"İnanılmaz değişim"
"Bıyıkları terledi!"
"Rüzgar Erkoçlar'ın bıyıkları çıktı"
"Erkoçlar'dan el hareketi! Sakalları çıkmaya başladı..."
"Erkeklik tasladı!"
"Muhabire sinirlendi, orta parmağını gösterdi"
"Erkoçlar'ın vücudundaki değişimler dikkat çekiyor"
"Sakalları çıkmaya, bacakları kıllanmaya başlamış"
Yukarıdaki satırlar, Rüzgar Erkoçlar hakkında son bir hafta içinde yazılı basın ve internet mecrasında çıkan haberlerin başlıklarından bir demet.
Nil'di. Ameliyat geçirdi, hormon tedavisi görmeye başladı.
Rüzgar oldu. Özgür oldu. "Erkek" oldu.
Yani acaba, oldu mu?
Başlıklardan da anlaşılacağı üzere, Rüzgar'ın ameliyatı medyamızı hem binbir türlü dertlere hem de şaşkınlıklara gark etti. Gündeme "bomba" (!) gibi düşen ameliyat haberinin ardından, "gencecik ve dünya güzeli" bir kadının ne sebeple erkek olmayı "seçmiş" olabileceğini anlayamayarak sudan çıkmış balık misali debelenen medyamız, nasıl bir söylem geliştirmesi gerektiği noktasında bir o yana bir bu yana sallandı. Nihayetinde çuvalladı. Bu çuvallamanın faturası, Rüzgar'a kesildi. Bedelini o ödedi. Ödemeye de devam ediyor.
Medya erk(ek)leri, Rüzgar'ın, cinsiyet değişimi ameliyatının ardından kerameti kendinden menkul erkeklik müessesinin şartlarını yerine getirip getirmediği meselesi üzerine denetleme mekanizmalarını hayata geçirdi.
"İnanılmaz" derecede değişen Rüzgar'ın bıyıklarının terlemesi ve sakalının çıkması demek, erkeklik yolunda kamusal açıdan en belirgin adımı atmış olması demekti. Bu gözle görülür değişime bir de "saldırgan" tepkileri eklendi. İkisi yan yana gelince, "çıkmaya başlayan sakalı ve fevri tavırlarıyla hem fiziki hem de ruhsal değişimleri" gözler önüne seren Rüzgar, artık "olmuş" oldu. Ha unutmadan bir de, "bacaklarındaki kıllar da bir başka detay oldu." *
Türk Dil Kurumu'nda, "sözüne güvenilir, mert", "sert, kolay bükülmez" olarak tanımlanan Türk erkeği için, bu tanıma ters düşecek haller eşyanın tabiatına aykırıydı. Dördüncü kuvvet medyamız, hem bir ana hem bir baba olarak, elbette bu kontrolü kimseciklere bırakamazdı.
Sertliğin, mertliğin yolu şiddetten geçtiğine göre, Rüzgar'ın "erkeklik taslamadan" sürdüreceği bir değişim süreci şüphesiz eksik kalacaktı.
Kadın bedeniyle benzer tepkiler vermesi halinde, medya tarafından tu kaka edilerek hanım davranmadığı için ayıplanacak genç adamda, saldırganlık olarak atfedilen davranışlar ansızın bir erkeklik meziyeti olarak vücut buldu.
Rüzgar'a, her türlü şiddetin tekeline sahip olmanın ayrıcalıklarını altın tepside sunan erkeklikten faydalanma nimetini öğreten medyamız, bu haliyle damadı gerdek gecesine gönderirken bıyık altından gülenlere benziyorsa da, öte yanda aba altından sopa göstermeye devam ediyor.
Yazımızı bitirirken, Rüzgar'ın maruz kaldığı çirkin ve ayrımcı dile karşı, kendi sözlerini hatırlatalım:
"Benim hayatım, benim özüm, benim kararımdır ve yalnızca beni ilgilendirir." (BK/EKN)