Kanadalı Psikanalist Willy Apollon, delilik (psikozlar) hakkındaki bir konuşmasında şöyle demişti:
"Uzun ve yorucu bir iş gününden sonra evinize dönüyorsunuz. Arabanızı park ettiniz. Yorgun adımlarla eve doğru ilerlediniz. Kapıyı usulca açtınız. Işıkları yaktığınızda, karşınızda kendinizi görseniz ne düşünür ve ne hissederdiniz?"
Kanada orta sınıfının göçmenler karşısında hissettiği ikirciklikten ilhamını alan bu hayal gücünün banalliğini bir kenara bırakırsak, Türkiye’de yaşadığımız kimi tekinsizlikleri bundan daha iyi ifade edecek bir düşünce gelmiyor aklıma.
Yüzyıl önce şekillenmiş siyasal öznellikler arasındaki sert ve kırıcı karşılaşmalar, aslında izah edilemeyen, belki hiç üzerinde durulmayan, hatta gözden kaçan bir "ayrıntıdan" aldığı ruhsal etki sayesinde, hiçbirimizin kayıtsız kalamayacağı bir gösteri tadı vererek cereyan ediyor:
Yapılan her gece yarısı baskınında açılan kapının ardında, ya da yüksek yargı kapısında soluğu alan savcının kabarık ithamlarının kapağının ardında, kendimizi görüyoruz. Bu deliliğe tahammül etmemizi sağlayan şey ise aklın süflileşip bize en galiz oyunlarını oynamağa başladığı zamanlarda işittiğimiz gaipten sesler:
"Birileri milletimizin ilerlemesini, göklere çıkmasını, daha çok laik olmasını istemiyor." Ya da "birileri ülkemizin güven ve istikrarına, barış ve huzuruna kastediyor". Tıpkı Willy Apollon’un yukarıdaki mizansenin devamında bize aktardığı gibi: Kendisini bir başkasıymış gibi algılayan hastanın içerisine düştüğü abukluk, kısa zamanda çılgınlığa dönüşüp, gaipten sesler ve halüsinasyonlarla kendini sağaltma yoluna gider.
Derinlerde bir yerde, ne kadar kazarsak kazalım asla ulaşamayacağımız bir canavar fikri, ya da her fırsatta tanrı edasıyla tepemize çöreklenip bizleri kukla gibi yöneten gizli el düşüncesi, giderek işte böyle itibar kazanıyor. Eğer bir gizli el arayacaksak, yüzyıldan fazla zamandan beri salgın bir hastalık gibi ruhlarda yayılan, kafaları ifsat eden o sahte rabıtaya, milliyetçiliğe bakmamız yeter.
Ergenekon’un arkasında daha büyük bir Ergenekon, ya da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) arkasında daha büyük bir AKP olduğunu düşünenleredir sözüm. Geceyarısı operasyonlarıyla hücrelere tıkıştırılanlarla, kabarık iddianame klasörlerine tıkıştırılanların aynı hastalıktan mustarip olduklarını görmemiz gerek.
Karnaval tadı alarak seyrettikleri bu kavgadan özgürlük çıkacağını bekleyenler ise heveslenmesinler. Karnavallar değil mi ki bu salgın hastalığı, milliyetçiliği doğurdu. Klasörlerde adı geçmeyenlere, kapısı çalınmayanlara, yani bizlere bu kavgadan düşecek şey, ne yazık ki özgürlük değil, daha çok kölelik olacak. (CT/GG)