Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın erkeklerce katlediliyor. Parlamentolar arası kadın temsilinde Türkiye Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) bıyıklı katkıları ile 91. sırada.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 raporuna göre Türkiye kadın erkek eşitliğinde 135 ülke arasında 123. sırada.
Çocuk gelinler olarak adlandırılan oysa apaçık pedofili vakalarının ise istatistiklerine bakmaya korkuyorum.
Bu tüm Türkiyeli yurttaşlara ve siyasetçilere utanç vermesi gereken rakamlara en anlamlı yanıt Türkiye’nin ve Gezi’nin tüm renklerini temsil edebilecek bir kadın cumhurbaşkanı adayı olacaktır.
Kadın bir cumhurbaşkanı adayının bizzat kendi varlığı bile Türkiye’de kurulu muhafazakar hegemonyada büyük bir gedik açacaktır.
Kadınları evlere hapsetmeye, sürekli toplum dışına itmeye çalışan siyasal İslam çizgisine karşı pek çok dengeyi özgürlükten, emekten, barıştan ve demokrasiden yana dönüştürecektir. Çok şükür ki Türkiye demokrasi mücadelesinin içinde bu görevi alabilecek onlarca kıymetli kadın var.
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı aklımıza gelen ilk isim.
Kendisi yaşamı ile Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün simgesi haline gelmiş çok değerli bir kadın akademisyen. Gençliğinden bugüne hep özgürlük mücadelesinin içinde yer almış, Türkiye toplumunun daha iyi şartlarda yaşaması için çabalamış yürekli bir insan.
Halkların kardeşliğine olan inancını sadece sözde bırakmamış, bir Türk olarak, Kürt halkı ile dayanışma gösterdiği için deli saçması iddialarla 2011 yılında, dokuz ay tutuklu yargılanmış, gençlerin ölmemesi ve barış için bedel ödemiş bir insan hakları savunucusu.
Başörtüsü yasağına da, kürtaj yasağına da aynı anda karşı çıkacak kadar aklı hür bir demokrat. Son olarak da Türkiye dış politikasında hata üstüne hata yaparken bölgeyi ve dünyayı çok iyi tanıyan bir uluslararası ilişkiler uzmanı.
Ama belki de, en önemlisi kadınların her alanda dışlandığı toplumuzda, her türlü kültürel, politik engele rağmen hiç yılmamış ve başarılı olmuş gençlere örnek bir kadın. Tüm Türkiye’nin farklı sebeplerle destekleyebileceği bir isim.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve umarım CHP’li yürekli sosyal demokrat vekillerin bir kadını Cumhurbaşkanı adayı olarak topluma önermesi Türkiye’de her gün ezilen, tacize uğrayan, dışlanan kadınlara ve kız çocuklarına büyük bir moral destek olacaktır.
Ayrıca bu tercih, erkek egemen siyaset dünyasında kadın varlığını daha görünür kılacak, Gezi ile Kürt illerini buluşturacak, siyasal İslam ve neoliberalizm geleneğinden gelen iki adaya oy vermek istemeyen milyonlara anlamlı bir alternatif sunacaktır. Kürt sorununda çözüm süreci Batı’dan Gezi ruhu ile alınan barış yanlısı oylarla çok daha güçlenecektir. Bu manada Gezi’yi temsil eden bir kadın aday demokrasi için pek çok imkan barındırıyor.
Soma’nın, Gezi’nin, Reyhanlı ve Roboski’nin acısını yüreğinde duyumsamış, kadın cinayetlerini ve işçi cinayetlerini ilk önceliği ve gündemi yapacak, 2 Temmuz’da Madımak'ın önünde olacak bir kadın aday Gezi’nin 2014 Türkiye’sine en değerli mirası olacaktır.
IŞİD ve El Nusra çeteleri Suriye ve Irak’ta katliamlar yaparken, antikapitalist Müslümanların, dindar Kürtlerin, Alevilerin, ateistlerin ve azınlıkların çevresinde kenetleneceği bir kadın cumhurbaşkanı aday tüm bölgeye de örnek olacaktır.
Şunu ısrarla hatırlamamız gerekiyor. Türkiye’de gücünü her gün daha da arttıran muhafazakar bir hegemonya ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki bu hegemonya sadece AKP eli ile değil CHP ve MHP’nin de önemli katkıları ile büyüyor.
Daha geçtiğimiz gün CNN Türk’te Zaman yazarı Ali Bulaç, kadınları aşağılayan sözler söylemekten imtina etmedi. İşin kötüsü artık bu ve benzeri aşağılamalarla sürekli karşılaşıyoruz.
Geçtiğimiz genel seçim döneminde yaşanan üniversite öğrencilerinin barınma tercihlerine dair tartışmayı hatırlayalım. CHP lideri Kılıçdaroğlu Samanyolu TV’de katıldığı bir programda kadın ve erkek öğrencilerin bir arada yaşamalarına karşı olduklarını belirtmisti. Yine aynı dönem MHP ve CHP’li adayların siyasal İslam’ın tüm dünyadaki en önemli temsilcilerinden Fethullah Gülen hareketine dair övgülerini ve oluşan fiili ittifakı da unutmayalım.
CHP aslında son derece tutarlı bir merkez sağ siyaseti izliyor. 2011 genel seçimlerinde Sinan Aygün, Mehmet Haberal, İlhan Kesici gibi Türkiye sağının önemli isimlerinin milletvekili seçilmesi, dillerden düşürülmeyen milliyetçi söylem, yerel seçimlerde Mansur Yavaş ve Mustafa Sarıgül gibi sosyal demokrasi ile hiçbir alakası olmayan isimlerin aday gösterilmesi ve son olarak Kılıçdaroğlu’nun seçim otobüsünden seçmenleri MHP’nin kurt işareti ile selamlaması.
Bu sağa kayış, CHP-MHP’nin Ekmeleddin İhsanoglu’nu, yine çok önemli bir siyasi İslam figürünü, Cumhurbaşkanı aday göstermesi ile taçlanmış oldu. Peki, ama siyasal İslam’ı temsil eden adaylara mahkum muyuz?
Türkiye geçtiğimiz sene dünya tarihine altın harflerle işlenen bir halk isyanı yaşadı: Gezi. Milyonlarca yurttaşımız sokaklarda devlet şiddetine maruz kalmalarına rağmen, Gezi Parkını vahşi kapitalizme ve AKP’nin inşaat furyasına teslim etmedi.
Farklı kimlikler, LBGTİ hareketi ve antikapitalist Müslümanlar, Aleviler ve ateistler, Kürt Özgürlük Hareketi ve sosyal demokratlar, feministler ve tüm taraftar grupları, gençler ve anneleri, sosyalistler ve daha nicesi orada birleşti. Gezi isyanı yaşandıktan sonra bu isyan yaşanmamış gibi davranmak, Cumhurbaşkanı belirleme sürecine halkı katmadan, kapalı kapılar ardında siyasal İslam geleneğinden bir adayı, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çıkarmak en hafif tabiri ile Gezi’yi destekleyen milyonlara haksızlık değil mi?
Recep Tayyip Erdoğan’a olan güçlü tepkiyi kullanarak Gülen’e yüzünü dönüp, Gezi’ye, demokrasi mücadelesine sırtını dönmek neden bu kadar kolay? Lakin, Gezi ile oluşan dayanışma ruhunun bu oyunu kolayca bozabileceği bir ortam var Türkiye’de.
Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye solundan pek çok siyasi parti, doğa hareketleri, kapitalist olmayan Müslümanlar, LBGTİ ve kadın hareketlerinin temsilcilerinin bir araya gelmesi ile oluşan HDP, CHP milletvekili, eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen’e Cumhurbaşkanlığı adaylığı önererek ezberleri bozan ve tüm demokrat kamuoyunu kapsayabilecek bir hamle yapmış oldu.
Rıza Bey adaylığı kabul etmemiş olsa da HDP’nin siyasi yönelimi oldukça yerindeydi. Kürt halkı son otuz yılda çok kıymetli yüzlerce siyasetçi yetiştirdi. Bir hukuk katli ile milletvekilliği elinden alınan ve yıllardır hapiste tutulan Hatip Dicle ve şu anda HDP’nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu siyasetin tartışmasız en kıymetli siyasetçilerinden ve muhtemel Cumhurbaşkanı adayları olarak isimleri geçiyor.
Özellikle Demirtaş’ın ne kadar başarılı bir siyasetçi olduğu ve çok farklı kesimlerin beğenisini topladığı tartışma götürmez. Öte yandan Türkiye solu, Kürt Özgürlük Hareketi ve Gezi’nin en önemli bileşeni kadınlarını asla unutmamak gerekiyor.
Siyasal İslam’ı, neoliberalizmi ve muhafazakarlığı temsil eden adaylara asla mahkum değiliz. Türkiye’de toplumu tüm renkleri ile temsil edebilecek bir kadın cumhurbaşkanı adayı ile toplumda büyük bir dönüşüm sağlayabiliriz.
Bu adayımız seçilir mi bilmiyorum, elimizden geleni yapmalıyız. Ancak karıncaya sormuşlar, nereye gidiyorsun? Hacca gidiyorum demiş. Bu hızla gidemezsin demişler, ulaşamasam da yolunda ölürüm diye yanıtlamış.
Bizim adayımız seçilemese dahi tüm Türkiye’nin taleplerini taşıyacak bir kadın adayın varlığı erkek egemen, muhafazakar kültürde ve dolayısı ile siyasette büyük bir kırılma yaratacaktır.
Dolayısıyla bir kadın adayı, Büşra Ersanlı hocamızı, günlerdir konuştuğumuz onlarca arkadaşımla cumhurbaşkanı adayımız olarak öneriyoruz.
Hem biliyoruz, yönetmek ve yaratmak kadınlığın fıtratında var. (EA/EKN)
* Dr. Emrah Altindiş, Harvard Tıp Okulu