24 Haziran seçimlerinin net sonuçları henüz açıklanmış değil ama seçimin sonucunda ortada duran ekonomik kötüye gidişin hızlandığı daha net bir şekilde görülüyor.
Seçimlerden sonra açıklanan dış borç istatistiklerine göre; “Net Dış Borç” 2018 yılı ilk çeyreğinde, önceki döneme göre 12 milyar dolar geçen yılın aynı dönemine göre ise 35,2 milyar dolar arttı. Seçim ekonomisinin uygulandığı 2. Çeyrek verilerinin daha olumsuz olacağı da söylenebilir. Bu hafta açıklanan önemli bir veri de dış ticaret açığının aylık 5,5 milyar dolar ve 12 aylık olarak 86,6 milyar dolar olduğu gerçeğiydi.
3 Temmuzda açıklanan TÜFE (15,39) ve ÜFE (23,71) verileri ise 2003 yılından bu yana en yüksek oranlar olmaları nedeniyle bir yandan döviz kurlarını yukarı yönlü hızla yükseltti öte yandan memur ve emeklilerin ücretlerine yapılacak zammı doğrudan ilgilendirdiği için birçok habere yanıltıcı bir şekilde konu edildi.
“Memur ve emeklilerin alacağı zam” şeklindeki enflasyon bağlantılı değerlendirmeler yanıltıcıdır. Zammın cari zam ve reel zam olarak ele alınması gerekir.
Cari zam ücretlerin miktar olarak artmasıyla, reel zam ise ücrete dayalı satın alma gücünün artmasıyla sonuçlanır. Her cari zam reel zam olmaz. Cari zammın reel zam olabilmesi için gerçekleşen enflasyonun üzerinde olması gereklidir.
Enflasyon farkı almak, reel zam almamaktır
Enflasyon farkı, eksik yapılan maaş ödemelerinin dönem sonunda hem de gecikmeli bir şekilde ücretliye ödenmesidir. Enflasyon geriye dönük ve genellikle zam oranlarının üzerinde açıklanırken, zamlar geleceğe dönük vaat edilmektedir.
Zam uygulandığında daha yüksek gerçekleşen enflasyon nedeniyle reel anlamda satın alma gücünü arttıran bir zam olmuyor, aksine satın alma gücünü eriten bir zam oluyor.
2010 yılından bu yana başta memurlar olmak üzere sabit ücretliler bu nedenle reel zam almadı. Her dönem geriden gelerek ödenen enflasyon farkı ile ortaya çıkan durum özetle memurların zam almamasıdır.
Memurların zam oranları, enflasyon oranları altında kaldığı için enflasyon farkı ödenmektedir. 2015-2018 yılları arasında enflasyon farkı ödenmiştir. Bugünden ortaya çıkan durum şudur ki; 2019 yılında da memurlara verilmesi planlanan cari zam, enflasyon oranının altında kalacak ve yine reel zam değil kayıpları karşılamak amacıyla “enflasyon farkı” verilecektir. Bu durum kamu emekçileri adına yapılan toplu iş sözleşmesinin sonucudur. TÜFE’nin altında zam oranları bu sözleşme ile bağıtlanmıştır.
Yaklaşık bir yıl önce yapılan önce kamu emekçilerinin 2020 yılına kadar alacakları zam oranları Memur-Sen ve AKP Hükümeti arasında yapılan toplu iş sözleşmesi (TİS) ile belirlendi. Memur-Sen’in yıllardır reel zam talep etmediği[1] ve kamu emekçilerinin yoksullaştığı gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Enflasyon, bu sözleşmeye konulan zam oranlarının çok üzerinde gerçekleşmektedir. Memurların sözleşmede söz konusu zammı almak için “çok bekleyeceği” de geçen yıl ifade edilmişti[2]. Bu noktada aşağıdaki tabloda Memur-Sen teklifi ve bu teklifin yarısının altındaki kabulün ve teklif ile kabulün arasındaki fark gösterilmiştir. Memur-Sen’nin geride bıraktığımız 6 aylık dönem için 4 puan ve önümüzdeki 6 aylık dönem için teklif ettiği 3,5 puan ve gelecek yıl dönemleri için 4 ve 5 puan gibi cari artış oranlarını kabul etmiştir.
Memur-Sen'in Teklifi | Memur-Sen'in Kabulü | Fark | |
2018 ilk 6 ay | 10 | 4,0 | -6,0 |
2018 2. 6 ay | 6 | 3,5 | -2,5 |
2019 ilk 6 ay | 10 | 4,0 | -6,0 |
2019 2. 6 ay | 8 | 5,0 | -3,0 |
TOPLAM | 34 | 16,5 | -17,5 |
2018 birinci dönemde uygulanan yüzde 4’lük zam, Nisan ayına varmadan erimiştir. Haziran ayında açıklanan yüzde 9,17’lik (Geçen yıl aynı döneme göre) enflasyon oranına göre zammın farkı, memur ve emeklikler enflasyon farkı olarak verilecektir. TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerine göre sunulan teklif bile Haziran 2018 enflasyonun altında kalmıştır. Memurların “Kümülatif” yüzde 17,5 zam alacağını iddia eden Memur-Sen’nin, bu konudaki sorumluluğu TİS sözleşmesine “y-etkili” sendika olması nedeniyle diğer sendika ve konfederasyonlardan ayrışmaktadır. 2020 yılına kadar “Kümülatif” alınacak denilen 17,5’lik zammın 2018 yılında eridiğini görmekteyiz. İlk 6 ayda açıklanan TÜFE 15,39 ve ÜFE 23,71 olarak açıklandı.
Sonuç olarak OHAL ve KHK baskı ortamı nedeniyle iş güvencesi tartışmaya açılan kamu emekçilerinin işyerlerindeki yapısal sorunlarına dair söylenecek tüm sözler “zam tartışmalarının” gölgesinde kalmaktadır. Zam dışında hiçbir sorun gündemleşemiyor ancak zam da satın alma gücünü arttıran reel bir zam olmuyor. Toplu Sözleşmenin cari zamma indirgendiği bir yaklaşımda, üye sayısı “1 milyonu aşan” konfederasyonun emeğe dair daha somutlar atması beklenebilir ama Memur-sen sendikacılığının kamu emekçilerini getirdiği koşullar ortadadır. KHK ile ihraç edilme kaygısının üzerine reel olarak yoksullaşma ve işyerinde yaygın mobing kamu emekçilerinin en önemli sorunlarıdır. Kamu emekçilerinin sendikacılıktaki “tercihi” dünya sendika tarihine girmiş durumdadır.