19 Ocak 2007'de Karin Karakaşlı'nın deyimiyle, hem, "sadece Hrant'ın öldürülüşüne değil, yakın tarihin tüm aşağılık tezgâhlarına meydan okuyan", hem de, "kendi kaybettiklerinin acısını da o kayıpta bir kere daha tadan" vicdan sahipleri (ki aralarında sonradan, o gün oraya gidip "Hepimiz Ermeni'yiz" haykırışına katıldığına dertlenen azımsanmayacak bir güruh da vardı) Halaskargazi'ye düşmüş o bedeni gecikmiş bir vefa ve kardeşlik duygusuyla koştuğunda; artık ses ve sessizlik bile yeniden tanımlanıyordu, durduğu yer başından belli olanlarla, yerini henüz bulmuşlar arasında.
Daha yirmi gün evvel, yeni girilecek yılda haneye bereket getirsin diye narlar kırılır ve dağılırken Agos'un tohum aşinası kapısının önünde; o gün Ermenilerin değil yalnız, memlekete sadece 'buranın yaşayanı' kimliğiyle bağlı tüm halkların, insanların nar niyetine sol yanında taşıdığı 'cevahir'den saçılan taneler gibi saçıldı Hrant'ın bedeniyle, bize yazılan uğursuzluklar, bereketsizlikler, düşmanlıklar. En çok da bu, evet; yirmi gün önceki nar gibi vaatkâr devinimlerle dökülmedi çünkü taneler; aramıza yükseklerden bir kez daha düşmanlık tohumları saçıldı, yüzyıllarca aynı kin oyuğunda küfle hemhal birikmiş nefret tortuları... Kalbimizin, vicdanımızın narı kırıldı; ama yasını da bırakmadı bize nar, Hrant'a en çok o yandı, o içlendi, o dağıldı. Çünkü nar, boranına yalnız ağlar...
Ten de, kalp de öz hafızasını evvela sızıya ayarladığından; insana düşen hep yanarak olmak, olgunlaşmaktır. Ateş tutan elin hafızası, kem kelâmlı dilin hafızası, iyiye ve kötüye ayrı ayrı kırılan narın hafızası, kor düşen yürek hafızası: Acıyı 'büyümek' diye bilmemiz, bundan. 19 Ocak da, vicdanı o gün taze bir vurgun daha yemiş her insanın hafızasına bir ateş parçası iliştirdi. Hepimiz, korkunç bir kayıpla hatırladık içimizde sus pus kesilmiş bekleyen kardeşliğimizi. Üç kurşun sesi, çağıran bir yankıyla seyretti aramızda bu yüzden. Hem yıkımdı, hem milât. Eksilerek hatırladık; hep yalnızlıkla, çaresizlikle özledik birbirimizi. Bir yanımız sökülmüyor değildi, ama tuttuk diğer tanelerini içimizin, şimdi dağılmak değil, en çok şimdi toparlanmak vaktidir diye. Unuttuk yılın başını, o yılın narını biraz geç, biraz da güç kırdık, ama kırdık yine de... ve dedik ki: Ey nar, bu kez ne olur, kardeşlik niyetine...
Ermeniler, her yılın ilk gününde evlerinin, işyerlerinin girişinde nar kırarlar... Nar yeni gündür, nar yeni zaman, yeni umut, yeni hayat... Dileği ezelden hazır bir yarındır. Nar, "Hâlâ buradayız" demektir, "hiçbir zaman gitmedik ki..." Şehirlere isim olmuş, tarih olmuş, masal olmuş; o silinmez lekesi sitem götürmemiş ("- Nar lekesi çıkmaz diye bilirim. - Lekesinin çıkmasını uman, nara yaraşmaz diye de bil."*) nar, en bilindik, en ortak yanımızdır. Kahkahamız ve gözyaşımızdır; gelişimiz ve vedamız... Yek vücutta atan bin parça yürek, bu memlekette bunca renk, bu dünyada rengârenklikten müteşekkil bu ahenk; nar, aynamızdır, hayatımızdır. Bize en çok benzeyendir belki, hem, en yabancı saydığımızdır; bize en çok benzeyen en 'yabancı' sandığımızdır. Kan değil, can bağımızdır nar...
Hafıza, 19 Ocak'ta aynı yerden sızladığında, bu acıyı artık bir daha istemediğimizi yeniden fısıldayacağız. Yeniden tanımlandı ya ses, fısıltıyla kalmayıp, bir daha haykıracağız. Ama en çok söyleyeceğimiz şey, kendi kendimizden söktüklerimizi, sessizlikle karıştırıp gömdüklerimizi özlediğimiz olacak. Çok özlediğimiz. Gözlerimiz yerden çok, göğe bakacak. Güvercini arayacağız. Nara bakıp, narla kanayacağız. Ama hatırlıyoruz, hatırlayacağız. Sızlayan yer, bize yalnız o gün değil, her gün hatırlatacak kurşunla kırılan narı. Ah, içimizin narı... Bize her gün hatırlatacak en çok da bizim kör yanımız, bütün o için için sızladıklarımızı. Nara 'zaman' denilecek, zamana 'nar'; çok ötesinin dileğini bugünden tutacak, o günlerin düşünü şimdiden kuracağız. Yanan el nasıl hatırlarsa ateşin dilini, içimizden birini her söktüklerinde, biz de kendi lisanımızı öyle anımsayacağız. "Babil o kadar da uzak değil" diyecek içimizden biri, hazır bir araya gelmişken, adımlarımızı daha uzun atacağız.
Biz, narın hafızasını içine işleyenler, o gün yine aynı saatte, aynı yerde olacağız.
Yek vücutta atan bin parça yürek, Hrant'a gülecek, Hrant'a ağlayacağız. Kederle, umutla, narla...
Nar niyetine...