Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Fetullahçı Terör Örgütü/FETÖ” ile ilişkilerinin açıklamasını “kandırıldık” söylemi üzerine kuruyor. 15 Temmuz darbe girişimi, bir kez daha Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının geçmişte Gülen Cemaati ile ilişkisinin açıklanmasını ivedi hale getirdiği için kandırıldık retoriği arttı.
2002 yılından, tarihe 17-25 Aralık dosyaları olarak geçen 2013 dönemine kadar, 11 yıllık bir iktidar ortaklığı var. Bu bir şirket ortaklığı değil ki, süreç içinde A, B’ye ‘kazık’ atsın. Sonra da B desin ki, A ’ya güvenmiştim ama beni kandırmış! Haydi, bu iktidar ortaklığının bir iki sene sonrasında bir ayrılma olsa, kandırıldım denilmesinin bir ölçüde anlaşılır bir yanı olabilir diyelim. Ancak ortada koskoca bir 11 yıl var!
Bu bir iktidar ortaklığıdır, öyle şahsi veya tüzel ortaklıklara benzemez! Asker-sivil bürokraside, kamu ihalelerinde, bakanlıklarda, belediyelerin arazi, imar ihale işlerinde, eğitim camiasında velhasıl ülkeyi yönetmekte bir ortaklık. İşte böylesine siyasi ve iktisadi giriftliğe sahip ortaklığın kanıtı, 17-25 Aralık sonrasında Erdoğan’ın “Ne istediler de vermedik” cümlesidir. Bu cümle bir öfkenin ve ihanete uğramanın ifşasıdır!
Ne mi istediler?
İktidarı istediler!
Gülen Cemaati’nin neredeyse 50 yıldır devleti ele geçirmeyi hedefleyen faaliyeti, AKP iktidarıyla birlikte daha bir güçlendi. Öyle ki bu faaliyetin ekonomik ve asker-sivil bürokrasideki boyutları, Cemaatte iktidarı alabileceği kanaatini oluşturdu. Elbette bu ilişkilerin bir de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) boyutu var. 1960’ların başında Komünizme Karşı Mücadele Derneklerinin ikinci şubesini Erzurum’da kuran gezici vaiz Fettullah Gülen’i, ABD’nin uluslararası projelerinden ve CIA’dan bağımsız düşünmek mümkün değil.
ABD’yi Fettullah Gülen’i destek ile eleştirenlere soralım: ABD’nin en büyük desteği Türkiye Cumhuriyeti devletine değil midir! “Üst akıl, üst akıl” diye tahliller yaparak AKP’ye destek olanlar, üst akıldan kastınız ABD olduğuna göre, haydi koparın ya da sınırlayın ABD ile ilişkileri! Mesela işe İncirlik’ten başlayın! Darbe Girişimi’ne karıştığı için “Akıncı üssünü kapatacağız” diyen Başbakan Yıldırım’a hatırlatalım; tam sırası işte, İncirlik’te darbeye karıştı, kapatın gitsin!
Türkiye’de iktidar gücü aklın, sağduyunun önünde, onu boğduğu için rastgele konuşup duruyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gülen Cemaati ile ilişkisini kimi zaman kollayan, kimi zaman da onu sıkıştıran, kovuşturan pozisyonlarda yürüttü. Devletler böyledir; kimi örgütleri, cemaatleri ve güç odaklarını işlerine geldiği biçimde kullanırlar. Ancak bu ilişki sürekli tek yanlı işlemez, kimi zaman kullanılanlarda kullananları kullanırlar! Yani devletten nemalanırlar, ekonomik güç edinirler, bürokrasiye yerleşirler ve hatta devlet içi güç odağı noktasına kadar gelebilirler. Nitekim devletin kimi güç odaklarınca kullanılan FETÖ, devlet içindeki geliştirdiği ittifaklarla iktidar talep eder hale geldi.
Devlet, doğru olmamakla birlikte, el altında böylesi örgütler bulundurur. Ancak Cemaatin bu boyuta gelmesinin sosyolojik nedenlerinin yanında, ABD’nin uzun süreli ve istikrarlı desteğinin payı büyüktür. Kimi ülkelerde Cemaat okullarının açılması, şimdilerde gerilemiş olsa da, meşhur “Yeşil Kuşak” stratejisinin bir parçasıdır.
Devletin ve siyasetçilerin bir kesimi Cemaat’in tehlikelerinden söz ederken ve bürokrasideki tasfiyelerini isterken, AKP iktidarı bu uyarılar karşısında Cemaat’i yüksek perdeden savundu. 11 yıl boyunca başta Erdoğan olmak üzere hükümetten ve AKP yöneticilerinden Fettullah Gülen’in şahsına ve Cemaat’e yönelik olarak sunulan saygıların, övgülerin haddi hesabı yok. Yüzlerce kanıtın kayıtları ortada. Bunların dökümü sayfaları alır.
Özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonra Türk-İslam sentezci görüşün sofistike savunucusu Cemaatin bürokrasideki yükselmesinin önü açıldı. Bu, Faşist iktidarın işine geliyordu. Cemaatle ittifak, AKP’nin de işine geldi. Bugün “FETÖ” üzerine atılan Ergenekon davaları, KCK operasyonları altında belediye başkanları da dâhil tutuklamaları, Roboski katliamı, Rus uçağının düşürülmesi ve daha birçok operasyon, bizatihi Erdoğan tarafında açık ve kesin şekilde savunuldu.
Mesele iktidar meselesidir
Sonra…
Siyasal benzeşenler birbirine düştü!
Neden?
Mesele iktidar meselesiydi ve Cemaat, iktidarı talep etti!
Ancak bu çok genel bir cevap ve yeterince açıklayıcı değil. Çünkü AKP iktidarıyla Cemaat arasında hangi birlikteliklerin, hangi çatışmaların ve karşılıklı hangi taleplerin/iddiaların yaşandığını bilmiyoruz. Muhtemelen bunun büyük kısmını da bilemeyeceğiz.
(Bu çatışmanın nedenleri ve Temmuz darbe girişimi ayrı yazı konuları. Özellikle Temmuz darbe girişiminin açıklanmaya muhtaç çok yönleri var. Örneğin bu darbe “FETÖ” ile sınırlı değil ve özellikle MİT ve Genel Kurmay tarafından darbe ihbarının alındığı saat ile Erdoğan’ın öğrendiği saat arasındaki 4 saatlik süreçte neler yaşandı? Hangi birlikler hareketten geri durdu? Hele Erdoğan’ın darbe girişimini MİT’ten değil de, enişteden öğrenmesi vb.)
Ancak “kandırıldık” diyerek bütün bu olanları açıklamak ve geçmişi aşmak mümkün değil!
“Hizmet Hareketi”ne toz kondurmayanlar Hizmet’in hezimetiyle karşılaştılar!
Hizmet hareketi doğrusu devlete ve AKP iktidarına çok hizmet etti!
Ancak olanlar topluma/ülkeye oldu!
Ve “kandırıldık” demek, bu olanları ne açıklıyor ne de telafi ediyor!
“Kandırıldık” demek, Erdoğan ve AKP için “FETÖ” ile kurdukları ilişkileri mazur gösterecekse, geçmişte işlenen bütün suçlardan sıyrılmayı sağlayacaksa (ki, bu hukuken ve meşruten mümkün değil) ve bu durum Erdoğan ve AKP için bir haksa, şiddete bulaşmamış Cemaat üyeleri için de bir haktır!
Öyle ya, yarın mahkemede şiddete bulaşmamış bir Cemaat üyesi, “kandırıldım” derse ne olacak?
Hatta böyle bir örnek var: Cemaate destek sağladığı iddiasıyla tutuklanıp ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakılan iş adamı Halit Dumankaya, verdiği gazete ilanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben, "Hakkınızı helal edin, Biz de aldatıldık" dedi.
Şimdi ne olacak?
Erdoğan’ın kandırılmasını mazur kabul eden bir görüş, Dumankaya ve benzerlerinin kandırılmasını da ahlak, tutarlı kişilik ve adaletli olmanın gereği olarak mazur görmek zorundadır.
Erdoğan ve AKP, sürekli mağduru oynuyor.
Ne mağduriyeti?
Cemaatin defalarca sınav sorularını çalmak dâhil bilumum faaliyetlerini bilmediğini ve kandırıldığını söyleyen bir Erdoğan’ın ve AKP iktidarının neyine güveneceğiz? Bu nasıl bir ülke yönetmektir?
Erdoğan ve AKP Cemaat’le birlikte yürüdüler bu yollarda ve yol çatına geldiklerinde birbirine düştüler. Şikâyet etmeye hakları yok! Geçmişte olanlara ortaklıklarından ve Cemaati Temmuz darbe girişimini yapacak hale getirdiklerinden dolayı, asıl biz şikâyetçiyiz Erdoğan ve AKP iktidarından!
Bütün bu olanların siyaseten, hukuken analizine “kandırıldık” diye başlamak mümkün değil. Bu olanları iktidar mücadeleleri ve çıkarları açısından analiz etmek gerekir.
Mağdur değil, muktedirler!
Şikâyete hakları yok, asıl biz şikâyetçiyiz!
Not: Cemaati ancak AKP iktidarı tasfiye edebilirdi ki, bu hakkını da teslim edelim. (HŞ/HK)