“Skandal” manşetiyle duyurduğu haber -kamuoyunu bilgilendirmekten ziyade yönlendirmeyi kendine vazife etmiş bir gazete- ile herkesin malumu olan bir mesele ardından yaşananlar ülke gündemine oturdu. Öyle bir yerden dahil oldu ki insan konuşmayı zül addediyor.
Seçkin bir erkeklik örneği ile karşı karşıyayız ve bir kadının dayanışma görmek için çığlıkları var. Mevzuyu özetlemek içimden gelmiyor, bilmeyenler basit bir aramayla ve kuşkusuz ahlaki yargılarla dolu haberlerle aydınlanabilir!
TIKLAYIN - Sanatçılardan İntizara Destek Mesajları
LGBTİ+ hareketinin on yıllara yayılan birikiminde -başlangıcından günümüze kadar- suç sayılan en temel unsurlardan bir tanesi herhangi birinin izni/beyanı dışında cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliğini açıklamaktır.
Kimse açılma/dolaptan çıkma adını verdiğimiz cinsel yönelim/cinsiyet kimliğini beyan etmek, görünür olmak zorunda değil. Onu açılmaya zorlayacak hareketler ve dahi sorular sormaktan uzak durmak her anti-homofobik/transfobik/bifobik kişinin boynunun borcu, siyasal yükümlülüğü ve yoldaşlık hukukunun gereğidir.
İlaveten her zaman söylediğimiz gibi “homofobi” heteroseksüelliği normal kabul eden basit bir kişisel eğilim değil müesses nizamın bir parçasıdır. Başka bir deyişle homofobi toplumu ayakta tutan müesseselerden biri; öyle ya, aile, gelenek, ahlak gibi toplumun “yapıtaşlarını” tehdit eden bir varoluşa karşı mücadelenin bir tezahürü.
Hastalık, suç ve günah ekseninde yüzyıllardır bastırılmaya/yok edilmeye/yok sayılmaya çalışılan LGBTİ+ varoluşu müesses nizama ve toplumun bekasına ve doğal olarak tek meşru aşka yönelik bir tehdit olarak görülmeye devam ediyor. Meşruiyeti ahlak gibi müphem kavramlarla tartışılmaya açılıp kutsala yönelik bir saldırı olarak addedilen bu varoluş ataerkil dışlama ile toplumsalın dışına itilmeye çalışılıyor.
Bu yüzden iddia ediyorum: Mustafa Ceceli’nin yaptığı “ahlaksızlık-suç” münferit bir vaka değildir. Bilerek, isteyerek yani kasten ahlaksızlık demek istiyorum, egemenin ahlakına karşı başkalığın mümkün olduğuna olan inançla. Aynı inanç bana bu olayı suç diye nitelendirmeye de müsaade ediyor, yine ceza hukuku ve devletin şiddet tekeli anlamında değil sadece, ilkelerimiz, varoluşumuz ve kurduğumuz dayanışma hukukunun bir parçası olarak.
İntizar’ın başına gelen aldattığı eski eşinden almak istediği kişisel intikamın bir parçası değil bir çarkın görünen dişinden biri. Bu çark heteroseksist patriarkal sistemin kendisi. Yükselen muhafazakarlığın, artan milliyetçiliğin, güçlenen şiddetin ve linç etmeye duyulan açlığın bizatihi yansıması.
El ele yürüyen homofobi ve erkekliğin ve dolayısıyla çarpık ahlak anlayışının kurduğu bu oyunu tersine çevirmek mümkün. Buradan İntizar’ı ya da sevgilisini ahlaki yargılamanın kurbanı etmeden fakat Mustafa Ceceli’yi ‘rezil’ ederek çıkmak boynumuzun borcu; eşini aldatmayı hemcinse duyulan aşka yeğ tutan ahlak anlayışına karşı… Cinsel kimliklerinden dolayı hayatları karartılan, çalışma imkanı verilmeyen, ezilen, hor görülen LGBTİ+ toplumuna karşı… Ve son olarak İntizar’a.
Yalnız değilsin, korkma. Biz varız. Onur Yürüyüşlerindeki on binler yanında. (LP/ÇT)