28 Şubat ile ilgili tartışmalar devam ederken, kamuoyunda darbeyi destekleyenler arasında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) adının da geçmesi üzüntü vericidir.
Ahmet İnsel ve Fuat Keyman'ın Radikal İKİ'de yayımlanan 28 Şubat değerlendirmelerinde, KESK ile ilgili bölüm, ne yazık ki kamuoyunda zihin bulanıklığına yol açtı.
Ahmet İnsel son yazısında Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu 'TESK' yerine 'KESK' yazdığını ifade etse de aslında yazısının içeriğinde üç emek örgütünden bahsediyor.
TESK emek örgütü olmadığına göre, karıştırma meselesini harf hatasına bağlamak pek mümkün görünmüyor. Fuat Keyman ise yazısında, KESK'in safını doğrudan darbeyi destekleyenlerin yanında ifade ediyor.
Keyman ve İnsel'in kasıtlı olarak yanlış bilgiyi verdiklerini düşünmek doğru olmaz. Kaldı ki konuyla ilgili farklı kesimlerin kanaati de KESK'in 28 Şubat'ı desteklediği şeklindedir.
Durum böyle olunca ortaya çıkan kafa karışıklığının bir kısmının yetersiz bilgi ve tarihsel olgulara toptancı bakıştan, bir kısmının da solda yaşanan zihin bulanıklığından kaynaklandığını söylemek yerinde olacaktır.
'Sol'un 28 Şubat Sınavı
28 Şubat ve solun bu sürece bakışında, toplumda ya da bazı çevrelerde oluşan algının esas nedeninin, solun kendi tarihi ile ilgili bir durum olduğunu söylemek kuşkusuz yanlış olmayacaktır. 27 Mayıs darbesini 'devrim' olarak sahiplenen geleneksel solun, 28 Şubat'ta iyi bir sınav verdiği elbette söylenemez.
28 Şubat döneminde sosyalist hareketlerin bir kısmı susarken, bir kısmı 28 Şubat sürecini destekler yönde tutum takındı. Aslında bu durum, devletin askeri güçlerle vesayeti sürdürme karşısında solun çaresiz kalmasından değil, büyük oranda sol içindeki ayrışmaları giderek derinleştiren ideolojik yarılmalardan kaynaklanıyordu.
Bu ayrışmaların başlıca kavşak noktaları, Kürt ve Ermeni meselesine yaklaşım, baskıcı (geleneksel) ve özgürlükçü laiklik konusundaki tercihler, yaşam tarzı eksenli muhalefet tarzı ve modernleşmeci anlayışla hareket ederek militarist güçlere biçilen 'ilerici' roller olarak dikkati çekmekteydi. Burada sayılan her bir kavşak noktasında sol içinde önemli tartışmalar yaşandı ve bu tartışmaların önemli bir kısmı da ayrışmalar ile sonuçlandı.
28 Şubat döneminde, Ufuk Uras'ın Genel Başkanı olduğu Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) farklı bir tutum alarak ''Ne Refah Yol. Ne Hazır Ol'' dedi ve Sultanahmet Mitingini düzenledi.
Solda özgürlükçü yaklaşımı temel alan bu hareket, bir yanıyla mevcut iktidarın gerici yapısını teşhir etmeye çalışırken, öte yandan militarist vesayetçi sisteme karşı da net bir tutum alıyor ve her türlü demokrasi dışı müdahaleyi kesin ve net bir biçimde reddediyordu.
O dönemin ÖDP'si, darbeye karşı tutumunu pratik olarak da ortaya koymuş, bu mitinge Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Genel Başkanı Murat Bozlak da konuşmacı olarak katılmıştı. Aynı mitingde KESK Genel Başkanı Siyami Erdem de bir konuşma yapmıştı.
Mitingin ana sloganları "Çeteler halka hesap verecek", "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Savaşa Hayır! Barış hemen şimdi", "Özgürlük barış demokrasi", "Ne şeriat ne darbe! Çözüm Demokraside" olarak belirlenmişti.
Dönemin KESK Genel Başkanı Erdem'in, bu eksende ortaya konulan kitlesel bir eylemde kurumsal temsiliyet esası ile yer alması ve konuşma yapması, o dönemde KESK'in sürece nasıl yaklaştığının da göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
Bu şekilde bakıldığında solun bir kısmı ile kendilerini solda konumlandıran bazı emek örgütlerinin kötü bir sınav verdiği 28 Şubat sürecinde KESK'in, hem cesur hem de doğru bir tutumla kendi yerini belirlemiş olduğu ortaya çıkıyor.
KESK 28 Şubat'ın Hedeflerinden Biri Oldu
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Rıdvan Budak 28 Şubat sürecinde, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK- İŞ), TESK, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve Türk Sanayici ve İşadamları Birliği (TÜSİAD) ile birlikte Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarına destek açıklaması yaptı.
Böylece işveren örgütleriyle birlikte 'Sol' bir sendika da (DİSK) bu kervana katılmış oldu.
Ancak, ÖDP'nin 28 Şubat karşıtı tutumu, KESK başta olmak üzere Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ni (TMMOB) de olumlu yönde etkiledi.
KESK, 28 Şubat'a destek vermek bir yana, TTB ve TMMOB ile birlikte 28 Şubat ile bir kez daha ortaya çıkmış olan askeri vesayete karşı çıktı.
KESK, 28 Şubat'çıların destekçisi değil, her zaman hedefi oldu. Çünkü kurulduğu günden bu yana bütün varlığını mevcut rejimle mücadele içinde şekillendirmiş olan KESK, emek hareketinin en önemli dayanaklarından birinin, demokrasi ve eşitlik mücadelesi olacağı bilinciyle hareket ediyor. Böyle bir kolektif bilince sahip bulunan KESK'in tarihi, aynı zamanda baskıcı rejimle mücadelenin de tarihi olarak değerlendirilmelidir.
KESK'in devraldığı geleneğe büyük acılar yaşatan 12 Mart ve 12 Eylül, KESK için neyi ifade ediyorsa 27 Mayıs da, 28 Şubat da, 27 Nisan da, yani diğer bütün müdahaleler de aynı şeyi ifade ediyor.
Bir emek örgütü olarak KESK, 28 Şubat döneminde de bugün de homojen bir yapıya sahip olmadı. KESK'in asıl zenginliği de bu farklılıkları bir yapı içinde bir arada tutabilme yeteneğidir. Ancak bu farklılıklar, zaman zaman sol içindeki önemli ideolojik ayrışmaların temelini oluşturacak niteliğe de dönüşebiliyor. 28 Şubat sürecinde de gündemde olan Kürt meselesinin çözümü, Ermeni meselesine yaklaşım ve baskıcı (geleneksel) laiklik ile özgürlükçü laiklik arasındaki farklılıklar, sol içinde bugün de devam etmekte olan tartışmaların başlıkları olarak dikkati çekti, çekiyor.
Ancak bu tartışmaların yürütüldüğü askeri müdahale dönemlere bile KESK yapısal ve kurumsal olarak askeri müdahalelerin yanında yer almadı, bu müdahalelerin hedeflerinden biri olarak büyük zararlar gördü.
Bu nedenle kimsenin KESK'e haksızlık etmemesi gerekiyor.
Darbeciler KESK'e de Müdahale Etti
Kamu çalışanlarının örgütlenmeye başladığı 1990'lı yıllarda, Kürtlerin demokratik zeminlerde kendilerini ifade edebildikleri en önemli yer kamuda kurulan sendikalardı. Daha sonra bu sendikalar bir araya gelerek KESK'i oluşturdu.
KESK, kurulduğu günden beri savaşa hayır diyen, ayrımcılığa karşı çıkan, barışı savunan, halkların kardeşliğini esas alan örgüt olarak bütün ezilenlerin kendilerini ifade edebilecekleri bir yapı olarak dikkati çekti.
KESK'e bağlı Eiğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Eğitim Sen tüzüğünde anadilinde eğitim hakkını savunduğunu ifade ettiği için kapatılma noktasına getirildi.
1990'lı yıllarda, yani KESK kurulmadan önceki Eğit-Sen döneminde, sendikanın tüzüğünde anadilinde eğitim hakkını savunduğu yazılı olmasına rağmen, o dönemde sendikanın kapatılmasına yönelik her hangi bir işlem yapılmadı.
Oysa 28 Şubat sürecinden sonra, KESK'e yönelik operasyonlar hızlandırıldı ve KESK etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. Bu durumun nedeni Kürtlerin haklı taleplerinin KESK tarafından da savunulmasıdır.
Genelkurmay Başkanlığı -dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök- , Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 28 Şubat'a karşı tutum alamadığı dönemde (2004) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına resmi bir yazı göndererek Eğitim Sen'in tüzüğünde yer alan anadilinde eğitim ile ilgili bölümün çıkartılması gerektiğini ifade etti. Dönemin Bakanı Murat Başesgioğlu da bu başvuruyu Ankara Valiliği'ne sevk ederek Eğitim Sen hakkında kapatılma davası açılmasını sağladı.
28 Şubat süreciyle birlikte ordunun hükümete nasıl müdahale ettiğinin en önemli kanıtı, Genelkurmay'ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na yazdığı yazı ve bunun sonucunda Eğitim Sen hakkında açılan kapatılma davasıdır.
Bu yazı dava dosyalarında mevcuttur. Şimdilerde yüksek sesle 28 Şubat'a karşı çıktıklarını söyleyenler o dönemde Bakanlık olarak bu müdahaleye uygun hareket etmişler ve Genel Kurmay'dan gelen talimatın gereği olarak Eğitim Sen'in kapatılması yönünde girişimde bulunurlarken bir an bile tereddüt etmemişlerdir.
İşte bu yüzden KESK, 28 Şubat'ın mağdurlarından biridir. Üzerinden yedi yıl geçtikten sonra da demeyin; 2002'de görevini Özkök'e dvreden Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat bin yıl sürecek" dediğini hatırlayın. Ayrıca da Genelkurmay'ın bir sendikanın tüzüğüne müdahalesi ve de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Genelkurmay yazısı uyarınca harekete geçmesi o kadar mı sıradandır?
KESK'teki Farklı Seslere Rağmen
Elbette KESK içinde 28 Şubat'ı destekleyen ve o dönemde susarak pasif ve onaylayıcı bir tutum alan kişi ve yapılar da vardı. Bunların bir kısmı daha sonraki yıllarda Eğitim Sen'den ayrılarak başka bir sendika kurdular.
28 Şubat, öncelikli olarak İslamcıları ve Kürtleri hedef aldığı için, solun Kemalizm'den etkilenen önemli bir kısmı, militarizmi İslamcılara ve Kürt hareketine tercih etmekteydi. Şeriata karşı güvenceyi orduda gören bu yaklaşım, 28 Şubatta da kafaları karıştırdı.
KESK'in Kürt meselesindeki tutumu, sınıflara bakış açısı, kimlik sorununa yaklaşımı, örgüt içinde ve dışında her zaman tartışmalara (hatta ayrışmalara) yol açtı. KESK üyeleri içerisinde şovenizmden etkilenen kesimler hep var oldu. Bu konu nedeniyle KESK Genel Kurullarında gerilimler de yaşandı.
Bütün bunlara rağmen KESK, 28 Şubat'a destek vermedi. KESK, darbecilerin karşısında yer almıştır. O dönemde yapılan 'Ne Refah Yol, Ne Hazır Ol' mitinginin katılımcısı olmuş ve hatta örgütlenmesinde rol aldı.
KESK, bütün darbelere ve müdahalelere karşı çıktığı gibi, 28 Şubat müdahalesine karşı da tutum aldı. Ergenekon örgütlenmesini 28 Şubat'tan ayrı düşünmedi ve Ergenekonculara karşı da açık bir şekilde tutum aldı.
KESK'in Arşivleri Yalan Söylemez
KESK, emek mücadelesiyle demokrasi mücadelesini birbirinden ayıran bir örgüt değildir.
KESK, Demokrasi mücadelesinin yapılmadığı bir ortamda emekçilerin hak alma mücadelesinin de yapılamayacağı düşüncesiyle hareket eder.
Gerçek demokrasiyi savunanlar asla demokrasi dışı güçlerin yanında yer alamazlar.
KESK'in direngenliği, tarihinden ve bu mücadele tarihinde KESK'in oluşturduğu ilkelerinden kaynaklanıyor. KESK'in yönetiminde yer alan kişi ve siyasal yaklaşımlar değişebilir, ancak KESK'in ilkelerini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez!
KESK bırakın 28 Şubat'çıları desteklemeyi, bu davaya müdahil olması gereken örgütlerin başında yer alıyor.
KESK o dönemde DİSK'in 28 Şubat'a destek imzası atmasını da hep eleştiri konusu olarak gördü.
KESK'in arşivleri yalan söylemez! (SE/BA)
* Sami Evren, 2. ve 4. Dönem KESK Genel Başkanı