11 Eylül 2001 günü televizyonda çöken kulelerin görüntülerini izlerken bilmiyorduk, ama şimdi biliyoruz: O gün, Washinton DC'deki bir otelde düzenlenen "Carlyle Yatırımcılar Konferansı"nda, "Baba" Bush döneminin dışişleri bakanı James Baker ve Şefik Bin Ladin (Usame Bin Ladin'in yeğeni), başkalarıyla birlikte (İngiltere eski başbakanı John Major'ın da orada olma ihtimali yüksek) televizyondaki görüntüleri yan yana izliyorlardı.
Özellikle telekomünikasyon, sağlık ve silah endüstrilerinde büyük yatırımları bulunan ve Amerikan savunma kontratçıları arasında ilk sıralarda bulunan uluslararası yatırım devi Carlyle'ın danışmanları Baker ve Major.. Carlyle'ın en büyük yatırımcıları arasında yer alan ve elinde büyük bir "silah fonu" bulunan Şefik Bin Ladin.. daha o dakikalarda kazanmaya başlamışlardı. ABD "savunma bütçesi"nde yapılan olağanüstü revizyon sonucu, silah şirketlerinin hisseleri 11 Eylül'ü izleyen günlerde katlanarak değerlenecekti.
Bugün biliyoruz ki, 21. yüzyılda terör denilen "ürün"ün tüketimi, ülkelerin bir çırpıda işgal edilmesini sağlayabiliyor.. tek bir Amerikan askerinin bile bulunmadığı Avrasya ülkelerinde, kısacık bir sürede yerden mantar gibi Amerikan askeri üsleri bitmesini sağlayabiliyor.. göz açıp kapayıncaya kadar dünya petrolünün iki numaralı coğrafyasının ve petrol/doğalgazın geçtiği/geçeceği coğrafyaların kontrol altına alınmasını sağlayabiliyor.. başta silah ve müteahhitlik şirketleri olmak üzere, Amerikan devletinin en yakın halkasını oluşturan şirketlere kısa sürede milyarlarca dolarlık ihale dağıtmasını sağlayabiliyor..
Bu kadar değerli bir ürün, üstelik bu kadar "düşük maliyetli", tarihte görülmüş müdür?
"Terör" denilen ürün sayesinde, ABD ve İngiltere'de polis devletlerinin yapılandırılması sürecinde gaza basılabiliyor, hız rekorları kırılabiliyor.
Bu ürün sayesinde, Filistin halkının ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların meşruiyeti, "dünyayı kana bulayan çirkinlikler" yığınına doğru itilip kakılabiliyor, gayrimeşruiyet boyasıyla baştan aşağı boyanıp kamufle edilebiliyor. Başka halkların ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlarının meşruiyeti de..
12 Eylül 2001'de Şaron: "11 Eylül çok iyi etkileyecek"
12 Eylül 2001 günü, New York semalarında yanan gökdelenlerin külleri uçuşurken, İsrail başbakanı Şaron'a "terör saldırılarının İsrail'le ABD arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceği" sorulmuştu. O an Şaron'un ağzından "Çok iyi" diye kontrolsuz bir haykırış yükseliyor, sonra başbakan duraksıyor, toparlanıyor ve devam ediyordu: "Yani.. çok iyi değil ama, hemen bir sempati yaratacaktır.."
11 Eylül saldırısına uğramış bir ABD düşünün ki, saldırılardan daha kısa bir süre önce başsavcısı Ashcroft, kendisine mayıs ve temmuz aylarında "terör brifingi" veren Thomas Pickard'a "artık bu tehditlerle ilgili bir şey duymak istemediğini" söylüyor.
İkiz kuleleri yerle bir olmuş bir ABD düşünün ki, başkanı George W. Bush'a daha kısa süre önce, 6 Ağustos 2001 tarihinde, "Bin Ladin ABD'yi Vurmaya Kararlı" başlığını taşıyan bir CIA brifingi verilmiş. Başkan çok daha sonra 11 Eylül'ü Soruşturma Komisyonu'na, söz konusu brifingin "tarihi nitelikte" olduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu yüzden.. brifingi "güncel" ve "ciddi" görmediği için verilen bilgileri "yeterince" ciddiye almamış.
Tarihindeki en büyük şiddet olayına maruz kalmış bir ABD düşünün ki, bir yandan şüpheliler listesinin ilk sırasına Usame Bin Ladin adlı Suudi Arabistan vatandaşı El Kaide lideri yerleştiriliyor.. Öte yandan, 11 Eylül'ü izleyen birkaç hafta içinde, 24'ü Bin Ladin ailesi mensupları olmak üzere toplam 142 Suudi Arabistan vatandaşının iki özel uçak ve yaklaşık iki düzine yolcu uçağıyla ABD'den ayrılmasına izin veriliyor. Bu "küçük çaplı göç", 11 Eylül saldırılarından sonra Beyaz Saray Kriz Masası'nın başına getirilen Richard Clarke tarafından onaylanıyor. İçlerinde FBI tarafından "terörist bağlantısı" şüphesiyle izlenen iki Suudi Arabistan vatandaşının da bulunduğu bu insanların, ciddi bir sorgulamaya tâbi tutulmadan, ellerini kollarını sallaya sallaya ABD'den ayrılmasına, en üst düzeyde izin veriliyor. Bin Ladin ailesi mensupları arasında bir Ömer Avad Bin Ladin (Usame Bin Ladin'in yeğeni) var mesela. FBI tarafından terörle bağlantılı olabileceği öngörülen örgütler listesinde yer alan "Dünya Müslüman Gençlik Birliği"nin lideri Abdulah Bin Ladin'le aynı evi paylaşmış biri..
Bu bilgilere Türkiye'de yayınlanan büyük gazete ve dergilerde, yayın yapan televizyon kanallarında ya hiç rastlamadık ya da bu bilgilerin sık sık tekrarlandığına şahit olmadık. Sadece Türkiye medyasında değil, dünya medyasında da..
Bütün bunları 11 Eylül olaylarından üç yıl sonra bile, gerçekten biliyor muyuz?
Bugünün ABD başkanı George W. Bush'un 70'lerde Teksas eyaletinde kurduğu şirketlerin, James R. Bath adlı kişi aracılığıyla Bin Ladin ailesi tarafından finanse edildiği nerede, kaç defa açıklandı? Şirketler batma noktasına geldiğinde ve Bush 800 küsur bin dolarlık hileli hisse satışıyla en azından kendi paçasını kurtarmaya çalıştığında, çok daha büyük bir operasyonla hem büyük bir skandal çıkmasının önlendiği, hem de James Baker'ın hukuk danışmanı ortaklarından Rober Jordan'ın çabalarıyla, "insider trading" yapan Bush'un SEC'le (uluslararası yatırım ve ticaret yapan Amerikan şirketlerini denetleyen "Securities and Exchange Commission") başının derde girmesinin engellendiği? Robert Jordan'ın, Bush başkan seçildikten sonra Suudi Arabistan büyükelçiliğine atandığı?
El Kaide finansörüne Irak'ta ihale kıyağı
Ve 11 Eylül olayları sonrasına ilişkin bazı gerçekler:
* ABD, "El Kaide ve Usame bin Ladin'i cezalandırmak üzere" gittiği Afganistan'ı işgal etmesine karşın Ladin'i yakalayıp cezalandırmış değil. 11 Eylül saldırılarına karşı başlatılan "savaş"ın bu en önemli gerekçesi ile ilgili olarak bugün ABD'de Beyaz Saray'ı sarsan ciddi bir "çaresizlik krizi" yaşanmıyor.
* El Kaide'ye finansman sağlayan 14 şirketten biri olan MIGA'nın kurucularından Al-Bunnia şirketine, Irak'taki en büyük ihalelerden birini vermiş durumda.
* Bir Birleşmiş Milletler raporunda, El Kaide'nin finansman kaynaklarına yönelik mücadelenin işbirliği eksikliği, hukuki açmazlar ve politik kararlılık yoksunluğundan dolayı başarısız kaldığı belirtiliyor. Raporda, El Kaide finansörlerinin İtalya ve İsviçre'de hâlâ aktif olduğu vurgulanıyor ve "terörist finansörler" listesinde yer alan Yusuf Nada ve İdris Nasrettin'in (MIGA) bu iki ülkede iş yapmaya devam ettikleri bildiriliyor.
* ABD, Irak'a yönelik askeri harekâttan bir süre önce Saddam Hüseyin'in Lübnan asıllı Amerikalı işadamı İmad Hacı aracılığıyla ilettiği, "Abdül Rahman Yasin'i verelim" teklifine de sıcak bakmamış. Yasin, 1993 Dünya Ticaret Örgütü saldırısından aranan ve yakalanması için ABD tarafından 25 milyon dolar ödül konmuş kişi. James Risen'ın 6 Kasım 2003'de New York Times' da haber yaptığı ve gazetede baş sayfadan yayınlanan teklif, 2000 FBI görevlisinin Irak'a girip kitle imha silahlarını aramasını ve Irak'ta uluslararası gözlemciler denetiminde genel seçim yapılmasını da içeriyor.
* ABD'deki 11 Eylül Soruşturma Komisyonu , 15 Ekim , 7 Kasım ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde üç ihzar ("subpoena") kararı çıkarmak zorunda kaldı. Komisyonun bu kararları, 11 Eylül soruşturması açısından hayati önem taşıyan bilgilerin ilgili kurumlarca, aradan aylar geçmesine rağmen kendilerine iletilmemesi üzerine alındı. Komisyonun böyle bir zorlayıcı hukuk yoluna başvurmak zorunda kalması olağan bir şey değildi. Komisyon, tarih sırasına göre şu üç kuruma ihzar kararı çıkardı: ABD hava sahasındaki tüm uçuşlardan sorumlu federal kurum olan Federal Aviation Administration, ABD Savunma Bakanlığı ve New York şehir idaresi. Komisyon üyeleri, saldırıların yaşandığı 11 Eylül 2001 gününe ilişkin hava savunması bilgilerini içeren belgelerin Savunma Bakanlığı'nca kendilerine iletilmesinde ciddi gecikmelerle karşılaştıklarını ve özellikle, o gün NORAD (Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı) ile belirli hava kuvvetleri komutanlıkları arasında yürütülen faaliyetlerin kayıtlarının temininde yaşanan sorunlardan "yılgınlık" duyduklarını ifade ettiler.
* Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in sözcüsü Raşit Kureyşi'nin "El Kaide'nin büyük patronu" olarak nitelendirdiği, El Kaide'nin "üç numaralı başı" ve "dünyadaki El Kaide bilmecesini çözebilecek tek kişi" olarak da bilinen Halid Şeyh Muhammed'in 1 Mart 2003 tarihinde Pakistan'da yakalandığı duyurulmuştu. Daha önce, 11 Eylül 2002'de Karaçi'deki bir baskında çıkan çatışmada öldürüldüğü bildirilen Muhammed' in sorgulanması ile bugün herhangi bir somut sonuca ulaşılmış değil.
(Muhammed ile ilgili bir de kısa bilgi: Kuzey Carolina'daki Baptist okulu Chowan College ve gene aynı eyaletteki Agriculture and Technology University'de okuyan Muhammed, 1986'da buradan mühendislik diploması alıyor. Aynı dönemde Afganistan'a gidip ABD desteğindeki mücahitlerin içinde Sovyet birliklerine karşı çarpışıyor.)
Havada sallanıp duran hayati soru: "Biz kime güveneceğiz?"
11 Eylül olayları ile ilgili bilgiler yan yana geldikçe sorular çoğalıyor:
* Amerikan başkanı Bush'un 6 Ağustos 2001 tarihli brifingde "El Kaide saldırabilir" uyarısını geçiştirmiş olması, nasıl normal karşılanabilir? Bu basit bir "geçiştirme" midir?
* 11 Eylül'den kısa bir süre önce ABD Başsavcısı Ashcroft FBI'dan Thomas Pickard'a neden "artık bu terör tehditlerle ilgili bir şey duymak istemediği"ni söyledi?
* Bin Ladin ailesi mensupları ve terörist bağlantısı şüphesiyle izlenen iki kişinin de dahil olduğu Suudi Arabistan vatandaşlarının, 11 Eylül'ü izleyen günlerde ciddi bir sorgulama yapılmadan, apar topar ABD'den ayrılmalarına nasıl göz yumuldu?
* Neden Usame Bin Ladin'i yakalanamamış olması ABD'de politik bir krize yol açmadı, açmıyor?
* Neden El Kaide finansörüne Irak'taki en büyük ihalelerden biri veriliyor? El Kaide finansörlerinin İtalya ve İsviçre'de aktif olması, terörle savaştığını iddia eden devletlerin gündeminden nasıl düşebiliyor?
* Neden ABD Savunma Bakanlığı, 11 Eylül Soruşturma Komisyonu'na istediği bilgiler aylarca vermedi, Komisyon'un çalışmalarını yavaşlattı, baltaladı?
* Eylül 2000'de, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, John Bolton, Richard Perle'ün kurucusu olduğu "Project for the New American Century" (PNAC) tarafından yayınlanan "Rebuilding America's Defenses" ("Amerika'nın Savunmasını Yeniden İnşa Etmek") raporunda, ABD'nin dünyadaki askeri üstünlüğünü garanti altına alacak "dönüşüm süreci" ile ilgili olarak yapılan şu "saptama"nın anlamı nedir: "Dönüşüm süreci, devrimci değişiklikler getirse bile, yeni bir Pearl Harbour gibi, felakete yol açan ("catastrophic") ve kolaylaştırıcı ("catalyzing") bir olay yaşanmaması halinde, bu uzun bir süreç olacaktır.."
Bütün bilgiler, sorular birleşiyor ve havada sallanıp duran büyük, kritik bir soruyu yere indiriyor:
"Biz kime güveneceğiz?"
"Ürün"e marka: "İslâm terörü"
ABD başkanlık seçimlerine günler kala, dünyanın kana bulanmasına tepki duyanlar için bir "umut" olarak lanse edilen John Kerry'nin ekibinde yer alanlarla Bush ekibinde yer alanların aynı kaynaklardan beslendiği de ortaya serilmedi, serilmiyor.
İngiliz BP ile Amerikan Unocal ve Amerada Hess şirketlerinin oluşturduğu konsorsiyum açısından büyük önem taşyan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattında, Carlyle danışmanı James Baker ile Kerry dış politika danışmanı Richard Morningstar 'ın yollarının nasıl kesiştiği.. Bir başka danışman Rand Beers'ın, Başkan Bush'un "kontra-terör danışmanı" olarak çalışırken istifa edip Kerry'nin seçim ekibine katıldığı.. Bir başka danışman William Perry'nin "Soğuk Savaş sonrası savunma endüstrisinin yeniden yapılandırılması" çalışmalarının arkasındaki beyinlerden biri olduğu.. Teksas'da iş batırdığı günlerde Bush'un imdadına Bin Ladin ailesinin parasıyla yetişen Harken Energy şirketinin üçte birine George Soros adlı sivil toplum hâmisi, Kerry'nin baş destekçisi borsa spekülatörünün sahip olduğundan da hiç söz edilmiyor.
Bugün, Beslan'daki katliama "11 Eylül soruları"ndan yola çıkarak baktığımızda, yeni sorular soracağız. Karanlıklarda gezinen dehşetin üzerine bu sorularla az da olsa ışık düşüreceğiz.
Başka türlü asıl dehşeti algılayamayacağız.
"Rusya'nın 11 Eylül'ü" olarak takdim edilen okul katliamında yaşananları gazetelerden okurken, mesela "Çeçenistan'da Barış İçin Amerikan Komitesi" adlı organizasyonun ne yaptığına da göz atılmalı. Kurucuları arasında Beyaz Saray eski güvenlik başdanışmanı Richard Perle'den Lockheed eski başkan yardımcısı Bruce Jackson'a, eski CIA yöneticisi James Woolsey'den Michael Ledeen'e, bugünün en azgın yeni muhafazakârlarını ("neo-con") bir araya getiren bu "komite"nin çalışmalarından hiç söz etmeyen.. Suudi Araplar gibi Vahabi olan Çeçenler tarafından gerçekleştirilen eylemleri "İslâm terörü" markasıyla manşetlere taşıyan haberler.. yeni sorular sormazsak, "asıl dehşet"i algılamamızı sağlamayacak.
"Terör"ün olağanüstü kârlı bir "üretim süreci"nin sonucu olduğunu.. "O"nun, yani "korkulan"ın, evde, yani içimizdekilerden biri, bir tanıdık olduğunu.. "Pazar"ın "burası", yani Afganistan dağları falan değil de yaşadığımız yer olduğunu.. anladığımızda ne yapacağız? (ŞA/YS)