri artıp azalıyor mu? (Yine dikkat edin lütfen, kendinize yakın hissedip hissetmediğinizi sormuyorum.)
A) Evet B) Hayır
3- İnsanların başörtülü, başı açık, sakallı, bıyıklı, şapkalı, takkeli, kipalı, sarıklı, şalvarlı, mini etekli ya da farklı cinsel yönelimli olmalarına göre sizin için değerleri artıp azalıyor mu? (Yine dikkat edin lütfen, yine kendinize yakın hissedip hissetmediğinizi sormuyorum.)
A) Evet B) Hayır
4- Kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik her türlü şiddete karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
5- Çalışanların emeklerinin sömürülmesine, kötü koşullarda çalıştırılmalarına, modern köleliğe karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
6- Doğanın katledilmesine, hayvanlara eziyet edilmesine karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
7- Rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık, israf gibi şeylere, devlet kaynaklarının üç beş yandaş müteahhite aktarılmasına karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
8- Emek vererek hak edenlerin yerine yandaşlığın esas alınarak atama yapılmasına karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
9- Adaletsizliğe, mahkemelerin siyasetin emri altında olmasına karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
10- Medyanın yalan iftira, hakaret dolu haberlerle algı operasyonları yapmasına, masum insanları linç edip milyarları cebe indirmesine, yoksulluk güzellemeleri yapmasına, medyanın neredeyse tamamının hükümetin kontrolünde olmasına karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
11- Sorunları konuşarak çözmek varken silah ve şiddet yoluyla "çözmemeye" karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
12- Devletin sadece tek bir kişi tarafından yönetilmesine karşı mısınız?
A) Evet B) Hayır
Önümüzdeki seçimler iyiler ile kötüler arasında
Buna kavramsal olarak ‘demokrasi ittifakı’da denilebilir. Bu şekilde, toplumu gerçek bir tercih yapma durumuna sevk etmeliyiz. Ak Parti'ye ve seçmenlerine de bu şekilde seslenmeliyiz.
Demokrasi, farklılıkların ittifakından çıkacaktır.”
(NÖ)