Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Pazar günü Van'da partisinin düzenlediği üç günlük "Siyasette Barış Stratejisi Çalışması"nda "Kürt sorununu CHP nasıl çözmelidir, Kürt sorununa CHP nasıl bakmalıdır?" konularının tartışıldığı bilgisini vermiş.
Bunu Kılıçdaroğlu ve ekibi adına büyük ilerleme saymalı. CHP Genel Başkanı Dersimli olmasına binaen kendisini Kürt sayanlara, yedi göbekten Türk olduğunu ispatlasın diye zamanında Soner Yalçın'ın yardımına başvurmuştu: Yalçın, Hürriyet'teki sayfasında şöyle yazıyordu:
"Bir gün [Kılıçdaroğlu ile] sohbet ederken söz Dersim'den, Zazalar'dan açıldı. 'Size bir zarf göndereceğim; içindeki bilgiler ilginizi çekebilir' dedi. Bir gün sonra zarfı aldım. Okudum. Ne mi yazıyordu?" Laf lafı açıyor laf kapıyı açıyor, Yalçın zarftan çıkan bilgilere dayanarak Kılıçdaroğlu'nun Kureyşan Ocağı'ndan geldiğini saptıyor ve şu sonuca varıyordu: "Kureyş Ocağı'nın Akşehir Sancağı'na bağlı olduğu (...) Kureyş Ocağı'nın Türkmen olduğu"...
Kılıçdaroğlu kendisine atfedilen Kürtlüğü üstlenmedi. Onun bileceği şey. Ama bu haftaya kadar Kürt sözünü de ağzına almadı, "Diyarbakırlı kardeşlerim kendilerine Kürt dememi isterlerse öyle derim" türünden sözlerle durumu geçiştirdi. Bugün Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin (SHP) 1989 Kürt Raporu'ndan 22 yıl sonra bir kez daha çözülecek bir "Kürt Sorunu" olduğu görüşüne gelmişse bunu hayra yormalı... Yormalı mı?
Kılıçdaroğlu "Kürt Sorunu"nun varlığını saptamakla kalmıyor. Çözüm için mevcut olduğunu söylediği iki yola mukabil bir "üçüncü yol"dan kapı açıyor: "Üçüncü yol arayışımızla Kürt Sorununa farklı bir bakış açısı getirmeyi amaçlıyoruz. Kürt sorunu bizim gördüğümüz sorunların bir parçası. Burada olayın ekonomik, kültürel yönlerini de tartıştık. Biz 'Üçüncü Yol' dediğimiz zaman sorunu bir bütünlük içinde görüyoruz. Etnik ve inanç temelli siyasetin doğru olmadığını vurguluyoruz. Sorunlar çözülürken de olayı tek pencereden görmenin yanlış olduğunu düşünüyoruz."
CHP Genel Başkanı'na göre birinci yolu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ikinci yolu Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) temsil ediyor, CHP de üçüncü yolu. BDP "etnik temelli", AKP "inanç temelli" siyaseti öneriyormuş, CHP ise "evrensel hukuk kuralları, insan hakları, özgürlükler, demokrasi" temelli siyaseti.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi"ni takdim ettiği şu sözleriyle Kılıçdaroğlu'nun yaklaşımı arasında sizce ne fark var: "Demokratik açılım toplumun sadece belli bir kesimine yönelik değildir. Hedef, herkesin daha özgür ve müreffeh bir Türkiye'de yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle demokratik açılımın sloganı 'herkes için daha fazla özgürlük'tür."
Eğer AKP'ninki bir yol ise CHP'ninki başka bir yol mu oluyor?
Her iki yaklaşım arasında temel bir özdeşlik olduğunu görmek için çok fazla zekâ gerekmiyor. CHP de Kürt Sorunu'nu Kürtler olmadan, onların kolektif temsili olmadan, Kürt kimliğine anayasal güvence sağlanmadan "çözmek" konusunda aslında ortadaki mevcut tek görüşü Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin görüşünü AKP ile paylaşıyor: "Kürtlük bir kimlik olarak tanınamaz."
Demek ki, CHP Genel Başkanı'nın bazen Kürt sözünü hiç ağzına almaması ile bazen böyle bir sorun olduğunu söylemesi, bir ilerlemeye tekabül etmiyor hemen. O da Başbakan Erdoğan gibi, bir halkın kendi kendisini yönetme arzusunu "milliyetçilik" sayıyor, onun kimliğini folklorik bir ögeye indirgeme ve Türklük karşısında yok saymayı da "evrensel hukuk kuralları, insan hakları, özgürlükler, demokrasi" olarak kabul edelim istiyor.
Yani şu kadar yıldır on binlerce insanın hayatlarını neden verdiklerini anlamıyor ya da anlayamıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu kendi "Kürt Sorunu"nu bir "zarf"ın içine kapatarak çözmüş olabilir. Kişi kendisini ne hissediyorsa odur. Ama bütün Kürtler'in sorununu çözmek için 15-20 milyon zarf da çare olmayabilir. O insanlar bir zarfa kapanmak istemiyor. Buna bir yanıtı var mı Kılıçdaroğlu'nun, onu bilelim. (EK)