Toplumsal acılar, doğrudan egemenleri ilgilendirir zira bunda dolaylı veya dolaysız olarak rol üstlenmişlerdir. Acıların kaynağı olmaktan ibaret bir ilgi ve alakanın yerine, resmi özür dilemeyi gündemlerine alanlar da olmuştur. Örneğin Avustralya Başbakanı'nın Aborjinlerden; Kanada'nın Kızılderililerden, Hollanda'nın 2. Dünya Savaşı dolayısıyla Yahudi, Çingene ve Endonezyalılardan veya Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Apartheid rejiminden dolayı özür dilemesi gibi... Bu özürler resmi düzeyde işlerken, kimilerinde tazminat ödemeleri de gerçekleşti.
Türkiye Devleti ise sorumlusu olduğu katliam ve cinayetlerden, asimilasyon ve empoze politikalarından ötürü böyle bir erdemli tutumu gündemine almazken; acıları malzeme edindi.
Dersim Soykırımı son günlerde siyaset gündeminin önemli başlıklarından oldu. Halihazırda AKP hükümeti soykırımı tanımadı ve resmi nitelik taşıyan girişimlere başvurmadı. Meseleyi CHP'yi sıkıştırmak adına iç politika malzemesine dönüştürdü. Ne var ki, CHP de meselede bütünlüklü bir yaklaşım sahibi değil; bazı unsurları soykırımı "isyan" gerekçesine sığınarak meşrulaştırma çabasında.
Bahçeli’nin Dersim ziyareti
Ülkedeki siyasi infaz ve katliamlarda etkisi malum olan MHP ise Dersim Soykırımı tartışmasına genel başkanlık düzeyinde katıldı. Soykırımı savunan, Dersim'in direnişçi kültürüne ve Seyit Rıza'ya sövgüler yağdıran Devlet Bahçeli, onun torunlarını da hedef almaktan kaçınmadı. Aynı ırkçı lider, Dersim'e ziyaret düzenledi.
Bahçeli'nin bu ziyaretle 'dayanışma', 'ortaklaşma', 'acıyı paylaşma' gibi medeni bir vaziyet alması zaten mümkün değildi; beklentileri boşa çıkarmamış oldu. Kaldı ki, Dersim'de soykırımı tanımayan ve Seyit Rıza'ya küfredenin kabul görmesiyle rüyasında bile karşılaşamazdı. Ününü vandalizmden alan bu kişi ve zihniyetten böyle bir insani atağı da biz rüyamızda bile göremezdik!
Dersim bir daha tanındı
Nihayetinde, Dersimliler, Bahçeli'yi hak ettiği şekilde karşıladı; diz çökmedi. Kent merkezine sokulmayan ırkçı lider, sadece devlet görevlilerine ve az sayıdaki partilisine hitap etmek zorunda kalarak halkın cevabını da almış oldu. Halkın bütünlüklü tasarrufu, programı arasında cemevi ve esnaf ziyareti de bulunmasına rağmen Bahçeli'nin apar topar kaçmasına vesile oldu. Dersim bu haliyle sadece Bahçeli'yi değil; kendi değerlerine yönelen, bu değerleri menfaatçi karakterle söz konusu yapan çevreleri de cevaplamış oldu. Dersim'e meydan okumaya yeltenmek isteyenler için bu tutum ders niteliğinde.
Dersim kültürü misafirperver ve olgundur ancak aynı ciddiyette inatçı. Dostluğa kapısını sonuna kadar açarken, övgü ve tehdide başvuranlara prim vermeyen bir inadı var. Soykırım tartışmalarıyla beraber Dersimlilerin tavrı, sınırları çok daha merak konusu olmuştu; bu örnek, böyle bir merakı gidermenin de vesilesi oldu.
Bu örnek, aynı zamanda sistemden kopuş anlamıyla da okunabilir; Bahçeli özelinde Dersimliler sisteme, yaralarını sahiplenmeyen veya yeniden kanatan sistem aygıtlarına mesafesini göstermiş oldu. Bu ziyaretin doğru okunması, AKP iktidarının gerek Dersim gerekse de Alevi meselesinde takındığı gayri samimi tutumunun değişmesi anlamına gelir. Ancak bu konuda başından beri iyimser olmadığımı ifade etmeliyim.
MHP rol istiyor
Peki, MHP/Bahçeli ne yapmak istiyor? Zannederim, yeni dönemde kendisine bir rol biçilmesini istiyor. Yakın tarih gösterdi ki, MHP'ye biçilen rol tetikçilikten, iç savaşa esbabımucibe oluşturmaktan ibaret. Bu ırkçı siyasetin beklentisi de ancak bu yönde olabilir. Toplumsal bir güç haline gelemeyeceğini anladığından, 2015 seçimleri için zaman daralırken kendisine bir görev verilmesini ve buradan kazanım elde etmeyi gündemine almış olabilir. Kaldı ki, bir siyasi partinin genel başkanından çok, 'mafya babası' karakterine bürünmüş durumda. "Devlet partisi" niteliğini kaybetmeyen bu çevre, kitleselleşemese de ülkedeki siyasi infaz ve katliamlarda rol oynadı. Maraş, Sivas, Çorum, 16 Mart ve Bahçelievler katliamlarının yanı sıra Kürtlere ve aydınlara dönük cinayetlerde hep payı olduğu konuşuldu. Komando kampları kurduğu, tetikçilik yaptığı da. Türkiye'de ne kadar demokratik, çağdaş birikim varsa, MHP onun karşısına konulmak istendi, kondu.
MHP zihniyeti "ikinci bir soykırım" tehdidi anlamına geliyor. Dolayısıyla ziyaret meselesinin dışında, bu zihniyetle genel bir mücadele yürütmenin böyle ciddi bir anlamı var.
Topluma sorumluğum sürecek
Bahçeli'nin Dersim'in değerlerine dönük hakaretlerinin ardından yaptığım açıklamalar, ırkçı çevreleri rahatsız etti ve son birkaç gündür kimliğim, ailem ve kişiliğimi hedef alan tehdit, hakaretlerle karşılaştım. Bu zihniyetin, Dersim değerlerini ve Seyidlerini hedef alan hakaretlerinin tahammül edilemez olduğunu belirtmek durumundayım. Son bir ay içinde gerçekleşen grup toplantılarında Dersim, bu zihniyetin hedefindeki konu başlığıydı hep. Kin ve öfkeyle "Bugün de olsa aynısını yaparız" diyen bir MHP zihniyetinden söz ediyorum. Seyid Rıza için "Terörist" ve torunları için "alçaktırlar" diyecek kadar akıl ve vicdan kaybına uğramış bir kişilikten...
Bu konuyu bana ait sayfalarda, sosyal medya üzerinden defalarca yazarak gündeme getirmeye çalıştım. Zira Dersimi hedef alan bu söylemler, aynı zamanda Dersimin tarihsel kimliğini hiçleştirmeye dönük bir amaç taşıyordu. Bu konuda Bahçelinin valilik önünde ki Türklük vurgusu, yanılmadığımı gösterdi. Bahçeli 1930'lardan kalan ve yerlerde sürünen resmi tarih aldatmacasının bugünkü temsilcisi rollerinde. Aslında dikkat çekilmesi gereken buydu ve sanırım MHP gibi ırkçılığı kendine rehber edinmiş bir partinin, can damarına dokunmak gibi bir şeydi.
Son yazdığım bir yazının bazı ajansların haber yapması üzerine bu ırkçı çevrelerin saldırıları artmaya başladı. Sosdyal medya üzerinden ardı ardına gelen ölüm tehdidi, hakaret ve küfrün haddi hesabı yok. Şimdiye değin şarkı söylemekle -ki muhtevasını toplumsallığın temsil ettiği eserleri seslendirdim- yetinmedim, bundan sonra da sanatçının topluma karşı sorumluluğu bilinciyle davranmaya devam edeceğimin bilinmesi gerekir. Ölüm tehditlerinden korkmuyorum ancak bu zihniyet henüz varlığını korurken utanabilirim. (FT/HK)