Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), kendine güvenin kibri ve alaylı diliyle muhalefetin cumhurbaşkanlığı için aday bile bulamadığını, kendilerinin ise cumhurbaşkanı adayını 20 Haziran’a kadar açıklayacaklarını ilan etmişti. İktidarın kendi adayını açıklamasını beklerken, aday bulmakta güçlük çeken Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) muhalefeti, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladı. Sürpriz! AKP iktidarının, ortalığın tozu dumanı arasında çantada keklik gördüğü cumhurbaşkanlığı seçimi için çaldığı davul patladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye için bir dönüm noktasıdır!
İster AKP iktidarının adayı ve özellikle Tayyip Erdoğan, isterse muhalefetin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu kazansın, Türkiye siyaseti makas değiştirecektir.
Eğer Erdoğan aday olup kazanırsa, başkanlık sistemi kurulmaya çalışılacak ve büyük ihtimalle bu girişim, seçim sistemini düzenleme oyunlarıyla başarılacaktır. Başkanlık sisteminin demokrasi adına getirilerinden ve özellikle Kürt sorunun çözümüne yürütme alanında sunacağı iradi katkılarından söz edenlere sormak gerekir: Bugünkü mevcut antidemokratik anayasa, yasalar varken ve güçler ayrılığı temel ilkesi, yürütme tarafından ayaklar altına alınmışken böyle bir sistemin üzerine inşa edilmiş başkanlık sistemi çözüme katkılar mı sunar, yoksa ülkenin başına daha büyük sorunlar mı açar?
Böyle bir başkanlık sistemi, otoriterleşmede yeni ve etkili bir alanın açılması demektir ki, bu yol, diktatörlüğe teşne Tayyip Erdoğan’ı dikta koltuğuna oturtur. Daha bugün bile, Başbakan Erdoğan, örneğin IŞID’ın Musul’daki baskını üzerine yayınlardan şikâyetçi oluyor, yargı hemen yayın yasağı koyuyor. Bu ülkenin yargısı katilleri 10 yıl gibi cezalarla yargılarken, basın yayın-iletişim alanlarında insanları 50 yıl gibi cezalarla yargılıyorlar. Bunun gibi onlarca örnek var. Hani bir ara, Tansu Çiller tak deyince ben şak diye yaparım diyen “Tak şak paşa” vardı. Yürütmeyle yargı ilişkisinin bu minvalde olduğu bir sistemde bir de bunun başkanlık sistemi içerisinde yürütüldüğünü düşünün. Bu dünyada diktatör bulmak kolaydır da, onu sanat yoluyla tarihin çöplük kısmının paçavrası yapacak Charlie Chaplin bulmak zordur!
Türkiye, Erdoğan’ın iktidar hırsı ve AKP’nin iktidar nimetlerinden arsızca faydalanması uğruna tehlikeli mecralara sürükleniyor. Türkiye’de siyaset tıkanmıştır. Uluslararası kredisini tüketmiş ve özellikle iktidar hırsı uğruna Sünni İslamcılığa soyunarak radikal İslamcı örgütlere lojistik sağlayan bir iktidar, her an bizi Ortadoğu’nun bataklığına sürükleyebilir.
Eğer Ekmeleddin İhsanoğlu kazanırsa, AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğan’ın fütursuz, keyfi ve ülkeyi batağa sürükleyen siyasetine dur denilmiş, en azından fren konulmuş olur. Bu durum da, Türkiye için bir dönüm noktasıdır.
Seçimde Tercih
Aday için İhsanoğlu’nun adının açıklanması bir kısım ulusalcılarda ve bazı Alevi kuruluşlarında tepkiyle karşılandı. CHP içindeki ulusalcı kanat, adayın ulusalcı ve Atatürkçü olmadığından, bir kısım Aleviler de adayın Alevi veya Alevi dostu olmadığından hareket ediyor. Olabilir.
Mevcut siyasi manzaraya göre cumhurbaşkanlığı adayı tercihi için yapılacak her türlü ideolojik ve kimlik bazlı değerlendirme, kıymeti kendinden menkul değerden öte bir anlamı yoktur.
Ortada bir iktidar, onun freni patlamış kamyon misali giden ve cumhurbaşkanı olmak isteyen bir lideri var. Tam bu noktada doğru soru şudur: AKP iktidarının cumhurbaşkanı adayı olması neredeyse kesin olan Tayyip Erdoğan’ı geçecek, en azından onu zorlayacak aday nasıl biri olmalıdır?
Ulusalcı mı, milliyetçi mi, Kürt mü, Alevi mi, Kemalist mi, demokrat mı, solcu mu, sosyalist mi, çevreci mi, eski tüfek siyasetçiler mi; kim?
Eğer amaç Tayyip Erdoğan’ın veya AKP’nin adayının kazanmaması ise, meseleye bu siyasi ve kimlik tasniflerinden bakılmaz.
Bu kesimlerin en popüler, en karizmatik kimleri varsa, onların hiçbirinin Başbakan Erdoğan karşısında şansı yoktur!
CHP ve MHP’nin adayı İhsanoğlu’nu her kesim kendi meşrebince eleştirebilir vs. Ancak elma ile armut karıştırılmamalı ve siyasi hayatın dayattığı sorunlar karşısında sorun çözücü tavırlar geliştirilmeli. Bu bakımdan İhsanoğlu, muhalefeti asgari müştereklerde buluşturacak ve karşı tarafın oyununu bozacak niteliğe sahip biri.
Türkiye’nin siyasal gidişi makas değiştirmek zorundadır.
Bu makas değişimi doğrudan bir demokrasi rayına tekabül etmeyecektir. Yani Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanı olması, ülkenin demokratikleşmesi anlamına gelmese de, en azından diktalaşmasının önünü kesecektir. Ayrıca böyle bir durum, CHP’de başta Kürt sorunu olmak üzere bazı alanlarda daha köklü tartışmaların önünü açabilir. Ulusalcılık/milliyetçilik saplantı alanı biraz olsun daralabilir. Sorunlara merkezi ve toptancı yaklaşımlar, yerini daha yerel ve somut taleplere bırakabilir. Bütün bunlar olmayabilir de, ama hiç değilse Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olamaz. Bu durum, Türkiye için az şey mi?
Muhalefet, cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıklayınca, o esip gürleyen Erdoğan, dut yemiş bülbüle döndü. Bu durum, İhsanoğlu isminin bu açıdan ne denli isabetli olduğunu göstermektedir.
Ekmeleddin İhsanoğlu isminin ortaya çıkarılmasının ve bunun muhalefet tarafından kabul edilmesinin, salt Kılıçdaroğlu’nun ve Bahçeli’nin inisiyatifiyle sınırlı olmadığı kanısındayım.
Kürtler ne yapabilir?
Doğrusu bu konuda en sıkıntılı ve tercih zorluğuyla karşı karşıya kalan kesim Kürtlerdir. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali Kürtler bir sıkışmışlık içerisindeler. Bir kısmı yine AKP adayına oy verecektir. Belki bir kısmı da Ekmeleddin İhsanoğlu ismine yönelebilirler. Ancak Halkların Demokratik Partisi (HDP) çizgisinin istikrarlı Kürtlerinin oyu (ki yüzde 6 ila 8 bandındadır) belirleyici bir değere sahiptir.
Çatışmasızlık ortamını sağlayan AKP ve Erdoğan, bu oylardan medet ummaktadır. Ancak barış sürecinde bu kadar süre somut adımlar atmayan iktidar karşısında Kürtler, kendilerine idare-i maslahat yapıldığının da farkındalar. Daha doğrusu AKP iktidarı, çatışmasızlık ortamının bedeliymişçesine Kürtleri bir rehin gibi değerlendiriyor. Diğer yanda ise hala aynı milliyetçi havaların etkisini kaybetmeden MHP, CHP kesiminde devam etmesi durumu var ki, Kürtlerin eli bunların adayına oy vermeye gider mi, doğrusu bilmiyorum. Ancak kolay olmayacağını tahmin ediyorum.
Cumhurbaşkanlığı üzerine Abdullah Öcalan’la görüşme yapılarak çözüme ilişkin bazı somut adımların atılması Erdoğan tarafından (elbette bu iyi bir durumdur) sağlanabilir ki, bu uzak bir ihtimal değil. Eğer bu durum olmazsa ve Kürt sorununda CHP’nin kendini aşması, yeni bir siyasi dil geliştirmesi de şimdilik imkânsız olduğuna göre Kürtler, seçim ikinci tura kalırsa, ikinci turda oy kullanmayarak her iki kesimi de protesto edebilirler.
Siyaset bu; seçime kadar olan 50 günlük sürede köprünün altından daha çok sular akar! (HŞ/EKN)