"Mi Minör" bir tiyatro oyunu. Memet Ali Alabora'nın hedef haline getirilmesinde, Belediye Başkanı'ndan Başbakan’a, gazetelerden sosyal medyaya kadar cezası kesilmiş bir "suçlu" ilan edilmesinde bu tiyatro oyunu öne sürüldü genellikle.
Mi Minör'den bu vesileyle haberdar oldum ben ama izlemeyi çok isterdim. Zira, iddialara bakılırsa, Gezi Park'ı olaylarında milyonlarca insanın ayaklanmasına neden olan "şey" bu tiyatro oyunu imiş. Hatta oyun, ayaklanmanın bir provasıymış. Halk ayaklanmalarının daha önceden tatbikatla prova edildiği iddiası komik gelebilir ama bu iddia sonrasında özelde Memet Ali Alabora’nın genelde ise sanatın ve sanatçıların yaşadıkları, olayı trajikleştiriyor malesef.
Nitekim, Memet Ali Alabora hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun 313. maddesinde yer alan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silâhlı isyan" suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatıldığı ileri sürülüyor. Eğer bu sav kabul edilir ise, Memet Ali Alabora, halkı silahlı isyana tahrik eden sıfatıyla 20 yıldan 25 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.
Peki Nedir bu "Mi Minör” ve gerçekten de suçlu olabilir mi?
Mi Minör, yönetmenliğini Memet Ali Alabora’nın yaptığı, metnini Meltem Arıkan’ın kaleme aldığı bir tiyatro oyunu.
Oyun bir haber sitesinde şöyle tanımlanıyor:
"Mi Minör, 'Kendine Özgür Ülke Pinima' da geçen bir oyundur. Oyun alanına girdiğiniz anda Pinima‘ya girmiş olursunuz. Pinima her şeye başkanın karar verdiği, demokrasiyle yönetilen bir ülkedir. Yakışıklı, akıllı ve gece gündüz uykusuz kalarak halkı için neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünen Başkan, seçimlere katılacak iki partinin de başkan adayıdır. Pinima‘da düşünmenize gerek yoktur, ama isterseniz düşünce özgürlüğü satın alabilirsiniz. Pinima’da tek tehlike uzaylılardır. Pinima halkı en çok uzaylılardan korkar çünkü uzaylılar akılları ele geçirebilir. Mi Minör’de seyirci isterse tribünlere oturarak seyirci kalmayı, isterse oyuncularla aynı zeminde ayakta durarak oyuna katılmayı seçebilir. Gösteri boyunca Ustream, Twitter ve Facebook’da neler olduğunu kaçırmak istemiyorsanız, akıllı telefonlarınızı kullanabilirsiniz. Piyanosunun tiz sesleri (mi sesi) yasaklanan Piyanist, ona eşlik eden müzisyen ve seyirciler gösteri sırasında bambaşka bir deneyim yaşamanızı sağlayabilir.”
Bu tanıtımdan yola çıktığımızda, bir kısmınız "Evet ya, gerçekten de Gezi Parkı olayları ile benzerlik gösteriyor" diye düşünebilir. Haksız da sayılmaz. Zaten sorun tam da burada başlıyor kanımca.
Farz edelim ki, bu tiyatro oyunu, mevcut sistemi, Hükümeti, dünya düzenini eleştiren, değiştirmek için de fikirler üretmeye çalışan bir oyun olsun. Böyle olması o tiyatro oyununu, yazarını, oyuncularını “suçlu” addetmek için bir gerekçe olabilir mi?
Öyleyse insanların " Düşünce ve Kanaat Hürriyetlerinden" (Anayasa md.25), "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyetlerinden" (Anayasa md.26), "Bilim ve Sanat Hürriyetlerinden" (Anayasa md.27) bahsetmek nasıl mümkün olacaktır?
Sanatçı, sanatını icra ederken "ya Mehmet Ali Alabora gibi hedef gösterilirsem" derse, gazeteci mesleğini icra ederken "ya Ahmet Şık, Mustafa Balbay gibi cezaevine atılırsam" derse ve yargı görevini icra ederken "ya hakim Sevgi Övüç, avukat Selçuk Kozağaçlı gibi savunduklarım için suçlanırsam" derse yahut doktor etmiş olduğu Hipokrat yeminini icra ederken " ya beni de içeri alırlarsa" diye düşünürse, bu durumda nasıl “özgür” ve “demokratik” bir toplumdan ve bu topluma faydalı yurttaşlardan bahsedebileceğiz?
Bir vatandaş, nasıl ki hükümetin doğru bulduğu politikalarını "övebiliyorsa" doğru bulmadığı politikalarını da pekâlâ "eleştirip, değiştirmek " isteyebilir en azından öyle olması gerekir. Ve bunun sağlanması bakımından ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, temsil hakkı gibi temel hakların güvence altına alınması gerektiğine de kuşku yoktur.
Temel özgürlüklerin olmadığı ve gittikçe daha da fazla daraltıldığı ülkelerde, halkın ayaklanması muhtemel bir sonuçtur. O halde suçu bir tiyatro oyununda, bir kitapta, baş belası bir sosyal medyada aramak yerine yaratılan bu "Korku İmparatorlukları”nda, daraltılan "Özgürlükler Hukuku”nda ve hukuka aykırı kamu gücü kullanımlarında aramak gerekecektir. Çünkü hiçbir insan doğası gereği; baskıya, zulme ve haksızlığa boyun eğmeyecektir.
Birçok demokratikleşmemiş toplumda, iktidarların, halkın özgürlük alanlarından endişe duyduklarını görmek için müneccim olmak gerekmiyor. Bu nedenledir aslında, bir tiyatro oyununun- oyuncusunun suçlu sayılabilmesi, sosyal medyanın başbelası ilan edilebilmesi. Halbuki, demokratikleşmiş bir toplumda, özgür bir yurttaş kendisini sadece sosyal medyada, bir tiyatro oyununda değil tüm yaşam alanlarında, meydanlarda, Başbakanının, Valisinin, polisinin karşısında özgürce ifade edebilmelidir. Çoğunluktan olmadığı için penguenleri izlemek zorunda kalmamalı, varlığına ve fikirlerine saygı gösterilmelidir.
Bir yurttaşın, kendisini yöneten bir Hükümetten tüm bunları beklemesi ise hiçbir şekilde "Suç" konusu olamaz, olmaması gerekir.
Tüm bunlara rağmen, bugün neredeyse linçle karşı karşıya bırakılan Memet Ali Alabora'nın, çok değil yakın bir zamanda, halkın polis memurlarına sempati ile bakmasına katkı sağladığı için ödüllere boğulan dünün "Memoli”si olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Sizce ortada bir suçlu varsa bu Mi Minör müdür? (TB/HK)
* Tülay Bingöl, avukat, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans öğrencisi