Kulakları sağır, gözleri görmez politikacıların, çok hoşuna gitmeyen bu iki kelime, bu ülke toprakları üzerinde yıllardır dalga dalga yayıldı, tiz bir çığlık olarak… Duyanlar ses verdiler, çırpındılar, acılara ortak oldular, gözyaşlarını tutamadılar gizliden gizliye, ama başlarını eğmediler ve birlikte haykırdılar… yıllar geçti, bu çığlıkları atanlar bir araya geldi, onlar oldular, yüzler oldular, binler oldular, milyonlara vardılar; ülkenin bir ucundaki ses, diğer ucu ile buluştu.
Art arda geçen haberlere bakıyorum.
DSİ, başka çözüm bulamamış gibi, toplu mezarların üzerine, istinat duvarı yapacakmış. (DİHA, 5 Temmuz) Yaşanan insanlık suçunu örtmek anlamına gelen bu davranış biçimi, kimin ya da kimlerin siyasal hesaplarına hizmet edecektir? Bu ne korkunç bir düşmanlıktır? Yaşam hakkı ihlallerini, görmezden gelmek, yeni ihlallerin olabileceğinin işareti değil midir?
Bir diğer haber: 1993 yılında köyleri yakılan, günlerce işkence gören, ardından yakılarak toplu mezara gömülen 11 kişinin yıllar sonra bulunan kemikleri, ailelerine hala verilmemiş. Aileler, “kemiklerini” istiyor!.. Neden? Soruşturma için bu kadar yıl bekletilmesinin izahı var mı? Hangi hukuk, hangi adalet duygusu ile bağdaşır bir tavırdır bu?
Yukarıdaki haberler, “Fırat’ın ötesine” ait. Yıllardır; dünyanın bilinen gözde merkezlerinden biri olan Galatasaray meydanında her cumartesi günü saat 12:00 de oturan ve kayıplarını arayan kayıp aileleri de “Kemiklerimizi verin…” diye yetkililere sesleniyor! Bu çığlıklar da bu yakaya ait ama, yetkililer bu sesleri de duymuyor!.. Galatasaray’da yerdeki karıncanın hareketini izleyen yönetenler, orada toplanan Cumartesi annelerini görmüyor, seslerini duymuyor!
“Fırat’ın ötesi” ve bu yaka, aynı sesi veriyor. Yakınlarını elinden alan “devlet”e aynı ses ile sesleniyorlar! Elleriyle teslim ettikleri evlatlarının ya da ellerinden alınan yakınlarının, bir mezar yerleri olsun istiyorlar, ziyaret etmek için, dertleşmek için, bir tas su dökmek, bir karanfil bırakmak ya da dua etmek için!
Hemen her gün televizyon ekranlarında ya da gazete sayfalarında demokrasi ve insan hakları nutukları atan muhalefet ya da iktidar partisine mensup politikacılar, ülkenin ne kadar geliştiği konusunda övünen iktidar partisinin temsilcileri; bu insanlık dramını görmezden gelmeniz, sizin ne yapmak istediğiniz ya da ne yapmak istemediğinizi ortaya koymaktadır. Yaşam hakkının ihlalini meşru gösterebilecek davranışların savunulacak yanı yoktur.
Bu toprakların hemen her karışında bir annenin gözyaşı, bir annenin çığlığı vardır. “Fırat’ın ötesi”nde ya da Fırat’ın berisinde, işlenen suçların örtbas edilmesi, yeni suçların işlenmesine kapının aralanması anlamına gelecektir.
Barış sürecine dair bu ülke insanının bir umudu doğdu. Artık gençlerinin tabutunu taşımak istemeyen milyonların bu umudunu yeşertecek adımlar yerine, politik hesaplar uğruna meydanlarda ve televizyon ekranlarında, bu umudu boşa çıkaracak, riske edecek, kahramanlık nutukları atmak, bu coğrafyanın taşıyamayacağı politikalardır!
“Fırat’ın ötesi”nde ve Fırat’ın bu yakasında, barış ve demokrasi için meydanları dolduran milyonlar, artık “kemiklerimizi verin” feryatlarının bir daha duyulmayacağı, yaşam hakkının ihlal edilemeyeceği, ihlal edenlerin hesabını verecekleri bir demokratik dönüşüme doğru yol almaktadır.
İktidar, toplu mezar yerlerinin üzerine “istinat duvarı” öreceğine, mezar yerlerini koruyarak, suçluların yakasına yapışmalıdır; iktidar edenler, “kemiklerimizi verin” sesine kulaklarını tıkayacaklarına, bu sese cevap vermelidir. Cevap vermek, hak ve adaletin yerini bulmasının önündeki engelleri kaldırmak ile mümkündür. (AC/AS)