Çocuklarımızı öldürüyorlar… Cizre’de Ümit’i, İstanbul’da Berkin’i, Lice’de Ceylan’ı, Mardin’de Uğur’u ve daha adını burada sayamayacağımız nicesini öldürdüler.[1] Kimisini kafasından, kimini kalbinden vurarak, kimini havan topuyla parçalayarak…
Yazması bile güç ama yaptılar. Hem de bir çocuğun ardından gözyaşımız dahi kurumadan bir diğerini öldürerek yaptılar. Her ölümün ardından da öldürülmeyi nasıl hak ettiklerini konuştular üstelik. Mesela Berkin Elvan ekmek almaya mı gidiyordu yoksa elinde taş olan bir eylemci miydi? Yahut Uğur Kaymaz 12 yaşında 13 kurşunla vurulduğunda babasının yanındaki bir “terörist” miydi? Bunları sorgulattılar. Bir çocuk öldürüldüğünde ülke olarak aynı şeyleri konuşmamızı istediler. Ne yaptı ki acaba öldürüldü, dememizi istediler. Bu soru ile gömmemizi istediler çocuklarımızı.
Vicdanın bittiği yerde gerçekten de geriye garip sorular kalıyordu. Devlet yöneticilerinden mahkeme salonlarına kadar uzayıp giden. Hâlbuki illa bir soru soracaksak ve bunu samimiyetle yapacaksak sormamız lazımdı: Bu çocukların elinde diyelim ki taş vardı, peki neden? Çocuklar neden şiddete başvuruyordu? Ve taş ne zaman terörist yapıyordu bir çocuğu?
Düşünüyorum; İsrail tankının karşısında taşıyla duran bir çocuk “direnişçi” olurken, bizim ülkedeki çocuklar nasıl bir anda “terörist” oluveriyordu!
Karşılaştırma yapmak değil elbet niyetim ancak insan merak ediyor gerçekten de kim ve ne için eline taş aldığında “direnişçi” oluyordu da çocuklar; öte taraftan ne olduğunda öldürülebilir listesine alınan “terörist” oluyorlardı!
Çocuk haklarındaki birçok şey gibi yine bir ikiyüzlülük ile karşı karşıyayız aslında. Görünen o ki; mevcut sisteme ve iktidara uymayan her çocuk aslında potansiyel bir terörist olarak görülmekte. Bu çocukların elinde hiçbir şey olmasa bile bir eylemde bulunmaları dahi öldürülmeleri için aslında bir gerekçe.
Kendi adıma söylemem gerekecekse çocukların elinde taş da dâhil hiçbir şiddet aracının olmasını istemem. Ancak çocukları öldürenler başta olmak üzere artık her birimizin görmesi gereken bir gerçek var: O da çocukların bizlere anlatmak istediği bir şeylerin olduğu. Kendilerini ifade etmek için adeta çırpınıp durdukları. Yoksa hangi çocuk dokuztaş oynamak varken eline taş alıp ölüme gider ki?
Çocuklar ne anlatmak istiyor?
Peki ne anlatmak istiyor olabilir çocuklar...
Örneğin Kürt çocuklarını düşünelim… Barış süreci başladığından beri toplum olarak bazı şeyleri konuşabilir olduk. Ama ne kadarını? Annesini, babasını, ağabeyini, kız kardeşini gözünün önünde kaybeden çocuklardan bahsettiğimizin; çocukluğunun geçtiği evinin, köyünün yakılıp yıkıldığı çocuklardan bahsettiğimizin ne kadar farkındayız?
Anadilinde eğitim hakkı yokken şivesiyle dalga geçilen, ötekileştirilen çocuklardan söz ettiğimizin ne kadar bilincindeyiz? Eğitim, sağlık, barınma gibi birçok hakka Batı’ya göre daha dezavantajlı olarak erişmeye çalıştıklarını ne kadar görebiliyoruz? Yıllardır onurları incitilen bir nesille karşı karşıya olduğumuzu biliyor muyuz? Değişim için, barış sürecine çocukların da katılması, dinlenmesi ve katkı sunabilmesini sağlamamız gerekiyor olabilir mi?
Muhalif çocukları düşünelim sonra. Yani sistemle, iktidarla bir derdi olan çocukları. Sokağa çıkmak dışında kendilerini ifade edebilecekleri hangi imkânlara sahip bu çocuklar? Kendilerini temsil etme hakları bile yokken yani seçme ve seçilme hakları, oy hakları, istediği alanda istediği şekilde dernek açma hakkı yokken, uğradıkları hak ihlallerinde dava açma hakları oldukça kısıtlıyken çocuklar kendilerini nasıl ifade edebilecekler? Çocuklara sunulan şeyler artık onlara yetmiyor olabilir mi?
Daha uzayıp gidecek bir sürü soru var aslına bakarsanız. Niyetimiz gerçekten çocuklar için iyi bir şey yapmak ise, sorulup cevaplanması ve hayata geçirilmesi gereken çok şey var. Çocuklar öldürüldükten sonra manasız sorularla birbirimizi kandırmadan evvel hem de.
İlginçtir ki tüm bunları demokrasinin ilerisini (!) hep birlikte gördüğümüz günlerde yaşıyoruz. Çocukları yok saymaktan ve yok etmekten öteye gidemeyen bir demokrasi nasıl ileri olabilir ki sorusu da karşımızda asılı kalmış bir balon gibi duruyor.
Bizim, çocuklarımızın ölü bedenleri üzerinden siyasete değil onların öncülüğünde acilen bir çocuk politikasına ihtiyacımız var.
Demokratik bir toplum gerçekten kurulmak isteniyorsa, bunun için çocuklara muhtaç olduğumuzu görmemiz gerek. Meclisin yaş ortalamasına bakmak bile yetiyor aslında nasıl bir yaş iktidarı içerisinde yaşadığımızı görmek için.
Çocukların toplumsal yaşama katılım hakları, oy hakkı ülke gündemine alınabilmeli artık. Gündelik yaşamdan okul, aile içerisine kadar çocuğun seçimlerini gözeten ve hayata geçiren bir çocuk algısı kurulabilmeli. Yaşa dayalı ayrımcılık ve zihinlerdeki çocuk algısıyla mücadele edilebilmeli.
Çocuğun şiddete neden başvurduğunu sorgulamadan evvel çocukların tüm yaşam alanlarında şiddetle nasıl kuşatıldığını görmemiz gerekli sonra. Bir kısır döngü içerisinde sistemin dönmeyen çarklarını çocukların omuzlarına bırakıp kaçmak yapılabileceklerin en kolayı. Hele o çocuk öldürülmüş ve bize söyleyebilecek bir sözü kalmamışsa…
Tüm bunlar yapılmadan çocuklarımızın elindeki taşı soranlara dönüp tekrar tekrar söylemek istiyor insan: Çocuğun elindeki taşı sorana bak! (TB/YY)
[1] Devlet dersinde öldürülmüş çocuklar listesi: http://fraksiyon.org/devlet-dersinde-oldurulmus-cocuklar-listesi-guncelleniyor/