10 Ekim 2015 saat 10.04’te Ankara Tren Garı önünde meydana gelen bombalı saldırılar sonrasında barış istemek için toplananlardan 95 kişiyi kaybettik. 48 kişi yoğun bakımda, 246 kişinin tedavisi hastanelerde sürüyor. Bu yazı yazıldığı sırada, ölülerimizin ve yaralılarımızın sayısını resmi ağızlar böyle açıkladı.
Yine katiller kazandı! Biz insanlarımızı kaybettik.
Ölülerimizden geriye kalan hayatlarımızı utanç içinde sürdüreceğiz. Kim ne derse desin katillere karşı nefret duygularımızdan geriye kalan izler geleceğimize damgasını vuracak…
Yeniden ve her gün ölülerimizi sayarak yaşamayı bizlere reva görenlerin sonsuz ihtirasları ve açıklamalarıdır, politik laflarıdır bizleri kahreden…
Çünkü aynı şeyleri söylüyorlar; “Saldırıyı gerçekleştiren odakların tespiti ve bir an önce adalet önüne sevk edilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.”
Çalışın, çalışın… Failleri bulamayacaksınız! Failler dediklerinizi adalet önüne çıkarsanız bile katliamı tezgâhlayan asıl katilleri bulamayacaksınız!
Bizleri kandırmayın! Katiller daha kaç kişinin öldürüleceğini biliyorlardır!
Ankara tren garı önünde bıraktığımız ölülerimizi geri veremezsiniz artık. Onlar kanlı Cumartesi sonrasında evlerine dönmediler. Bizler onları Ankara tren garı önünde bıraktık, kanlar içinde, parçalanmış…
Her şey gözümüzün önünde güneşin ışıkları altında oldu. Gece telgrafla gelen haberin şairi Nazım Hikmet’in dediği gibi bizim haber de dört heceden ibaretti; “vefat etti”.
Ölülerimiz ve yaralılarımız üzerinden politika yapmayın. Saygı ve yas zamanıdır. Politikalarınızı alın başınıza çalın! Biraz onurlu olun, istifa edin ve gidin gidebildiğiniz yere kadar.
Bu katliamdan kim sorumlu sorusunu sizler sormayın! Hesabı biz soralım. Birazcık onurunuz kaldıysa sorumluların hepsini ama hepsini yargı önüne çıkarın. Diyorsunuz ya; biz sorumlu sayılmayız! Seçim için kurulmuş olan “geçici hükümet” sorumludur demeye getiriyorsanız eğer… Ölülerimiz üzerinden yaşam hakkını, terörle mücadeleyi, hükümet kurmayı, hükümet kurulmuş olsaydı olmazdı laflarını konuşacaksanız eğer… Bizden, bizim acımızdan, yaslarımızdan, cenazelerimizden, yaralılarımızdan, umutlarımızdan ve bizim öfkemizden uzak durun…
Bombalara terk edilmiş ise hayatlarımız, patlayıcıların önüne atılmışsak teker teker ve birisi bile bu yüzden yaşamıyorsa eğer; ben sorumluyum demektir.
Her şey benim gözlerimin önünde oldu çünkü! Akan kanı ben durdurmalıyım.
Barış istemeliyim. Bir gün benden hesap soracak birisi çıkar ve derse ki; her şey senin gözünün önünde olmuş, bunca insan ölmüş, peki sen ne yaptın?
Aklımla, yüreğimle, inandırıcı yanıt verebilmeliyim. Çünkü bu topraklar üzerinde yaşayanların yaşam hakkından ve ölenlerden ve öldürülenlerden ben sorumluyum. Yaşamalıyım, yaşatmalıyım, herkes için hukuki güvenliği sağlamalıyım. Barış istemeliyim… Bu ülkenin insanlarına borçluyum. Bu topraklar üzerinde yaşıyorum ve bu yaşamı hak etmeliyim.
Peki ya sizler, sorumsuz musunuz ki; sorumluluğu üstenmiyorsunuz…
Ankara garı önünde kuruyan kanlardan kim sorumlu?
Alçaklar bir kere daha kazandı, biz insanlarımızı kaybettik! Hiçbir yazı ve hiçbir söz ölenleri geri getirmeyecek!
Ölülerimizi saymadan yaşayabileceğimiz bir yaşamdır hepimizin hakkı olan!
Hakkımızı seçmek insan olmanın onurudur.
Ankara tren garı önünde bıraktığımız ve kaybettiğimiz insanlarımız için tutacağımız yaslarımızdır onların onurunu koruyan ve onlar çoktular ve biz daha çok olacağız katillere karşı… (Fİ/EKN)
* Fotoğraf: Volkan Furuncu / AA