En tehlikeli öğrenme biçimi, yöntemsiz ve yarım öğrenmedir. Yarım yamalak bilirsen, yanlışlar içerisinde bocalarken doğru konuştuğunu sanırsın. Bu öyle tehlikelidir ki, doğruyla yanlışın, gerçekle yalanın sınırlarının birbirine karıştırılması bilim; suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu göstermenin demagojisi hukuk sanılır!
Bölgemizin AKP milletvekili Metin Külünk, konuk olduğu bir televizyon programında döktürüyor. Konuştukça batıyor! Ama o yüzdüğünü sanıyor. Halbuki yüzme bilmiyor. Konuştuğu kadarıyla Külünk felsefenin de, hukukun da en temel değerlerinden bihaber. Ama konuşuyor; öyle ya konuşma özgürlüğü var, üstelik de milletin vekili.
Kasetler hakkında AKP çevreleri ve yandaş medya ne dediyse, tersi çıktı. Yalancıların mumu yatsıya kadar da yanmadı. Öyle dediler olmadı, böyle dediler olmadı; Metin Külünk de ortaya çıkıp 17 Aralık savunmasına kendince entelektüel bir boyut katmak istedi.
17 Aralık yolsuzluk, rüşvet operasyonlarıyla bohçası dağılan hükümeti savunma telaşına düşmüş olan Külünk, bakın ne diyor: “Allah insana günah işleme özgürlüğü vermiştir. 17 Aralık darbe girişiminin hiç felsefi boyutu konuşulmadı. Diyanete çok görev düşüyor. İnsanların günahları üzerinden siyaseti çıkmaza düşürmek ya da insanların günah işleme özgürlüğünü elinden alacak şekilde bireylerin hayatlarına müdahale etme anlayışı, düşünme biçimi muhaberat devletinden öte bir şeydir. Bunu bir darbe girişimi aracı olarak kullanmaya kalktığınızda Allahın hududuna müdahale ediyorsunuz.”
Günah ilahi dünyaya, günahın tam bir karşılığı olmasa da suç (en basiti kabahat) ise, seküler dünyaya ait kavramlardır. Dolayısıyla günah ile suç kavramı, dinin ve seküler toplumsal sistemin olumsuzlaması nedeniyle, onlardan uzak durulması ve günahın dini inançta, suçun ise mevcut yasada bir karşılığının olması gerektiği anlamında eşdeğer kavramlar olarak ele alınabilir. Eğer böyleyse Allah’ın insana günah işleme özgürlüğü vermesi, suç işleme özgürlüğü vermesi anlamına da gelir. Buraya kadar sorun yok. Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik. Günahın affı veya öbür dünyada karşılığı var veya yok. Geçelim buna bir kalem!
Toplumların tarihsel serüveninde işlerin bu günah meselesiyle çözülemeyeceğini gören ve bilenler, suç ve ceza kavramları üzerine uzun yıllar kafa yormuşlar, on binlerce sayfa kitap yazmışlar, bunu akademik düzeyde ele almışlar ve toplumsal hayatı düzenleyen (doğru veya yanlış) yasalar yapmışlar. Üstelik peygamberler de, yaşadıkları toplumlarda suç ve ceza üzerine kararlar almışlar, uygulamışlar. Suçun karşılığı olarak bu dünyada cezası verilmiş ancak, o suçla birlikte işlenmiş olan günahın karşılığının verilmesi ise, Allahın hudutları dahiline kalmıştır. Yani peygamberler bile her şeyi Allah’a havale etmemiş ve dünyevi bir hukuk oluşturmuşlarken, Metin Külünk, seküler yasaları yok sayarak bu işleri Allah’a havale etmeyi kendinde bir hak görüyor. Neden? Liderini ve partisini aklayacak ya! Lidere biatin insanı dumura uğrattığının tarihte sayısız örnekleri var.
Bütün bu inciler 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları üzerine söyleniyor. Tercüme edecek olursak:
1) Allah insanlara günah işleme özgürlüğü vermiştir.
2) 17 Aralık operasyonlarına konu olan insanlar günah işlemişlerdir.
3) Allah’ın günah işleme özgürlüğü çerçevesinde günah işlemiş olan bu insanların, günah işleme özgürlüğünü ellerlinden alacak şekilde bunların hayatlarına müdahale etmek, Allah’ın hududuna müdahale etmektir.
Breh breh breh!
Metin Külünk insanlarla alay ediyor
Günah işleme özgürlüğüne dayanarak senin paranı çalan, seni dolandıran, kamuyu soyan bir kişi suçlu mudur?
Daha acısını sorayım: Allah günah işleme özgürlüğü verdi diyen birisi, gidip bir kıza/kadına ya da bir erkek çocuğuna tecavüz etse bu bir suç mudur? Bu suçlara müdahale etmek, insanların suç (günah) işleme özgürlüğünü elinden almak mı olur? İnsanın suç işleme özgürlüğü varsa, erk’in de toplum adına suçluyu cezalandırma (Devlet, birey, suç, ceza, hukuk; bütün bunların nitelikleri tartışmalı konular olmasına rağmen) görevi vardır! Bu suçların (sizin deyiminizle günahların) yargılanması, Allah’ın hududuna müdahale etmek anlamına mı gelir?
Külünk, 17 Aralığın felsefi tarafı hiç konuşulmadı diyerek, Diyaneti göreve çağırıyor ve bizlere de oturun oturduğunuz yerde demek istiyor.
Hırsızlığı, soygunu, rüşveti, kamu kaynaklarının talanını siz günah olarak görebilirsiniz; o özgürlüğü veren Allah, affetmesini de bilir, diyebilirsiniz. Bu beni hiç ilgilendirmiyor Bay Külünk! Bu bir suçsa, bunun karşılığı olan cezanın da bu dünyada verilmesi gerekir. Bırak ilahi olan, ilahi olanda kalsın! Eğer ilahi olanı dünyevi yasaların üzerinde egemen kılmakta ısrar edersen, Allah’ın Kuran’da “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin!” dediğini de size hatırlatırım. Buna ne diyeceksiniz? Kamuyu soyanlar, yönetme gücünden istifade ederek haksız kazanç sağlayanlar kul hakkını yemiş olmuyorlar mı? Bu memleketi soyanlar kimin hakkını yiyorlar? O soygun paraları bizim vergilerimiz, emeklerimiz, haklarımız değil mi?
Memleket soyulsun ama soygunculara, kişinin günah işleme özgürlüğü ve Allah’ın hududuna müdahale edilmemesi adına bir şey yapılmasın, öyle mi?
Utanç verici ve sefil bir görüş. Metin Külünk bizlerle alay ediyor. Bırak etik olmayı, cari ahlaka bile sığmayan bir konuşma bu.
Gördüğünüz gibi, Külünk’ün konuşması bir deve misali, neresini düzelteceksiniz? Bu düzelmez! Baştana aşağı yanlış!
Külünk’ün zihin dünyası, Milli Görüş tedrisatından geçen AKP’lilerin bir prototipidir!
Bu zihin dünyası, İslam dünyasının bir parçası, bir yansıması olarak da okunabilir.
Bu anlamda İslam dünyasında felsefenin neden sefalet içinde olduğu; İslam dünyasının, neden nüfusunun hacmi ölçeğinde bir entelektüel hacme sahip olmadığı sorularının kısmi cevabını Külünk zihniyetinde bulabiliriz. Elbette bunun tarihi kökleri var. Özellikle moderniteyle birlikte ortaya çıkan birey olgusundan ve modern hukuktan korkan İslam dünyası, kendini içine daha fazla kapattı. Bu da iktidarların işine geldi ve İslam dünyasının totaliteryan yapısı, düşünmeyi çoktan iğdiş etti! Moderniteyle sorunu olan İslam dünyasının kapitalizmle hiçbir sorunu olmuyor; sarmaş dolaş, mutlu mesut yaşıyorlar!
İslam dünyası, başta felsefe olmak üzere sosyal bilimlerde yüz yıllardan beri düşünce üretememekte.
Daha dün, ilahiyat fakültelerinden felsefe dersini kaldırmaya çalışan da bu İslamcı AKP iktidarıdır! Metafizik felsefenin olmazsa olmazı olan ilahiyattan, bunu çıkarırsanız elinizde cami anlayışla sınırlı bir din kalır. Bu din, kasaba kültürüyle camiye hapsedilmiş, bedeni cansız kılınmış bir posttan ibarettir. Canlı tekâmül eder, post yerinde sayar ve giderek çürür. Külünk örneğinde görüldüğü gibi felsefesiz bir din anlayışı, biçimden ibaret, kuru ve sığ bir din anlayışı demektir.
Afilli cümleler kurmak, felsefe ve hukuk değildir. Din felsefesinin metafizik olması, saçmalama hakkını doğurmaz! Metafizik ciddi iştir.