Nuh’un gemisi ile ilgili çalışmalar her zaman büyük heyecanlar yaşatıyor yaşadığımız coğrafyada. 2010 yılında ilçemiz Bazid, ilimiz Ağrı ve Hong Kong’daki yapılan toplantılarda bizzat çalışmaların içinde bulunanlar çeşitli sunumlar yapanlar zamanla ilçenin bir ilgi ve gelir kaynağı merkezi olacağı umudunu yaratmışlardı. Ağrı Dağı’nın yaklaşık 4 bin metre yüksekliğinde Hong Konglu ve Türkiyeli bilim adamlarından oluşan ekip tarafından bulunan, kalıntılara ait görüntüler ve bilgiler Avrupa basınıyla paylaşılmıştı.
Hong Kong’da belgesel film yapımcılığı yapan ve Uluslararası Nuh’un Gemisi Araştırmaları (Noah’s Ark Ministries International) grubunun üyelerinden Yang Ving Çing, "Ağrı Dağı’nın yaklaşık 4 bin metre yüksekliğinde 4 bin 800 yıl öncesine ait geminin ahşap parçalarının bulunduğunu" öne sürmüştü. Yang, bölgenin kazılar süresince korunması için yetkililerin hükümetle bağlantıya geçerek UNESCO’nun bölgeyi "dünya mirası" listesine almasını isteyeceğini belirtmişti. Bu açıklama Ağrının Bazid ilçesi başta olmak üzere Türkiye’de büyük yankı uyandırmıştı.
Ağrı dağının karşı yamaçlarında, Bazid ile Gürbulak arasında, gemiye benzeyen bir şekil var. Sanki, Nuh’un gemisi orada karaya oturmuş, sonra geminin üzeri, çamur ve balçık kaplanmış ve öylece kuruyup kalmış. Ağrı dağının zirvesine çıktığım her üç seferde de bulutlardan dolayı tam olarak göremesem de müthiş derecede etkilenmiştim. Nuh’un gemisi hala bir arayış olmaya devam ediyor. Her yıl buralara ziyaret amaçlı insanların gezileri oluyor. Hasan amca yıllardır oranın bekçiliğini yapıyor.
Arayışlar
Bilindiği üzere, Ağrı Dağında bulunduğuna inanılan Nuh'un Gemisi'ni arama çalışmaları heyecan verici, bu çalışmalar 187 yıl öncesine dayanıyor. Ağrı Dağı’nın zirvesine ulaşan ilk araştırmacı olan Almanyalı bilim insanı Frederic Parrot'ın 1829 yılında yedi arkadaşıyla yaptığı arama tırmanışlarının sonunda gemiyi bulamadığını belirtmesinin ardından çok sayıda bilim insanı gemiyi aramak için Ağrı Dağı’na çıktı. 1916 yılında Vladimir Roskovski adlı bir Rusyalı pilot, Ağrı üzerinden uçarken bir gemi kalıntısı gördüğünü iddia ederek konuyu yeniden gündeme getirdi. ''İster İnan, İster İnanma-Believe it or not'' programının ünlü yazar ve çizeri Robert Ripley'nin de aralarında bulunduğu bir grup Nuh'un gemisi keşif seferine çıktı.
Bu seferin amacı, Ferdinand Parrot'nun Ağrı dolaylarındaki küçük Ermeni manastırında gördüğünü ileri sürdüğü, Nuh'un gemisinin tahtasından yapılan haç iddiasıyla ilgili gerçeği öğrenmekti. Bu seferden sonra, bu kez 1950'de haçın gerçekten görüldüğü savı ortaya atıldı. İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikan pilotları Ağrı Dağı üstünden sayısız uçuşlar yaptı. Müttefikleri olan Rus Kızıl Ordusu'na malzeme ve yiyecek taşıdılar. Yine o yıllarda pek çok raporda Nuh'un gemisinin görüldüğü bildirildi. Rus pilotları da gemiyi karlar buzlar arasında gördüklerini belirtiyorlardı.
1952'de, Orta Doğu'da çalışan Amerikalı bir mühendis de Ağrı Dağı'nda Nuh'un gemisini gördüğünü söyledi. George Jefferson Green adlı bu mühendis, helikopterle keşif uçuşu yaptığı bir sırada gemiye rastladığını belirtti. Green çok geçmeden Orta Doğu'daki görevinden alınıp İngiliz Guyanası'na yeni bir görevle atandı. Maden işinde çalışırken bilinmeyen kişilerce öldürüldü. Bu arada eşyalarıyla birlikte Nuh'un Gemisi'ne ait olduğunu söylediği fotoğraflar da kayboldu.
Nuh'un Gemisi'ni bulmak amacıyla dağa çıkanlardan biri de Ay'a ilk ayak basan astronotlardan James Irwin. Irwin ve arkadaşları da Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğunu ileri sürerek araştırma yaptı. Ancak, Irwin de Nuh'un Gemisi ile ilgili somut bir bulgu elde edemedi.
Ara Güler Nuh'un Gemisi peşinde
Yeni İstanbul gazetesinin yazı işleri müdürü telefonla ulaştığı Ara Güler’e, Nuh’un Gemisi’ni arayan bir Amerikalının İstanbul’a geldiğini, onunla birlikte Ağrı’ya gidip gitmeyeceğini sorar. Haber için dünyanın öbür ucuna gitmeye hazır olan Ara Güler teklifi hemen kabul eder. Ara Güler, gazeteci arkadaşları Lütfü Akdoğan ve Ümit Deniz’i arar. Hep birlikte Nuh’un Gemisi’ni bulmak üzere Amerika’dan gelen misyoner John Libi’nin peşine takılırlar.
Amerikalı ile birlikte Ağrı’ya yola çıkarlar. Ağrıya gittiklerinde mihmandarlıklarını yapacak kişi Şahap Atalay, o zaman üsteğmen olarak görev yapıyor. Ağrıdan Bazid’e gidiyorlar. O zaman Bazid de otel olmadığı için, orduevinde kalırlar. Bir anlamda idare ediyorlar. Sonra dağa tırmanırlar, 4 bin 600 metrede kamp kurar ve sonra da zirveye çıkarlar. Zirvede İstiklal marşı söylerler, bayrak diker, plaketler bırakıp, inerler. Ara Güler çıktığı zirve yolunda sipariş sahiplerinin isteği üzerine, elinde Yeni İstanbul yazılı plaketle poz poz fotoğraflarını çektirmeyi de ihmal etmez.
11 Eylül 1959'da Milli Müdafaa Vekaletine bağlı Harita Müdürlüğünde görevli binbaşı İlhami Durupınar, Ağrı Dağı'nın 4000-4500 metre yükseklikten çekilmiş fotoğraflarını incelerken Nuh'un Gemisi'ne çok benzeyen bir oluşum var olduğunu ileri sürer. Hava fotoğrafları üzerinden harita çizimi yaparlarken Ağrı Dağı civarında tıpkı bir gemiye benzer çukur görürler. Ara Güler’e getirilir bu fotoğraflar, bir harita özelliğinde harita fotoğrafı. Kendi aralarında tartışır ve karar verirler; “Türk ordusunun Hayat mecmuasına hediyesidir, bunun Nuh’un Gemisi olduğunu zannediyoruz” diye basılmak üzere verirler. Harita çalışmaları sırasında çekilen fotoğraftan çok etkilenen Ara Güler, dakikalarca elinden bırakmaz. Arkadaşlarıyla fotoğraftaki çukurun Tevrat’ta geçen, “Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın; Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak” ölçülerine uygun olduğunu hesaplar ve şöyle der; “Baktık, ölçüleri aynen tutuyor, ama Ağrı Dağının üstünde değil, karşıdaki dağlarda. Tendürek dağlarının bir çukurunda. Şevket Rado ve Hikmet Feridun da heyecanlanmıştı. Ama tek harita fotoğrafıyla röportaj olmaz, yeniden ve daha yakından çekmek gerekiyordu. Ben bu işi yaparım, dedim.” Burada bahsedilen Tendürek dağlarının bir çukurunda söylemi, büyük olasılıkla bölgeyi iyi bilmediklerinden yanlış kullanılmış. Ağrı dağının üstünde değil tam karşısında. O yerin de Tendürek dağları ile bir alakası yok.
Ara Güler, heyecandan yerinde durmaz ve derhal Erzurum’a gider ve elinde fotoğrafın kopyasıyla 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın huzuruna çıkar. “Paşam, dedim; Bu çok müthiş bir şey, bana bir tayyare ver, üstünde uçup bu fotoğrafı çekeyim, dünyaya yayalım. Ben buraya gidiyorum, sen de bana yardım et.” Ara Güler’in bu önerisi Paşanın hoşuna gider ama bir isteği var. Ve şöyle der; “Ben sana tayyare vereyim ama sen de benim burada yaptırttığım kışlaların resmini çek”. O zaman kışla yok, soğukta o acayip barakalarda kalıyorlarmış. İlk defa binalar yapıldığı için, Ara Güler’den o binaların resmini çekmesini istemiş.
Ara Güler ‘Emriniz olur’ cevabını verir, bunun üzerine Orgeneral Gümüşpala, emir subayını çağırıp gerekli talimatı verir. Yıldırım hızıyla binaların fotoğraflarını çeker, Doğubayazıt’a geçip kendisi için tahsis edilen uçağı görünce biraz ürperir Ara Güler. Anılarında şöyle der; “Bunlar bez topçu tayyareleri, ileri karakol amaçlı. O zaman helikopter falan yoktu. Beni Nuh’un Gemisinin üzerinde döndüren çocuk Karadenizli. Dokuz defa dalıp yaptık, bir de fırtınalıydı hava midem bulandı. Aşağıya indim bozuldum tabii, midem bulanıyor. Uçağın camı var, ben açıyorum daha net fotoğraf çekmek için ama bu sefer de içeriye rüzgar dolduğu için tayyare zor kullanılıyor.” Ara Güler’in fotoğrafladığı çukur, Ağrı Dağının karşısında Meşar köyünün yakınındaydı. Aşağı Sürbahan ile Yukarı Sürbahan köyleri arasında kalan yerde Meşar köyüne yakın alanda tıpkı Nuh’un gemisi gibi bir şekil var. Ara Güler şöyle devam eder anılarında; “Elimde fotoğrafa ve haritaya göre yerini bulduk, uçaktan bakınca, gerçekten Nuh’un Gemisinin kalıbı çıkmış, öyle bir çukur. Sular çekilince Nuh’un Gemisi çukura oturmuş, sonra tahtadan gemi çürüyüp gitmiş, çukur öylece donup kalmış. Tıpkı öyle görünüyor.”
Ara Güler’in çektiği fotoğrafları servise koymasının ardından adeta kıyamet kopar. Aranılan fotoğraf bulunmuş artık ve Ara Güler şöyle devam eder; “Fotoğrafları çektik, bütün dünya ayağa kalktı. Ben fotoğrafı çektim, gerisine bilim adamları karışır…Üstelik incildeki geminin ölçüleriyle, fotoğraftaki çukurun ölçüleri bire bir tutuyor. Şunu rahatça söyleyebilirim; Eğer bu iz Nuh’un Gemisinin izi ise dünyada ilk defa gören ve fotoğrafını çeken benim...”
Çizilen bu haritayla ilgili röportajında Güler, anılarında şöyle aktarır: “Ben gazetecilik hayatım boyunca çok önemli üç iş yaptığıma inanıyorum. Bunlarla insanlık tarihine hizmet ettiğimi sanıyorum. Nuh’un Gemisi, Nemrut Dağı, Arodisias. Bunlar benim en mühim röportajlarım”. Tanınmış fotoğraf sanatçısı Nuh'un gemisiyle ilgili başından geçenler o dönemde çok yankısı olur. Nuh'un Gemisi röportajını, 1960 yılında yapar, röportajı Magnum dağıtır. Yıllar sonra Galatasaray’daki stüdyosunda bir papaz konuğu yanına gelir. Sonrasını kendisi şöyle anlatıyor; “Hıristiyan papazı kapıdan girince haç çıkardı ve önümde hizmetkar bir eda ile duaya başladı. Bana bir evliyamışım gibi bakıyordu. Tabii ben sıkıldım ama sonradan açıldı; Nuh’un Gemisinin var oluşunu siz ispat ettiniz, bu dine yapılan en mühim hizmettir, insanlık namına size teşekkür ederim.” Bir müddet sonra geri geri çıkarak odadan ayrılan papaza kendi mizacına denk bir cevap verir; “Bir bu eksikti.”
İnsanlık tarihine yaptığı hizmetlerden birinin Nuh’un Gemisi ile ilgili yaptığı çalışmayı gösteren Ara Güler’in amaçlarından biri sanırım Türkiye’de pek önemsenmeyen bu konuya parmak basması olarak değerlendirebiliriz. Ne yazık ki hala Nuh’un Gemisi, üzerinde bulunduğu Bazid de pek önemsemezken dışarıda büyük bir ilgi ve gelir kaynağı olmaya devam ediyor.
Dünya üzerindeki yaygın inançlara göre Nuh’un Gemisi Türkiye’nin en yüksek noktası olan Ağrı dağında karaya oturmuş. İşte bu yüzden de Bazid ilçesi her yıl Nuhun Gemisini arayan yabancı konukları ağırlıyor. Ara Güler bu konuda şunları söylüyor;
“Şu bu işin dümeni şu; Hıristiyan cemaatleri var Amerika da. Cins cins papazlar birtakım adamlar, bunun ticaretini yapıyorlar. Kilise kilise dolaşıp, Nuh’un Gemisi hakkında konferanslar veriyorlar. Amerika’da konferanslar paralıdır, bir konferansa giriş 10-15 dolar. Konferansçı anlatıp duruyor, işte Ağrı dağı, Nuh’un Gemisi mutlaka şurada, eğer para toplarsak, gideceğiz, Nuh’un Gemisini bulacağız, İncil’de de yazılanı doğrulayacağız. Amerika’da böyle şeylerin meraklısı çok, dindar insanlar bağıştan kaçınmıyorlar, para toplanınca kalkıp buraya geliyorlar, fotoğraf çekiyorlar, film çekiyorlar, sonra dönüp bunları konferanslarda gösteriyorlar, bu sefer olmadı, bulamadık, gelecek yıl bulacağız diyorlar, bu sürüp gidiyor…”
Yaşadıkları zamanın yaşamını, sanatını, gelenek ve göreneklerini, insanların nelerle uğraştıklarını, sevinçlerini üzüntülerini gelecek çağlara aktaran, foto muhabirleri yalnızca olayların gidişini izlemekle yetinmiyorlar. Yıllar sonra da olsa insanlara ufakta bir yere bakmayı öğretiyorlar. Yıllar sonra İstanbul’dan Bazid’deki Nuhun gemisine bakmamı sağladığı gibi… (NG/ÇT)
* Kaynak: Nezih Tavlaş, Foto Muhabiri Ara Güler’in Hayat Hikayesi, Yapı Kredi Yayınları