IŞİD üyesi olmak ve Niğde’de ikisi güvenlik görevlisi üç kişiyi öldürmekle yargılanan dört sanıktan Muhammed Zakir.
“IŞİD Saldırılarındaki Garipliklerin Anlamı Nedir?” adlı yazım Bianet’te yayınlandığı gün Evrensel’de yayınlanan Hayri Demir imzalı haber dikkatimi çekti.
Hayri Demir’in “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kimi HDP’li milletvekilleri ve belediye eş başkanlarına dönük IŞİD tarafından planlanan suikast girişiminin detayları Ankara katliamına ait soruşturma dosyasından çıktı” diyerek başlayan haberini okuduğumda, kafamda oluşan ve yazıma dökmeye çalıştığım şüphelerin gerçek olduğundan kuşkum kalmadı.
IŞİD’in Türkiye sınırları içerisinde yaptığı eylemlerin karakterlerine baktığımızda, eylemlerin HDP ve muhalefete yönelik eylemler olduğunu görebiliyoruz.
IŞİD’in hedefinde çoğu zaman Türkiye devletinin bir kurumu veya yetkili kişisi olmadı. Her ne kadar IŞİD’in Türkiye emiri, Türkiye’ye karşı savaş ilan ettiği yolunda servis edilen haberler varsa da böyle bir savaş ilanının pratik yansımasını görmedik ya da hissetmedik.
IŞİD’in en büyük saldırıları olan Diyarbakır HDP mitingine yapılan bombalı saldırı, Suruç saldırısı, Ankara Gar saldırısı HDP ve muhaliflere yönelik saldırılardı.
IŞİD İlk saldırısını 11 Mayıs 2013 tarihinde Reyhanlı’ya yapmış ve 52 kişinin ölümüne neden olmuştu. Daha sonra “paralel yapı” iddiasıyla tutuklanan Reyhanlı savcısı Özcan Şişman, Reyhanlı saldırısını 6 ay önce delilleri ile birlikte MİT’e haber verdiklerini açıklamıştı.
18 Mayıs 2015 tarihinde Adana ve Mersin HDP binalarına bombalı saldırı düzenlendi. Saldırı hükümet tarafından DHKP-C olarak gösterilmeye çalışılsa da saldırganın IŞİD ile teması basına yansıdı.
5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır HDP mitingine yapılan bombalı saldırının failinin bir gün önce asker kaçağı olarak yakalanıp serbest bırakıldığı ortaya çıktı. Saldırgan IŞİD’liydi.
20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta yapılan ve 34 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan saldırının da arkasından IŞİD çıktı.
10 Ekim Ankara Gar saldırısının arkasında da IŞİD vardı ve 104 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu.
Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder, Suruç bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz, Ankara Gar bombacıları Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar, Adıyaman’da 2014 tarihinde kurulan İslam Çayevi’nin işletmecileri ve müdavimleri. Bu çay ocağı IŞİD’e eleman bulma amacıyla kurulmuş ve “Dokumacılar” olarak adlandırılan IŞİD hücresine hizmet etmekte olduğu defalarca basına yansımıştı.
Bu eylemlerdeki katiller, sadece bombaları patlatan ve eyleme katılan bu şahıslar değildi. Onları bilen, takip eden, yakalayıp bırakanlarda bu eylemlerde aynı derecede ölenlerden sorumluydu.
İlk yazımda da belirttiğim gibi CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat, “Haziran ayı başında istihbarat birimleri devletin tepesine ve tüm kurumlarına uyarı yazısı gönderdiğini, Yer isimleri arasında Atatürk Hava Limanı ifadesinin de yer aldığını” belirttiğini söylemiştim.
IŞİD saldırılarının geneline, daha sonra basına yansıyan istihbarat ve soruşturma haberlerini de bütünleştirerek baktığımızda her eylemin önceden istihbarat bilgisi alındığı, eylemcilerin takip edildiği ama her nasıl oluyorsa yakalanmadıklarını görmekteyiz.
Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde “öfkeden bir araya gelmiş insan topluluğu” olarak ifadelendirdiği IŞİD eylemcileri için Başbakanlık döneminde “Elimizde canlı bombacı listesi var ama burası bir hukuk devleti, eylem yapmadan tutuklayamayız” dediğinde neden yakalanmadıklarını öğrenmiş olduk!
Burada iki yolu olan tahmin yürütme durumundayız. Ya devlet IŞİD eylemlerini önceden biliyor, eylemcileri takip ediyor ancak kendisine zarar vermeyen, muhalefete yönelik eylemleri önlemiyor ya da devletin içerisinde “derin devlet” olarak adlandırılan yapılanma bizzat IŞİD’i yönlendirip yönetiyor ve hedefleri de kendisi belirliyor.
Özellikle son Atatürk Havalimanı saldırısını dikkate aldığımızda, eylemcilerin özel olarak seçildiğini, hava limanıyla ilgili istihbarata sahip olduklarını ve yardım gördüklerini söylersek abartmış olmayız.
Diyarbakır HDP mitingine yapılan bombalı saldırının failinin bir gün önce asker kaçağı olarak yakalanması, Terörle Mücadele tarafından aranmasına rağmen serbest bırakılmasını da “yardım” olarak yorumlamak abartma olmaz.
Evrensel haberde Hayri Demir imzasıyla çıkan habere tekrar dönersek, “sadece Demirtaş’ın değil, aynı şekilde HDP Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gülten Kışanak, HDP Van eski Milletvekili Aysel Tuğluk’un da hedef alındığı” görüyoruz.
IŞİD’in Hedefinde HDP var. Muhalefet var. Halk var.
IŞİD’in hedefinde Türkiye devleti, yöneticileri veya kurumları yok.
Nasıl ki IŞİD, Suriye ve Irak’ta Devletin kurum ve kişilerini hedef almıyorsa, özellikle İsrail’i asla hedef olarak görmediğini söylüyorsa, bu yerlerde en büyük hedefi Kürtler, Aleviler, Süryaniler ve Ezidilerden, yani halktan oluşuyorsa, Türkiye’deki hedefi de Halkın kendisi, HDP ve muhalefetten oluşuyor.
Devletlerle bir derdi yok. Devlet olma gibi bir derdi de yok.
IŞİD gereken yerlere, gerektiği şekilde ve gerektiği zamanlarda hizmetini yapıyor ve karşılığını da alıyor.
Hepsi bu…
Bizler “sağır ve dilsizi” oynadıkça, görmemiz gerekenleri görmeyip duymamız gerekenleri duymadıkça da IŞİD ve onu besleyenlerin hükümranlığı devam edecektir.
Çira ji koran re def ji keran re bêfêde ye*. (NT/HK)
* Kürt atasözü, “Çıranın kör’e, davulun Sağır’a yararı yoktur”