İnternet kullanımı, dünyanın pek çok yerinde özellikle Web 2.0 uygulamasının ardından oldukça hızlı bir artış gösterdi. Bu gelişmeyle birlikte günümüzü tanımlamak için dijital çağ ifadesi kullanılıyor, insanların bilgi ve iletişim teknolojileriyle kuşatıldığı, teknoloji devriminin insanların hayatını dönüştürdüğü söyleniyor. Ne var ki internet teknolojilerindeki gelişmelere rağmen, herkesin internet teknolojilerine erişimde eşit imkanlara sahip olduklarını, bu yeniliklerden eşit derecede faydalandıklarını söylemek güç.
Gerek teknik altyapı, gerekse de kullanım becerisindeki yoksunluk nedeniyle internet kullanımının dışında kalanların sayısı hiç de az değil 2013 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre Türkiye genelinde gençler ve yetişkinlerin bilgisayar ve İnternet kullanım oranları yüzde 50’ye yaklaşıyor. Bu rakamı tersinden okuduğumuzda, Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı internet teknolojilerinden yararlanamıyor.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) desteğiyle gerçekleştirilen, Türkiye’de ortaokul öğrencilerinin internet ve sosyal medya kullanımlarını ve bu bağlamda siber zorbalığa ilişkin algı ve farkındalıklarını ölçmeye yönelik bir araştırma da benzer sonuçlar ortaya koyuyor.*
Çocuk ve gençlerin internet kullanımının ekonomik durum ve cinsiyete bağlı olarak nasıl değiştiğini gösteren çalışmada, özellikle Antep ili örneğinde çarpıcı sonuçlara ulaşıldı. Türkiye geneline ilişkin bulgularla karşılaştırıldığında Antep’teki öğrencilerin internete erişim ve sosyal ağları kullanım oranlarının oldukça düşük olduğu görülüyor. Bunun yanı sıra internet kullanımı konusunda cinsiyetler arasında belirgin bir fark açığa çıkıyor, kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre çok daha dezavantajlı konumda olduğu görülüyor.
Dijital bölünme ve dijital içerme kavramları
Dijital bölünme (digital divide) kavramı genellikle bilgi iletişim teknolojileri ve İnternet kullanımında gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki farklılığa işaret etmek üzere kullanılır. Sayısal bölünme olarak da ifade edilen kavram, değişik coğrafi alanlarda sosyo-ekonomik koşullar bakımından farklılık gösteren ticari işletmeler ve bireylerin, bilgi ve haberleşme teknolojilerine erişim imkânı ile İnternet kullanım amacına yönelik geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Dijital bölünmenin ciddi boyutlara ulaşmasını ve ‘az gelişmiş’ ülkelerin gelişmiş ülkelerde yaşanan teknolojik gelişme hızına yetişmesinin neredeyse mümkün olmadığını vurgulamak için ise “dijital uçurum” (digital gap) ifadesi kullanılır. Dijital bölünme ya da dijital uçurum, ‘gelişmiş’ ülkeler ile ‘az gelişmiş’ ve ‘geri kalmış’ ülkeler arasındaki internet teknolojileri kullanımına ilişkin farklıları ifade etmekle kalmaz, aynı ülke içerisindeki bireyler arasındaki kullanım farklılıklarını da içerir. İnternet kullanımı –bölgesel farklılıkların yanı sıra- sosyo-ekonomik durum, eğitim düzeyi, yaş ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak değişim gösteriyor. Dijital bölünmenin ölçülmesinde kullanılan en temel göstergeler, bilgisayar sayısı (TV, mobil telefonlar ve diğer teknolojiler üzerinden sağlanabilen alternatif erişim yöntemleri) ve internet erişimi miktarı.
Dijital bölünme olgusu ilk olarak ABD'de kırsal ve kentsel alanda yaşayanların 1994 yılına ait telefon, bilgisayar ve internet erişimlerini karşılaştıran bir raporda gündeme geldi. Bu tarihten 20 yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel akademik çalışmalar, bu sorunun küresel boyutta çözülemediğini; ABD, İngiltere ve Kanada gibi dünyanın teknolojik anlamda en gelişmiş ülkelerinde bile nüfusun yaklaşık yüzde 20'sinin internet erişiminden faydalanamadığını gösteriyor.** Bu çalışmalar, bir yandan dijital bölünme kavramanın gelişmiş ülkeler açısından da bir sorun olarak görüldüğünü gösterirken diğer yandan internet erişimi konusunda gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki farkı da açığa çıkartıyor.
Günümüz çocukları 'internet nesli' olarak adlandırılmakta, internet erişimi ve kullanımlarında herhangi bir sıkıntı yaşamadıkları ve onları bölen herhangi bir eşitsizlik durumu olmadığı yönünde bir mit oluşturuldu. Günümüzde bütün çocukların sorunu interneti aşırı biçimde kullanmak, bilgisayar oyunları ve sosyal ağlardan çıkmamakmış gibi gösteriliyor, internete erişemeyen kesimden ise çok az söz edilmiyor. Günümüzde her ne kadar artan sayıda çocuk ve gencin yaşamı internet teknolojileriyle kuşatılmış olsa da bazıları internet teknolojisinden diğerleri kadar faydalanamıyor. Çocuk ve gençlerin internet teknolojilerine erişimindeki eksiklik, bireysel gelişimlerinin tamamlanması açısından da bir eksiklik oluşturuyor.
Son yıllarda pek çok ülkede kamusal politikaların ve özel girişimlerin desteğiyle çocukların okuldaki internet erişimi arttığından, akademik tartışmalarda dijital bölünme olgusu 'internete erişen' / 'internete erişemeyen' şeklindeki basit ikili ayrımın ötesine geçerek 'dijital içerme' (digital inclusion) anlamında yeniden kavramsallaştırıldı. Bu çerçevede, araştırmalar çocukların internet kullanımının derecesini ve kalitesini ölçmeye, internet kullanımının faydalarını arttıracak becerileri edinip edinmediklerini belirlemeye yöneldi. Bir başka ifadeyle dijital bölünme, özellikle çocuklar ve gençler arasında sadece bir erişme/erişmeme sorunu olarak görülmeyip, bu erişimin düzeyi, yani internet kullanım kalitesi de önemli bir kriter oluşturuyor.
Türkiye'deki son duruma bakıldığında ise genel olarak bilgisayar ve internet erişiminde belirgin bir artış olduğu, ancak sayısal bölünmenin hala devam ettiği görülür. TÜİK'in Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre 2013 yılı Nisan ayında Türkiye genelinde internet erişim imkanına sahip hanelerin oranı %49 iken, bu oran 2014 yılı Nisan ayında % 60,2 oldu. Diğer ifadeyle Türkiye'deki hanelerin yaklaşık % 40'ının internet erişimi bulunmuyor. İnternet erişimi olmayan hanelerin yaklaşık % 32’sinin internet bağlantı ücretlerinin yüksekliği nedeniyle internete bağlanamadıklarını belirtmesi, dijital bölünmenin hali hazırda var olan ekonomik eşitsizliklerin de bir boyutu olduğunu gösteriyor.
İnternet erişimi olmayan hanelerin yüzde 42,8'i ise erişime sahip olmama nedeni olarak “internet kullanımına ihtiyaç duymamaları”nı gösteriyor. Bu sonuç ise bilgi toplumu olmayı hedefleyen bir ülkenin insanlarının interneti hayatı kolaylaştıran bir ihtiyaç olarak görmediğini ortaya koyması açısından düşündürücü.
Antep’te öğrencilerin internet ve sosyal ağ kullanımları
Antep ili, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çevre illerden en çok göç alan, ancak bu göçe karşılık gelebilecek oranda istihdam olanağı sağlamakta zorlanan bir il. Bölge, TÜİK verilerine göre de internet kullanımının en az olduğu bölge. Yukarıda adı geçen proje kapsamında Türkiye'nin farklı bölgelerinde yer alan yedi şehirde 12-15 yaş arası ergenlerin bilgisayar, internet ve sosyal ağları kullanımlarına ilişkin saha araştırmaları gerçekleştirilmekte ve ortaöğretim öğrencilerinin internet kullanımlarına ilişkin önemli veriler ortaya konulmakta. Bu yaş grubundaki bireylerin teknoloji kullanımı, ailelerinin eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik durumuna fazlaca bağımlı. Bu nedenle elde edilen bulgular, ailelerin sosyo-ekonomik yapısını ve internet kullanımının sosyal eşitsizliğin boyutlarından biri olduğunu görmemize yardımcı olacak nitelikte. Çalışmanın ortaya koyduğu sonuçlardan bazıları şöyle sıralanabilir;
* Öğrenciler arasında evinde bilgisayar bulunanların oranı yüzde 61. Öğrencilerin yüzde 53'ü evinden, yüzde 25'i ise internet kafe'den internete bağlanıyor. 2013 yılında gerçekleştirilen Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırmasına göre söz konusu grubun yüzde 73’ten fazlasının evinde bilgisayar olduğu hatırlandığında, bu oranın Türkiye ortalamasının altında olduğu görülüyor.
* Evinde bilgisayar olan öğrencilerin cinsiyete göre dağılımına bakıldığında kız öğrencilerin dezavantajlı konumda olduğu görülüyor. Evinde bilgisayarı olan erkek öğrencilerin oranı yüzde 35’iken, kız öğrencilerin oranı yüzde 26.
* Öğrencilerin cep telefonundan internete bağlanma oranları da oldukça düşük. Ankete katılan öğrencilerin büyük bölümü akıllı telefona sahip değil.
* Ankete katılan öğrencilerin çok küçük bir bölümü (yüzde1) okulda internete erişebildiğini belirtiyor. Bu durum, okullarda bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını geliştirmeye yönelik girişimlere rağmen hala internet erişiminin sınırlı biçimde sağlandığını gösterir.
Kız öğrenciler yine dezavantajlı
Çocuk ve gençlerin internet ve sosyal ağları kullanımları konusunda ekonomik düzey temel belirleyicilerden birini oluşturur. Cinsiyet faktörü de bir diğer önemli etken olarak karşımıza çıkar. Kız öğrenciler hem internet erişiminin teknik olanakları, hem de kullanım yetkinliği açısından erkek öğrencilerden daha dezavantajlı durumda. Yapılan anket çalışmasında kız öğrencilerin internet ve sosyal ağ kullanımına ilişkin olarak şu bulgular dikkat çekici;
* Kız öğrencilerin neredeyse yarısı (yüzde 43’ü), interneti “araştırma” yapmak amacıyla kullandığını belirtirken, bu oran erkeklerde yaklaşık yüzde 27’ye düşüyor. Bu durum erkek öğrencilerin siber ortamda da kendilerini kız öğrencilerden daha ‘özgür’ hissettiği, farklı sosyal faaliyetler için de interneti kullandıklarını gösteriyor.
* İnternetin birincil kullanım amaçları arasında “oyun oynamak” seçeneği erkeklerin yüzde 10’u tarafından işaretlenmiş, buna karşılık kız öğrencilerin hiçbiri birinci amaç olarak bu seçeneği işaretlememiştir.
* Antep ilindeki öğrencilerin kullandıkları sosyal ağların başında Facebook geliyor ve öğrencilerin yaklaşık yüzde 70'inin Facebook'ta hesabı bulunuyor. Ancak Facebook kullanımında da cinsiyete göre belirgin bir fark var. Erkek öğrencilerin yüzde 44’ünün Facebook hesabı varken, kız öğrencilerde bu oran yüzde 24'e düşüyor.
* Öğrencilerin Twitter, Tumbler ve Instagram gibi diğer sosyal ağları kullanım oranları ise oldukça düşük.
Erkek öğrencilerin arkadaşlarla iletişim kurma, eğlence ve kendileriyle ilgili olayları paylaşma gibi internetin sosyal boyutuna ilişkin fırsatlardan yararlanma oranları kız öğrencilere kıyasla daha fazla. Bu durum genel olarak bölgenin "muhafazakar" yapısıyla açıklanabilir. Öğrencilerin büyük bölümü ailelerinin internet kullanımına karşı olumsuz bir tutum içinde olduklarını belirtiyor. Ancak erkek öğrenciler internet kafe ve diğer aile bireylerinin telefonları gibi mekan ve araçlar üzerinden internet erişimi sağlamak konusunda 'avantajlı' durumda.
Çalışmanın bulguları, TÜİK 2013 verilerinde yer alan Türkiye'de 16-74 yaş grubu insanların cinsiyete göre internet ve bilgisayar kullanımındaki eşitsizliklerin bölgesel farklılıklara göre arttığı gerçeğiyle örtüşüyor. Güneydoğu Anadolu bölgesinde kadın ve erkek arasındaki erişim eşitsizliği diğer bölgelerden daha fazla.
İnternet teknolojileri, eğitimden siyasal katılıma kadar pek çok alanda önemli olanaklar sunar. Bu olanaklardan yararlanabilmek için internet kullanımının yaygınlaştırılması ve eğitim kurumlarından başlayarak internetin bilinçli ve etkin kullanılmasının özendirilmesi oldukça önemli. İnternet kullanımda sosyo-ekonomik düzey ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak görülen eşitsizlikler, bir sosyal eşitsizlik olarak değerlendirilmeli ve gerek erişim, gerekse de bilinçli ve etkin kullanımın yaygınlaştırılması yönünde adımlar atılmalı. Pek çok Avrupa ülkesinde öncelikli bir politika haline getirilen dijital içerme (ya da e-içerme) konusuna gerekli önem verilmeli. (EBA-SE-FŞ/EA)
İllustrasyon: Bob Al-Greene, Mashable
* Söz konusu çalışma (113 K 170 No’lu proje), Doç. Dr. Emel Baştürk Akca’nın yürütücülüğünde, Prof. Dr. Bülent Coşkun, Doç. Dr. İdil Saymer, Doç. Dr. Jale Balaban Salı ve Yrd. Doç. Dr. Bircan Ergün Başak ve lisansüstü öğrencilerinden oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilmektedir.
** Livingstone, Sonia & Helsper, Ellen (2007). Gradations in Digital Inclusion: Children, Young People and The Digital Divide. New Media and Society, 9(4), 671-696.
Yazarlar hakkında |
Emel Baştürk Akça: Ankara’da doğdu. 1996 yılında Ankara Üniversitesi (A.Ü.) İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. 1999 yılında A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Doktorasını 2004 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Gazetecilik Anabilim Dalı’nda tamamladı. Doktora tezi sırasında ABD’de konuk araştırmacı olarak bulundu. 2008 yılında İletişim Bilimleri alanında Doçentlik unvanına hak kazandı. Halen Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüten Akca’nın, haber söylemi, medyada toplumsal cinsiyet temsilleri, yeni medya kullanımında etik sorunlar ve dijital yurttaşlık üzerine çalışmaları bulunmaktadır. Seda Ergül: 1985 yılında Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü’nden 2007 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Anabilim Dalı'nda (2010) tamamladı. 2011 yılından itibaren Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır. Avrupa Birliği iletişim politikaları, yeni medya ve medyada toplumsal cinsiyet temsilleri alanlarında çalışmaktadır. Fatma Nur Şen: 1984 yılında İzmit’te doğdu. 2007 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. 2011’de Kocaeli Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Halen Kocaeli Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda doktora eğitimini sürdürmekte; Yeni İletişim teknolojileri, siber zorbalık ve yeni medya okuryazarlığı konularında çalışmaktadır. |