Son günlerde Yunanistan seçimleri, tüm dünyada yankı uyandırdı. Nasıl uyandırmasın? Yıllardır temcit pilavı gibi tekrar tekrar masaya koyulan muhafazakâr iktidar tekeli; tarihinin en büyük tokadını yedi. Ağır vergilere, işsizliğe, karanlığa, İMF’in beli kıran iğrenç kemerlerine karşı, Yunanistan halkları; EEEH! dedi. Sonuçta, Yunanistan seçimlerini Radikal Sol Koalisyon (Syriza) kazandı.
Bu sonucu bu kadar gündemde tutan olaysa, Syriza’nın alışılmışın dışındaki politikaları. Syriza, 2004 yılında, bir birlik olarak kuruldu. 2012 seçimlerine parti olarak girdi. İçerisinde çevrecilerden, komünistlere, Troçkistlerden, Maocu akımlara birçok grubu barındırıyor.
İktidarının ilk gününden itibaren uzun süreli göçmenlere vatandaşlık vereceğini, LGBTİ haklarını tanıyacağını, özelleştirmeleri durduracağını, vergileri düşüreceğini söyleyerek alışılmışın dışında bir politika anlayışı ortaya koydu. Bu politikalar ne kadar uygulanabilecek, o çok özgürlükçü burjuva demokrasisi bu politikalara ne kadar tahammül edecek göreceğiz.
Kör adam bakan yapılır mı?
“Bize ne? Engellilerle ilgili bir dergide bize ne bunları anlatıyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, sıkı durun, sizinle çok önemli bir sır paylaşacağım. Bu anarşik Çipras var yaaa, kör bir adamı, sağlık ve sosyal politika bakanı yapmış. Düşünebiliyor musunuz, adam kör.
Kör adam bakan yapılır mı? O daha yolda yürümesini bilmez. Biz, Türkiye’deki körleri nasıl izole ederiz, nasıl toplum dışına şutlarız diye kara kara düşünürken; adam onları bakan yapıyor. Ah Çipras, ah Allahsız Komünist. Yapılır mıydı bu bana?
Ben onları biraz kıvrandırıp, canım isteyince iş veriyordum. Nankörlük yapıp, kör gözüyle, taşerona maşerona bulaşanı da, “kör olduğun halde sana iş verdik” diye tersliyor, egomu tatmin ediyordum. Hem ben onları "adam" yerine koymuştum, beni taklit ettin değil mi?
Oysa ne güzel çılgın projelerimiz vardı. Tüm engellileri bir köye toplayıp, engellerini yenmelerini sağlayacaktık. Oranın muhtarını da ibretuslardan seçip, dünyaya caka satacaktık. Her şey mahvettin"kör" olasıca sağlık bakanı.
Neyse, geyik muhabbetini bir tarafa bırakalım şimdilik. Bu yazımızda, söz konusu bakanı biraz tanıyacak, bakanlık yapmış başka körler var mıymış onu inceleyecek ve bu konu üzerinden, engellilerin siyasetteki yerini ele almaya çalışacağız.
Bakan bombadan gözünü kaybetmiş
Gelelim bizim anarşik bakana, Panagiotis Korumblis 1951 yılında, Pontus bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 10 yaşındayken, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan kalma bir Alman bombasının patlaması sonucunda gözlerini kaybetti.
1974 yılından itibaren, öğrenci ve halk hareketlerinin içerisinde yer aldı. Eğitim, haysiyet ve sosyal hakların garanti altına alınması için çalışmalar yürüttü. Kilise ve devlet kurumlarıyla çatıştığı için hakkında dava açıldı. 1993 -1996 arasında, Sağlık ve Sosyal Hizmet Bakanlığı sekreterliği yaptı. Yunan Yazarlar Birliği, BM Vakfı gibi kurumlar tarafından onurlandırıldı. Panagiotis Korumblis bakalım bundan sonra neler yapacak? Hep birlikte göreceğiz.
Türkiye'de engelli vekiller ne durumda?
Peki, engelli birisinin parlamentoya girmesi, engelli mücadelesi açısından nerede duruyor?
Özellikle Türkiye’de engelliler, gerçekten engelli haklarını savunmaları için mi aday gösteriliyorlar? Maalesef, mevcut pratikler bunun tam tersini gösteriyor. Engellilerin büyük bir oy potansiyeli olduğu keşfedildi. Ne yazık ki engelliler bu durumu avantaja çeviremedi.
Görme engelli Lokman Ayva
2002 yılında, Meclis'in ilk ve tek görme engellisi Lokman Ayva Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girdi. İki dönem vekillik yaptı. Fakat sergilediği pratik, beklentileri tam anlamıyla karşılayamadı diyebiliriz.
Engelliler yasasının çıkmasını, onun başarısı olarak değerlendiren birçok kesim var. Tabii ki bu konuda çabası olmadı dersek adaletsiz davranmış oluruz. Fakat yasanın engelli örgütlerinin kitlesel baskısıyla kabul edildiğini inkâr edersek, nankörlük yapmış oluruz. Süreci bizzat kendimden biliyorum. Defalarca sokak eylemleri yapıldı, mecliste temsil edilen partilerin grupları ziyaret edildi.
Birçok arkadaş, engelli yasası, engelli istihdamı gibi durumlar nedeniyle, bu dönemde, engellilere daha fazla değer verildiğini düşünüyor. Fakat olayları, her zaman neden sonuç ilişkisine göre değerlendirmek gerekiyor. Bahsedilen dönem, AB üyeliği ve benzeri nedenlerle sosyal projelerin yapıldığı bir dönem.
Fakat rüzgârın yön değiştirmesiyle, göz alıcı kış güneşi, yerini, yıkıcı neoliberal politikalara bıraktı. Ve bu projeler de eskisi kadar sık uygulanmadı. Aslında, siyasetçilerin engelli algısının ne kadar geri olduğunu bütün davranışlarından gözlemleyebiliyoruz. Muhtelif zamanlarda gündeme gelen örneklerin bazıları, bunun kanıtıdır. “Kör olduğun halde sana iş verdik”, “bizim dönemimizde adam yerine kondunuz” gibi.
İşin garip tarafı, o partilerin içerisinde yer alan engellilerden de, bir tane kınama açıklaması gelmiyor. Engellilerin, herhangi bir protestosunda, partisine ve liderine kalkan olanlar; temsil ettikleri engellilere olmuyor. Evet, bu ayrımcı cümlelere karşı Lokman Ayva’nın herhangi bir itirazını duymadık.
Fiziksel engelli Şafak Pavey
Örnekleri hep iktidar partisinden verdik. Fakat diğer partilerin de bu konuda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Ana muhalefet partisi lideri, bir konuşmasında; “engelli konumuna düşmek” gibi ayrımcı bir cümle kurmuştu. Maalesef, ayrımcılık karşıtlığıyla tanıdığımız, sevgili Şafak Pavey’in bu duruma bir itirazını duymadık. Siyaset denen şey, kendi sorunlarımızın yakıcılığını da mı köreltiyor ne?
Örneğin Metin Şentürk’ün birkaç dönemdir çeşitli siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi gündeme geliyor. Hadi, Şafak Pavey, Lokman Ayva gibi kendi alanlarında, çeşitli çalışmalar yapmış insanları anladık. Fakat Metin Şentürk, ilk adaylığı gündeme gelene kadar, bir kere olsun engel kelimesini bile ağzına almamış bir insanın şimdi aktivist kesilmesi çok ilginç değil mi? Sürekli Lokman Ayva ve Şafak Pavey’den örnek veriyorsun, onlardan başka engelli vekil yok mu diyebilirsiniz.
Diğer üç vekili google'ladım
Evet, gerçekten engelli vekiller var. Aktivizm engelli vekiller. Son seçimlerde, Pavey’le birlikte üç engelli vekil daha meclise girdi. Fakat ben bu insanların adını bile google aramasıyla buldum. Buraya isimlerini ekliyorum, engellilerle ilgili faaliyetlerini bulabilenler, bilgilerini paylaşırsa sevinirim. Zira ben bir şey bulamadım. Bir dönem boyunca, bizi temsil eden, ancak bizim fark etmediğimiz arkadaşların isimleri: Gürsoy Erol, Mehmet Doğan Kubat ve Abdurrahim Akdağ. Hepsi AKP'den milletvekili.
Engelli partileri
Bir de engelliler adına kurulan siyasal partiler var ki, akla zarar. Engelliler toplumdan çok ayrı bireylermiş gibi, engellilik üzerine bir parti kurmak; kendi kendine uygulanan ayrımcılıktan başka bir şey değildir. Türkiye’de kurulan ilk engelli partisi Türkiye Özürlüsüyle Mutludur partisi. Yanlış anlamayın, kurucusu Aziz Nesin değil.
Yolda yürüyen engelliyi görüp de haline bin kere şükredenlerin ülkesinde bu isimde bir partinin var olduğunu düşünmek ne kadar ironik değil mi? Allahtan şimdi yok. Bu ibretlik partiden sonra, iki tane parti deneyimi daha yaşanmış. Türkiye Özürlüler Partisi ve Engelsiz Türkiye Partisi. TÖP 2011 yılında kendisini feshederek, engellilere rahat bir nefes aldırmış. Fakat ETP halen nefes alıyor. İdeoloji kısmına, engelli hakları yazmışlar. İdeolojisi engelli hakları olan bir parti, diğer sorunları nasıl çözecek, merak ettim doğrusu.
Bir de, engelli hakları, bir ideoloji midir? Tüzüklerine, ideoloji diye bunu yazanlar, ideolojinin ne olduğunu araştırarak işe başlasalardı keşke. Mesela, ücret, emek sorununa; nasıl bir çözümleri olacaktı? Engellilerin ekonomi politiğini mi yaratacaklardı?
Ben birkaç engellinin aday gösterilerek ya da engelliler adına partiler kurarak engelli sorunlarının çözülebileceğini düşünmeyenlerdenim. Engelli sorunu, toplumun diğer sorunlarından bağımsız değildir. Engelli haklarının garantiye alınmasını, toplumsal kurtuluştan ayrı düşünemeyiz. Öncelikle, çok güçlü bir engelli örgütlenmesi gerekiyor. Hiçbir istismarcı anlayışa yedeklenmeyen, içinde ayrımcı, ötekileştirici, kimsenin olmadığı bir platform. Çok geniş bir mücadele alanı. İçerisinde çeşitli komisyonlar olacak, ayrımcılıktan erişilebilirliğe kadar. İşte tüm bunların hepsiyle birden ilgilenecek bir oluşum.
Önceliği engellilik sorunları olmalı
Bizleri bir engelli temsil edecekse de, önceliği engellilik sorunları olmalı. En önce zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bir ülkede, evi yanan bir engelli için ambulans çağırılması istendiğinde, “o, ambulanstan ne anlar” diyerek söz konusu engelliyi kamyonet kasasında hastaneye gönderen bir belediye başkanının olduğu bir yerde, kim beni neye ikna edebilir? Bu rezillik dünyanın neresinde görülmüştür. Böyle iğrenç bir zihniyetle, aynı havayı solumaktan utanmayan insanlar varsa, söylenen yalanların hepsine inanacağım.
Zihinsel engelli bir insan bir şey anlamaz diye bir durum yok. Sadece, insanlık yoksunlarının, ellerine geçen ilk fırsatta, iğrenç egolarını tatmin etmeleri gibi bir durum var. Evet, birileri bir şeyleri anlamayacak kadar taş kafalı. Onlar da kim derseniz, kendisinden başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımayanlardır. Çevresindeki ağaçlardan, yolunu kaybetmiş bir yaban domuzuna kadar; benimsemediği her şeyi yok edenler, insana dair hiçbir şeyden anlamazlar. İnsanca bir yaşam dileğiyle.
Daha önce Mısır, İsveç ve İngiltere’de bakanlık yapan körler varmış. İsterseniz, kronolojik sıraya göre haklarında kısa kısa bilgiler verelim. Taha Hüseyin (1889 – 1973): Ünlü bir edebiyat eleştirmeni olan Taha Hüseyin, Mısır’ın çağdaşlaşması için çeşitli çalışmalar yapmıştır. Gizza’daki sanat fakültesinin dekanlığını yapmış ve gericiliğe karşı akademik özerkliği savunmuştur. 1951 – 1952 yılları arasında, eğitim bakanlığı yapmıştır. Bakanlığı sırasında, devlet okullarının yaygınlaşmasını sağlamış ve eğitimi parasız hale getirmiştir. Ayrıca, Mısır’da, körlüğe yol açan trahom hastalığına karşı yaygın şekilde mücadele yürütmüştür. Bengî Lindqvist (1938) : İsveç’te uzun süre gezici dil öğretmenliği yapmıştır. 1967’den itibaren engellilik alanında kendini göstermiştir. Körler Federasyonu Başkanlığı ve Sakatlar Örgütü Başkanlığı yapmıştır. 1982 yılında, Sosyal Demokrat partiden milletvekili seçilerek parlamentoya girmiştir. 1985 – 1991 yılları arasında, sosyal hizmetler ve aileden sorumlu bakan olarak görev yapmıştır. David Blunkett (1947): Doğuştan görme engelli olan David Blunkett braille yazıyı oldukça iyi bilmektedir. Birçok spor dalıyla ilgilenmiştir. Genellikle, baston yerine rehber köpek kullanmaktadır. 16 yaşında, İngiltere İşçi Partisi’ne girmiş ve yerelde çeşitli görevler üstlenmiştir. Ulusal yürütme konseyi başkanlığı dâhil partinin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. 1987 yılında milletvekili olmuştur. 1988 – 1989 arası, gölge kabinede sağlık bakanlığı yapmıştır. 1994’den, 1997’e kadar, gölge eğitim ve istihdam bakanlığı yapmıştır. İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi üzerine, İngiltere Parlamentosu’ndaki ilk kör eğitim ve istihdam bakanı olmuştur. Görevi sırasında: sınıfların mevcut sayısının düşürülmesini ve başarılı eğitmenlere ek gelir verilmesini sağlamıştır. Engelli okullarına ilave ücret ödemiş ve, kaynaştırma eğitimin önünü açmaya çalışmıştır. Göçmenlere yönelik politikalarını ve üyesi olduğu partinin icraatlarını sonuna kadar eleştirebilirim. Fakat bizimle ilgili olan kısmı burasıydı. Özellikle, kaynaştırma eğitim olayının üzerinde yoğunlaşması çok güzel benim açımdan. |
* Bu yazı EEEH (Eşit, Engelsiz, Erişilebilir Hayat) Dergisi'nde yayımlandı.
** Yazının sesli anlatımını dinlemek için tıklayınız.
*** Burak Sarı, Hacettepe Üniversitesi Halk Bilimi Bölümü’nde eğitimine devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde memur. Farklı gruplara, bağlama, gitar, ney gibi enstrümanlarla eşlik ediyor.