HUKUK GÜNDEMİ
Kısa vadede nafile müzakereler

Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefini koruyorsanız eğer acaba durum nedir? Yıllar önceydi, 24 yıl önce Ulusal Program gündemdeydi!
57 inci Hükümet döneminde “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” 19 Mart 2001 günlü Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilmiş ve 24 Mart 2001 günlü 24352 Mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştı.
DSP-ANAP-MHP koalisyonu ile kurulmuş olan 57 Hükümet (28 Mayıs 1999-18 Kasım 2002) zamanında Başbakan Bülent Ecevit ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di.
İfade özgürlüğüne yönelik anayasal ve yasal güvencelerin güçlendirilmesi amacıyla açıklanan Ulusal Program’da kısa vadede yapılacaklar sıralanmış, Basın Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu ile RTÜK düzenlemelerinin gözden geçirilmesi planlanmıştı.
Orta vadede ise yeni Türk Ceza Kanunu’nun yasalaşması yer alıyordu.
İlk iş olarak 4709 sayılı yasa ile Anayasada değişiklik yapıldı. Anayasanın 13. Maddesi “Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzenine ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” şeklinde yeni düzenlemeye kavuşturuldu.
Düşünce ve ifade özgürlüğü bakımından “şiddet yanlısı olmayan” tüm düşüncelerin ifade edilebilmesinin güvence altına alınması hedeflenmişti.
2001 yılından üç yıl sonra olan bitenler zamanla unutulanlar arasına karıştı…
3 Kasım 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olmuş, 18 Kasım 2002 tarihinde Abdullah Gül tarafından 58. Hükümet kurulmuştu. 58. Hükûmet 11 Mart 2003’te istifa etmiş ve Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki 59. Hükûmet (14.3.2003-29.8.2007) kurulmuştur.
59 Hükümetin Bakanlar Kurulu’nun 23.6.2003 gün ve 2003/ 5930 sayılı kararıyla “İkinci Ulusal Programı kabul etti. “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar” kabul edildi ve 24 Temmuz 2003 günlü Mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayınlandı.
24 Mart 2001 tarihli Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programında öngörülenler 23 Haziran 2003 tarihli II Ulusal Programda tekrarlanıyordu. Hükümet’in Haziran 2004’e kadar gerçekleştirmeyi vaat ettiği siyasi kriterlerin başında “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” yer alıyordu…
İfade özgürlüğü konusunda çizilen yol haritasına göre:
- İfade özgürlüğünün sınırlarını belirleyen mevzuat Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve özellikle Sözleşmenin 10., 17. ve 18. maddelerinin lafzına ve ruhuna uygunluğu bakımından gözden geçirilecek,
- İfade özgürlüğü alanını genişleten yasal ve idari değişikliklerin etkin uygulaması sağlanacak,
- Basın özgürlüğünün evrensel standartlarda uygulanması için gerekli tedbirler alınacak,
- Türk vatandaşlarının günlük yaşamda geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması veya farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine ilişkin hükümler hayata geçirilecek,
- Uygulamada yeknesaklığın sağlanması amacıyla, yargı mensuplarının insan hakları, AİHS ve AİHM içtihadı konusunda yürütülen eğitim programları yaygınlaştırılarak sürdürülecek.
21 yıl önce; "Tüm Bireylerin, Ayırım Yapılmaksızın Tüm Temel Hak ve Özgürlüklerden Tam Olarak Yararlandırılması" için gereken güvenceleri yaratmak hükümetin temel görevi kabul edilmiş ve Hükümet; “Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelere bağlı, ulusal bütünlük içinde, demokratik ve laik, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan çağdaş bir hukuk devleti olmak, gelecek kuşaklara karşı tarihi bir sorumluluktur.”
İşte o tarihi sorumluluk veya hükümetlerin gelecek kuşaklara karşı sorumluluğuna neler olduysa oldu, bilinmiyor…
Zaten ortada geçmiş yılların Hükümetleri ve/veya Bakanlar Kurulu kalmadı…
Evrensel değerler aşındı. Artık her şey milli ve yerli olmaktan geçiyor!
İfade özgürlüğü dahi milli ve yerli olacak, mahkeme kararları, temel hak ve özgürlükler bile!
Olmazsa; uygulanmayacak….
Olmadı zaten! Ne basın özgürlüğü ne ifade özgürlüğü uygulandı ne mahkeme kararları…
Aradan yıllar geçti…Kalkınma Planları yeniden ve yeniden, tekrar ve tekrar yazıldı…
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 31.10.2023 tarihli 15’inci Birleşiminde 12. Kalkınma Planı (2024-2028) (Ekim 2023) onaylandı ve 1 Kasım 2023 tarihli Resmî gazetede yayımlandı.
Kalkınma Planı 2024 yılından itibaren 2028 yılını kapsıyor…
Yılları kapsayan siyasal iktidar olabilmek, hikmet-i hükümet olmak gibi bir şey herhalde!
Hikmet-i Hükûmet; devletin bekasının söz konusu olduğu durumlarda her türlü kuraldan muaf tutulmayı savunan siyasal anlayış olduğuna göre; sürekli ve her durumda devletin bekası diyorlar!
Bu Kalkınma planın ikinci bölümünde “amaç” için öngörülen “Politika ve Tedbirler” arasında “Çağın gereklerine uygun, daha özgürlükçü, kapsayıcı ve demokratik bir Anayasa” hazırlanması yer almıştı. Dolayısıyla zaten Anayasa değişikliği konusunu AKP zaten 2023 yılında karara bağlamıştı bile… Kalkınma Planında şöyle yazılmıştı: “Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler güçlendirilecektir.” Bu başlık altında yapılacaklar şöyle sıralanmıştır:
“913.1. Katılımcı bir hazırlık süreciyle yeni bir "Yargı Reformu Stratejisi" ve "İnsan Hakları Eylem Planı" hazırlanacaktır.
913.2. İfade özgürlüğünün güçlendirilmesi amacıyla uygulamadaki eksikliklerin tespitine yönelik çalışmalar yapılacaktır.
913.3. Ülkemizde insan hakları alanında çalışan kurumların kurumsal kapasiteleri geliştirilecektir.”
Bir anımsatma ile 35 fasıl üzerinden yürütülen müzakerelere değinelim. AB Katılım Sürecindeki müzakereye açılmayan fasıllar arasında nelerin yer aldığına bakalım! Yargı ve Temel Haklar (23.Fasıl) ile Adalet, Özgürlük ve Güvenlik (24. Fasıl) müzakereye kapatılmış, açılmıyor!
Yıl 2016…Yargı ve Temel Haklar başlıklı Fasıl 23; siyasi blokaj nedeniyle müzakereye açılmamaktadır.
O yıllarda kurulu olan ve sonra kapatılan Avrupa Birliği Bakanlığı’nın Ocak 2016-Aralık 2019 Dönemi için hazırladığı “Avrupa Birliğine Katılım İçin Ulusal Eylem Planı” içinde “Fasıl 23: Yargı ve Temel Haklar” bölümü yer alıyor.
“Tarama Sonu Raporu” resmi olarak Türkiye’ye bildirilmemiş olmasına rağmen gayri resmi bilgilere göre 6 başlık altında Türkiye’ye bildirilen açılış kriterleri ana başlıklarıyla şöyledir:
- Türkiye, yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını ve etkinliğini daha fazla güçlendirmeye yönelik Yargı Reformu Stratejisini Komisyona sunmalıdır. Bu Stratejide, somut tedbirler, belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla ana hatlarıyla belirtilmelidir.
- Türkiye, etkili yasal ve kurumsal çerçevenin tesis edilmesi için Komisyona Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi sunmalıdır. Bu Stratejide, belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesini sağlayacak somut tedbirler ana hatlarıyla belirtilmeli, siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanına ilişkin mevzuatın yolsuzlukla mücadelede ne derece etkili olduğuna dair bir analiz yer almalıdır.
- Türkiye, temel hakların uygulanmasıyla ilgili bir eylem planını Komisyona sunmalıdır. Eylem planı, AİHS ve AİHM içtihadı çerçevesinde güvence altına alınan hak ve özgürlüklere tam olarak riayet edilmesini en nihayetinde güvence altına alacak tedbirleri içermelidir. Türkiye, ayrıca temel haklar konusundaki gelişmelere ilişkin bir izleme mekanizması oluşturmalıdır.
- Türkiye hem bir Kamu Denetçiliği sistemi hem de BM’nin ilgili esasları uyarınca, bağımsız ve yeterli kaynaklara sahip ulusal bir insan hakları kurumu kurmalıdır.
- Türkiye, vakıflar mevzuatı ile ifade özgürlüğüne ilişkin mevzuatını, AİHS ve AİHM içtihadına uygun olarak gözden geçirmelidir.
- Türkiye, BM İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi İhtiyari Protokolünü (OPCAT) onaylamalıdır.
2019 yılı Yargı Reformu Strateji Belgesinde ifade edildiği üzere AB ile müktesebat uyumunun sağlanması için müzakere süreci 35 ayrı fasıl üzerinden devam etmektedir. Daha doğrusu müzakereler 2016 yılından günümüze kapalıdır.
"Yargı ve Temel Haklar" başlıklı 23'üncü Fasıl ayrı bir öneme sahiptir.
Yargı Reformu Strateji Belgesinin niteliği Avrupa Birliği Perspektifi başlığı altında Bölüm 23’te yapılan değerlendirmeler çerçevesinde; “Türkiye, Birliğe üyeliği stratejik bir hedef olarak görmekte ve katılım sürecine bağlılığını korumaktadır. İlk Yargı Reformu Stratejisi, 2009 yılında 23’üncü Fasıl müzakereleri kapsamında gayrı resmi açılış kriterlerinden birini karşılamak amacıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan belgenin güncellenmesine yönelik çalışmalar ise 2015 yılında tamamlanmıştır. Bu Belge (2019), üçüncü Strateji Belgesidir.”
20 Şubat 2019’da Avrupa Parlamentosunda Türkiye ile katılım müzakerelerinin askıya alınması yönünde oy kullanılmıştır. Türkiye’nin katılım müzakereleri fiilen durma noktasına gelmiş, başka hiçbir faslın açılması veya kapatılması düşünülmemektedir.
Yargı reformu öncelikli olarak ve gerçekten gerçekleştirilmelidir. Müzakerelerin açılıp açılmamasının ötesinde bir sorundur. Güvenlik, adalet, hukuk, yargı ve temel haklar, kullanıldığı zaman başta ifade özgürlüğü olmak üzere tehlikelerle doludur.
Temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı Türkiye’de yoktur. Sadece “kısa vadede” yapılmayanlar yüzünden ve müzakereler açılsın diye değil; mutlaka bu coğrafyada, bu topraklar üzerinde yaşayanlar için temel haklar ve özgürlükler herkes için sağlanmalıdır.
Avrupa Birliği Türkiye’yi kabul etsin, güvenliği için bu şarttır demekle, güvenlik endişelerini çoğaltarak coğrafyayı kadere dönüştürmekle olmuyor!
Derhal müzakereler başlasın demekle müzakereler başlamıyor ne yazık ki!
(Fİ/EMK)
1 Resmî Gazete 1.11.2023 – 32356 Mükerrer Sayı / On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Onaylandığına İlişkin Karar. (Karar No. 1396. Karar Tarihi : 31.10.2023)
2 Avrupa Birliği Bakanlığı (mülga), 09.07.2018 tarihli ve 30473 sayılı (3’üncü Mükerrer) Resmî Gazete ‘de yayımlanan 703 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılmış ve 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanan 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Avrupa Birliği Başkanlığı ismiyle Dışişleri Bakanlığı'na bağlanmıştır.