Karneden başlayıp eğitime oradan da kaçınılmaz biçimde iktidara giderek, eşyanın tabiatı gereği olsa gerek önce merkeze eğitimi alarak, birkaç kavramın sözlük ve etimolojik anlamlarına bakalım.
Latince quaterni Fransızcaya carnet diye geçer, oradan da Osmanlıcaya günümüzdeki haliyle “karne” olarak geçen kelimenin iki anlamı var. Birincisi, dört, dörtlü; ikincisi bir kağıdın ikiye katlanması. İngilizce report ya da school card diye geçiyor. İngilizcedeki report ise Latince re-portare fiilinden türetilmiş, geri taşımak anlamına gelen bir kelime.
Eğitim, Türkçe egid’den gelir ve bükmek anlamını da taşır. Terbiye, Arapça tarbiya’dan gelir; birinci anlamı, büyütme, yetiştirme ve eğitme; ikinci anlamıysa suda yumuşatma. Eğitimin İngilizcesi, ıslah etmek, yetiştirmek, büyütmek anlamlarına gelen Latince educare fiilinden gelir.
Etimolojik hatırlatmaların ardından eğitimin, farklı kültürlerce eğip bükmek olarak anlaşıldığını görüyoruz. Buradan hareketle eğitimin ezen-ezilen, ast-üst, buyuran-buyurulan, etkin-edilgen, güçlü-zayıf, siz-sen söylemlerine içkin olduğu ileri sürülebilir. Özünde eşitsizlik ilkesi üzerine kurulu bu ilişki, asimetrik güç dengesi nedeniyle şüphesiz eğitime tabi tutulanı mağdurlaştırma, yer yer istismara uğrama tehlikesi ile karşı karşıya bırakır. Hiç şüphesiz ilişkideki egemen, süreci kendi meşrebince yürütür ve yaptığı her şeyi kurumsal yapıları, dini, hatta bilim, felsefe ve sanatı da kullanarak rasyonalize eder. İktidar, farklı birimlerin koalisyonuysa, koalisyon güçleri eğitim söz konusu olduğunda aralarında işbölümü yaparak, ezme, eğip bükme işini yüklenir.
Ne kadar eğip büktüklerini de report ederler ya da belgelerler. Karne, öğrencinin, yani tanımlı mekânsallık içinde özneleştirilerek kişilik kazan(dırıl)an bireyin, iktidarca ölçülmesidir. Karne, ölçü birimi üzerinden de değer biçer. İnsan, dijital bir varlığa dönüş(türül)ür. Böylece yaşam, nicel değerlere tahvil edilir. Öğrencinin karnesinden dürüst, paylaşımcı, yardımsever, kendiyle barışık, mutlu… olup olmadığını göremeyiz.
Nedense terbiye, eğitim, education kelimelerini düşününce hiyerarşi kavramı kendiliğinden çıkarıyor başını ve “eğitimin kendisi bir iktidar!” diyor. Bu durumda ne yapacağız?
Eğitim -burada endüstri devrimiyle oluşmaya başlayan, ulus devletlerle şimdiki biçimini kazanan kurum- bütün iddiasına rağmen, dilediği gibi insan yetiştirememekte; çünkü insanın bir özünün olmadığını, dilediği gibi biçimlendirebileceği iddiasındadır; oysa davranışçı kuram, insan ve davranışlarının yalnızca bir yönünü açıklayabilir; insansa karmaşık bir varlık olarak asla tek bir kuramsal çerçeve içine sığdırılamaz. Bütün güçlü yapılarına rağmen dinlerin ve ideolojik yapılanmaların içinde doğmuş büyümüş ve rejim karşıtı insanların varlığı bunun en somut göstergesidir.
Eğitim(i) veren, ilişkinin normlarını da belirler. İktidar, kendini norm belirleyici, norm koyucu, normların uygulayıcısı, denetçisi olarak gösterir ya da bu süreçlerde görünen gücün kendisi iktidardır. İlişki, ortak akıl üretmenin koşulunu taşımaz. Akıl, ortak değildir, çünkü olamayacağı, bir bebek ya da çocuğun iradesinden ahlaksal ve hukuksal anlamda söz edilemeyeceği iddia edilir; o nedenle eğitim veren ya da eğen büken, ilişkinin biçimini ve içeriğini belirler; sıklıkla da hedef özneye “rağmen” yapar bunu. Hatta “o”nun iyiliği için. ‘İyi niyet’ taşıyarak. Kimi zaman kutsal bir vazife icra edilerek. Ama “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir” sözü de bize göstermektedir ki kişinin benliğini ezen her türden eğitim tasarrufu, hayatı daraltıcı sonuçlar doğurur.
Karne gününde eğitim eleştirisi yapmak değil(di) niyetim, tekrar ana caddeye yani konuya dönelim. Karnenin, öğrencilerin ağırlıklı olarak akademik aynaları olduğu iddia edilir; oysa iktidarca belirlenmiş kategorilerde, iktidarca belirlenen içeriklerin, iktidarca belirlenen yöntemlerle yine iktidarca ehliyet verilen eğitimcilerce verilen eğitimlerin ölçülmesidir neticede. Kaldı ki müfredatın ya da eğitim içeriklerinin çoklu zekâ kuramına ne denli uygun olduğu tartışmalıdır.
Biçim ve içerik anlamında özellikle modernizmle birlikte şekillenen eğitimin militer yapısını kırmak adına önce eş zamanlı biçim ve içerik kalıplarının parçalanması için uğraş vermek gerektiği kanaatindeyim. ‘Demokrasi’ komedisinin oya sıkıştırılmasını reddetmenin yollarından biri oy kullanmamadır. Bağlamımız özelinde görece radikal anlamda okula gitmeme eylemi. Bütün öğrencileri, kendilerinin ölçüp biçildiği ve kişiliklerine, toplumsallıklarına dair hiçbir anlamsal içerik taşımayan karneleri/ni almamaya çağırıyorum; alsalar bile makasla kesip konfeti yaparak okulların idari giriş de denen protokol girişlerine atmalarını.
Yetişkinler için kısa bir not
Çocuk sahibi ya da çocukların çeşitli ihtiyaçlarından sorumlu olmak, çocuğun velayetini elinde bulundurmak, onun bedeni ve ruhu üzerinde tasarruf sahibi olma hakkı vermez. Karne hediyesi, ders başarısı üzerinden öğrenciyi algılamak, çocuğun ve/ya gencin koşullu ilişki geliştirilmesine neden olur. Oysa sevgi, koşulsuz olduğunda anlamlıdır ya da sevgidir. Koşula bağlı olana kavramsal anlamda sevgi denmez. Motivasyon için tehditvari yaklaşımlar, ceza vb. pratikler, 20. yy. ile birlikte tarihe karıştı çünkü artık, iktidarın her türünü reddedici bilince sahip bir insan türü oluşmakta. Yaklaşım, olguyla ya da gerçeklikle, yani yaşananlarla örtüştüğü ölçüde problem çözme kabiliyetini koruyabilir. Özneleşme yolundaki insanın hayattaki varlığı biraz da buna bağlı olsa gerek.
Bu kısa eylemcil yazılamayı Türkçe yazılmış bir haiku ile bitirelim…
eğitim
taştım
ıslah
d
a
edilmiştim
nasıl
oldu
?
(MVB/AÖ)