Irak'taki işkence fotoğrafları üzerine bir medya eleştirisi ekte ilgilerinize
sunulmuştur. Web sayfanızda yer alması dileğiyle...
Emel Baştürk AKCA
Araş. Gör.
E.Ü. İletişim Fakültesi
Gazetecilik Bölümü
Merkez Medya Kendine Şu Soruyu Sormalı: Medya, Bu "İnsanlık Suçu"nun Neresinde?
Emel Baştürk AKCA
Türk medyası birkaç gündür, İngiliz Daily Mirror gazetesinde yayınlanan ve İngiliz ve Amerikan askerlerinin Iraklı mahkumlara yaptıkları işkenceleri görüntüleyen fotoğrafları ekranlara ve gazete sayfalarına taşımaya başladı. "Bu da İngiliz ayıbı" (Hürriyet), "İnsanlık suçu" (Sabah), "Irak'ta insanlık ayıbı" (Milliyet) başlıklarıyla sunulan görüntüler İngiliz ve Amerikalı yetkilileri olduğu kadar Türk medyasını da şaşırtmış görünüyor. Şimdi medya bu işkence ve tecavüzleri kınamak için birbiriyle yarışıyor. Irak'ta yapılanlar elbette ki kınamayı ve daha ötesini hak etmektedir. Ancak, bunun yanısıra merkez medya kendine dönük bir sorgulamaya da gitmeli ve yaklaşık bir yıl önce Amerikan askerlerinin Irak'a müdahalesini alkışladığını da hatırlamalıdır.
Şimdi biraz hafızamızı zorlayarak Mart 2003'te başlayan savaşın Sabah ve Hürriyet gazetelerine nasıl yansıdığı hatırlayalım. Gazeteler, Amerikan gazetelerini aratmayacak biçimde ABD'nin savaşını desteklemiş, Başkan Bush'u bir kahraman gibi göstermişti. Bush'un operasyon başladıktan sonra yaptığı konuşma, "İşte Bush'un tarihi konuşması: Irak'ı özgürleştirme operasyonu başladı" (21 Mart 2003 Cumartesi, Sabah) sözleriyle verilirken, Başkan'ın "Irak'ta bir tehdidi ortadan kaldırmaktan başka amacımız yok" şeklindeki açıklaması sorgulanmaya değer bulunmuyordu. Oysa Bush'un ima ettiği nükleer silah tehdidi ispatlanabilmiş değildi. Bir yılı aşkın zamandır devam eden savaşa ve Irak lideri Saddam Hüseyin'in yakalanmış olmasına rağmen de hala kamuoyunu tatmin edici kanıtlar gösterilebilmiş değildir.
Gazeteler savaş boyunca oldukça soğuk kanlı yayınlar yapmış, "Dakika Dakika Savaş" başlığıyla sanki bir futbol maçının kritik anlarını değerlendirircesine savaşı anlatmıştı. "03:14 Basra yakınlarında şiddetli patlamaların duyulduğu belirtildi / 02:33 ABD Başkanı George Bush'un, ''Irak'a Özgürlük'' operasyonunun gidişatından memnun olduğu belirtildi. / 03:08 ABD'nin Musul'a hava saldırısı başlattığı belirtildi. / 22:10 Irak televizyonu, bugünkü saldırılarda toplam 4 Iraklı askerin öldüğünü, 5'inin yaralandığını duyurdu..." (20 Mart 2003 Cumartesi, Hürriyet).
ABD birliklerinin hava saldırısı başlattığı Musul ya da Basra, çocukların, kadınların kısacası insanların yaşadığı kentler değil, haritadaki hedeflerdi sadece. Ölen Iraklılar da yalnızca birer rakam olmaktan öteye geçmiyordu. Müttefik kuvvetlerinin sahip olduğu silah ve askeri araçlar ise bir gövde gösterisine dönüştürülerek aktarılıyordu. "B-52 (Uçakları): Soğuk Savaş döneminden bu yana ABD Hava Kuvvetleri'nin 50 yıldır değişmez savaş makinesi... Amerikan ordusunda 85 adet bulunan B-52'ler, nükleer ve konvansiyonel silah taşıyabiliyor... Bu savaşta en etkili rolü, aralıksız yüzlerce bomba atabilen B-52'lerin üstleneceği söyleniyor" (22 Mart 2003 Cumartesi, Sabah).
"Aralıksız yüzlerce bomba atabilen" uçakların bir seferde kaç Iraklıyı öldürebileceği ihtimali ise gazetelere yansımıyordu. Gazeteler tıpkı Körfez Savaşı sırasında olduğu gibi savaşı anlatırken, savaşın "gerçekliğini" manipüle etmeyi başarmıştı. Türk medyası, sadece harekata katılmak amacıyla Türkiye topraklarına yerleştirilen Amerikan askerlerinin "cüretkar" tavırlarına tepki gösterdi. Burada da tepki gösterilen şey savaş değil, Amerikan askerlerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görev ve yetki alanlarını ihlali idi. Fakat ABD'nin Irak'ın toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını ihlal etmesi tepki gösterilmesi gereken bir durum değildi.
Başından itibaren merkez medyanın ABD'nin yanında yer alarak, Birleşmiş Milletler'in meşru bulmadığı bir savaşı desteklediğini gösteren örnekleri çoğaltmak mümkündür. Merkez medya, Saddam Hüseyin'in yakalanmasının ardından Amerikan askerlerinin neden hala ülkelerine dönmediği ve Irak halkına kendi kaderini tayin hakkı verilmediği sorusunu sormayı da akıl edemedi. Oysa savaşın başında Başkan Bush'un "ülkenin yönetimini Irak halkına geri vermek ve düzeni sağlamaktan başka hiçbir amacımız yok... Ordumuz işleri biter bitmez evine dönecektir" (21 Mart 2003 Cumartesi, Sabah) sözlerine geniş biçimde yer veren gazeteler, bu "işin" ne zaman biteceğini oldukça cılız bir sesle sorabildi.
Bugün Türk medyası da İngiliz ve Amerikan medyasının büyük bir çoğunluğu gibi, bugüne kadar yalnızca bir yüzünü gösterdikleri madalyonun diğer yüzüyle karşılıyorlar ve sanki başından beri bu madalyonun ikinci bir yüzü olduğunu bilmiyorlarmış gibi telaş içinde tepki vermeye çalışıyorlar. Ortada bir savaş vardı, direnişçiler ve işgal kuvvetleri bir yıldır çatışıyordu ve Vietnam'da, Guatemala'da, Bosna'da olduğu gibi insan hakları ihlalleri, işkence ve tecavüzler de bunun bir parçasıydı. Basın çölün kum tepelerine siper almış ateş eden müttefik askerlerinin görüntülerini yayınladı, fakat o siperlerin karşısında hedef alınanları görme imkanımız neredeyse hiç olmadı. Şimdi fotoğrafın kadrajını genişletip silahların namlularından çıkan mermilerin nereye gittiğini görmek için belki de çok geç kaldık. Şimdi merkez medya bu işkenceleri kınamanın yanısıra savaşa sessiz kalan kamuoyu ile birlikte kendini de sorgulamalıdır.