Narsizim kişiye ait psişik bir kavram. Narsizimin tarihlenmesi kesin olmayan ama topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlarda kişiliğin bir ifade biçimi olarak ortaya çıktığını varsaydığımızda, binlerce yıllık bir varoluşa sahip.
Popülizm ise, politik bir kavram. 20. yy’de seçkinciliğe karşı bir halkçılık tepkisi olarak ortaya çıktı ve bir kısım ülkelerde de bu tepki, iktidarlarca bir yönetme biçimi olarak kullanıldı. Öyle ki, 21. yy’inin ilk çeyreğinde popülizm, sosyal medya ortamının da katkılarıyla daha yaygın olarak görülüyor.
Popülizmin kendisi başlı başına bir siyasi sistem değil. Popülizm bazı sistemler içinde yer bularak seçkinciliğe karşıtlık üzerinden devşirdiği halk desteğiyle demokrasi karşıtı politikalara yataklık yapan politikalar üretir.
Kişiye ait karakteristik bir özellikle veya psişik bir kavramla, politikaya ait popülizm nasıl buluşabilir?
Narsist kişi veya kişilerin politikaya girmesi, bireysel narsizimini toplumsal narsizime dönüştürerek devam ettirmesini gerektirir. Narsist kişilik başkalarının acılarını duymayacağı için bunu kolayca yapabilir.
Toplumsal narsizim
Bireysel narsizimin toplumsal narsizime dönüşmesinde, bireyin yerini bu kez ulus, din, ırk gibi kavramlar alır. Temel sorunlarını çözememiş bir toplumda, sorunlardan kaynaklanabilecek eleştirilerin, huzursuzlukların, eleştirilerin önünü kesebilmek için vatan, bayrak, millet, din gibi kavramlar öne sürülerek toplumsal narsizm körüklenir. Ekonomik ve kültürel gerilik içinde bulunan insanlar, o topluluğun bir üyesi olarak toplumsal narsizimin verdiği haz ve kıvançla doyum sağlarlar.
“Topluluk narsizimini görebilmek bireysel narsizimi görebilmekten daha zordur. Birisinin çıkıp da başkalarına şunu söylediğini düşünelim: ‘Ben (ve benim ailem) dünyanın en üstün insanlarıyız; bizden temiz, bizden zeki, bizden iyi, bizden dürüst insan yoktur; öteki insanların hepsi pis, aptal, ahlaksız ve sorumsuzdur. Pek çok kimse bu insanın kaba, dengesiz, giderek deli olduğunu düşünecektir. Oysa bağnaz bir konuşmacı, kitlenin karşısına çıkıp da ‘ben’ ve ‘benim ailem’ yerine ulus (ya da ırk, din, siyasal parti vb.) koyarak bir konuşma yaparsa ülkesini, Tanrı’yı vb. seven bir insan olarak övülecek, değerli bulunacaktır… milyonlarca kişinin paylaştığı bu yargılar akla uygunmuş gibi görünecektir.…pek çok insanın gözünde akla uygunluk yargısını akıl değil, toplumun onayı belirler.” (Erich Fromm – Sevginin ve Şiddetin Kaynağı - Payel Yayınevi – Syf. 72)
Toplumsal narsizimle popülizmin buluştuğu, hatta örtüştüğü alan politikanın simgeler etrafında oluşturması ve bunun üzerinden iktidarın ve liderin tahkimidir.
Narsizimle popülizmin buluşması aynı zamanda birbirlerini tetikleyen, üreten bir ilişkiyi de doğurur. İktidarın gücünü kullanarak popülist politikaların uygulanmasıyla sağlanan kitle desteği, narsist liderde bunun tamamen kendi kişisel başarısıymış düşüncesini oluşturur! Böyle bir iktidar ortamında ‘ben neymişim’ havasına giren lider, devletin bütün kurumlarına ve toplum hayatına müdahale hakkını kendinde görür.
Popülizmin öne çıkan özellikleri
Popülist iktidarın temel amaçlarından biri, vasatı topluma egemen kılmaktır. Halkçılık söylemiyle (ki, Erdoğan halk yerine millet tabirini kullanır) seçkinciliğe (kimi modern değerlere, kültürel açılımlara, politikada aklıselim temsiline sahip birey ve gruplara) karşı çıkışını gerekçelendirirken aslında sıradanlığı inşa eder. Toplumda başta üniversiteler olmak üzere birçok bilim, sanat, kültür kurumunu, STK’ları ya dağıtır ya da içini boşaltarak ortalamanın altına çeker.
Bu sürecin son örneğini Boğaziçi Üniversitesine rektör atamasında görüyoruz.
Popülist iktidarlar sürekli gerilimden beslenirler. Popülist lider toplumu benden yana olan, bana karşı olan şeklinde bölerek muhalefeti düşman ilan eder.
Erdoğan, muhalefete sürekli terörist, darbeci diye saldırarak muhalefeti terörize ediyor ve bu yolla toplumda derin yarılmalara neden oluyor.
Lider kültü yaratmak veya halktaki seçme tercihini lidere endekslemek popülizmin temel politikasıdır. Bugünlerde Metropoll’ün yayınladığı bir ankette AKP’li seçmenin yüzde 85,5’i, MHP’li seçmenin yüzde 79,5’i lidere oy verdiğini beyan etmiş. Lidere biat, yalnız popülizmin ürettiği bir politik tutum değil. Yakın siyasi tarihte de görüldüğü üzere lidere biat etmenin en büyük örneğini faşizmde görüyoruz.
“Benim milletim”, “şahsım” gibi söylemler yalnızca popülist değil, aynı zamanda narsizimin dışavurumudur. Millet “ben” ile ülke “şahsımla” anılarak, liderin öznesi milletle, ülkeyle eşitlenir. Bu söylem I. Dünya Savaşı döneminde Almanların Osmanlı’ya Enverland demelerini hatırlatıyor.
Popülist politikaların temel unsurlarından biri de dış düşman retoriğidir. Tarihi tecrübeler de gösteriyor ki, dış düşman tehlikesinin gerçekte veya sözde varlığı, güvenlik kaygıları nedeniyle toplumu iktidar merkezine doğru sürer. Popülist iktidarlar bu söylemi milli çıkarlar diye diye, tepe tepe kullanırlar. Eğer muhalefet de demokratik programa sahip değilse, bu girdaba kolayca kapılır ki, bu durum, liderin/iktidarın etrafında bir güç birliğinin ilanı anlamına gelir. Böylece toplumda Konstantinos Kavafis’in “Barbarları Beklerken” şiirindeki gibi, dış düşman (barbarlar) beklentisi sürekli hale getirilir. İktidarın istediği de tam budur.
Erdoğan, muhalefetin zayıf karnının bu alan olduğunu bildiği için, dış politikada yapılan onlarca yanlışı milli çıkarlar olarak gerekçelendirerek muhalefeti zayıf noktasından yakalıyor.
Uluslararası ilişkilerin her alanda bu denli geçirgen hale geldiği, birbirine girdiği günümüzde millilik ve yerlilik söylemli popülist politikaların hala kullanışlı olması gerçekten şaşırtıcı.
Narsist ve popülist liderler muarızlarıyla kamuoyu önünde tartışmaktan sürekli kaçınırlar. 20 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan’ı bir kez olsun karşılıklı bir tartışmanın içinde görmedik. 20 yıl öncesine kadar liderlerle yapılan yeterli-yetersiz olsa da açık oturumlar yapılırdı.
Popülist liderler anlaşmalı veya akrediteli basın toplantısı düzenleyerek basın mensuplarından ayarlanmış sorular alırlar ya da işine gelmeyen sorular karşısında ya soruyu geçiştirir ya da soranı dolaylı tehdit ederler.
Popülizmle mücadele
Erdoğan iktidarının popülist politikalarla yoğrulmuş bir iktidar olduğunun göstergesi, her gün kullandığımız dilde de görülür. Bütün medyada, politik tartışmalarda, toplumdaki politik konuşmalarda sürekli Erdoğan ve Erdoğan iktidarı deniliyor. Parti Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yürütme erki Erdoğan, devlet Erdoğan, millet Erdoğan, ülke Erdoğan…
Çoğulculuğa karşı olan popülizm çoğunlukçuluğu savunarak sürekli milletten aldığı desteği istediği gibi yönetmenin meşruiyeti olarak ileri sürer. Bu nedenle popülizm, demokrasi için en büyük tehlikedir. Narsizim ve popülizm ikilisini örtüştüren bir iktidarla baş etmek gerçekten zordur, ama mümkündür de!
Popülizmle mücadele, popülist liderin sahiplendiği kavramları onun elinden almaya veya o kavramlar üzerinden politika üretmeye çalışmakla olmaz! Olursa, o zaman muhalefet iktidara benzemeye çalışıyor demektir.
Bir şeye benzemeye çalışıyorsan, benzemeye çalıştığın varken veya o alan doluyken, sana ihtiyaç yok demektir!
Popülizmle mücadele daha çok demokrasi, adalet, eşitlik ve çoğulculuk talepleriyle olur.
Ekonomik durum Erdoğan’ın popülist politikalarını çatlatan nesnel koşullar sunuyor. Muhalefet vatandaşın neden aş derdine, iş derdine ve yarınından umutsuzluğa düştüğünün nedenlerinin iktidardan kaynaklandığını anlatırken diğer yandan da neyi nasıl yapacaklarını radikal demokrasi zemininde topluma anlatmak durumundalar.
Muhalefet güvenirlilik sorunun çözmeden popülizmle mücadele edemez.
(NÖ)