Ne oluyor orada? Ne istiyorlar? Her gün ölüyorlar ama bir şeyler istemeye devam ediyorlar? Deli mi bu insanlar?
Silvan’ın üç mahallesinde günlerdir süren bir sokağa çıkma yasağı var. Üç mahallede hayati ihtiyaçların karşılanması sıkıntısı bir yanda dursun, insanların hayati tehlikesi var; her gün yeni ölüm haberleri alıyoruz.
Cizre’de, Silopi’de, Varto’da, Sur’da, Yüksekova’da ve Kürdistan coğrafyasının değişik kentlerinde eylemcilerin “özyönetim direnişi” dediği, AKP hükümetinin ve Türk devletinin “terörist-bölücü kalkışma” olarak nitelediği yeni bir “durum”la karşı karşıyayız.
Bu yeni durum “birçok faktörün ortak sonucu” olarak, “piyasada” hendekler üzerinden tartışıldı, tartışılıyor.
Ancak ne yazık ki bu konuda söz söyleyenlerin çok azı meseleye esastan temas edebildi; çoğu kişi bu konuda “hendekleri aşamadı” maalesef.
Günlerdir bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum ve bu konuda yazılanları okuyorum. TV ve gazetelerin kayyuma devredildiği ve yayın çizgilerinin değiştirildiği bir ülkede “esasa dokunulmasını” beklemiyorum tabi. Ancak esası bırakalım, meselenin çeperlerine bile değmeyen manipülatif yaklaşımlar var ve bu yaklaşım sahiplerinin “İnsanların aklıyla dalga geçmelerine” dayanamadım artık!
“Hendek” ve “Uçurum”
Özgür Gündem gazetesinin geçtiğimiz günlerde hakkında yeni soruşturmalar da açılan yazarı Veysi Sarısözen, “Özerklik için ‘hendek’ başkanlık için ‘uçurum” başlıklı yazısında meseleye bam telinden dokunmuş.
Sarısözen’in yazısının dikkat çeken kısmı şu:
“Türkiye’nin iki siyasi, sosyal ve kültürel ‘bölgeden’ meydana geldiğini bıkmadan usanmadan dile getirmek gerekiyor. (…) Böyle olmasaydı, bundan önceki her seçim sonrasında AKP liderleri ‘bölge’ adını verdikleri Kürdistan’da ‘birinci parti’ olduklarını şişine şişine anlatmazlardı (…).”
Sarısözen son cümlesini bir adım öteye taşıyor ve ne demek istediğini açık seçik ifade ediyor:
“Türkiye’de iki adet ‘milli irade’ vardır. Biri Türklerin çoğunlukta olduğu bölgenin milli iradesi, diğeri ise Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgenin milli iradesi.”
Sarısözen bölücülük mü yapıyor?
Eğer mesele Sarısözen’in ifade ettiği “farklı milli iradeler”in olmasından çıkmıyor ise, başka bir deyimle Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de ve diğer yerlerde olan biten, devam eden şeyler “terör eylemleri”dir, Sayın Sarısözen de bölücüdür.
Maalesef yaygın medyadaki algı da, siyasi iktidarın sunumu da böyledir!
Oysa geçtiğimiz günlerde HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın da ifade ettiği gibi “oralarda” özyönetim direnişi denen şey aslında, Kürtlerin siyasi statü talebidir. Bu siyasi statünün ayrılıkçı bir yaklaşımı olmadığına değinmeye gerek yok; Kürtlerin de, Kürt hareketinin de Türkiye’nin bölünmesi diye bir derdi, çabası yok.
Şunu da belirtmek gerekir ki Demirtaş’ın belirttiği siyasi statünün formülasyonu olarak deklare edilen şey “demokratik özerklik”tir ve gerek PKK lideri Abdullah Öcalan’ın demokratik özerlik izahından, gerekse de HDP’nin ilgili beyanlarından, bu formülasyonun tek ayağının “özsavunma” olmadığını biliyoruz. Ancak bildiğimiz başka bir şey daha var ki, HDP Eşbaşkanı Yüksekdağ’ın deyimiyle “oralarda” ‘gözünü karartan bir güruh var’ ve o güruh insanları katlediyor. Bir İçişleri Bakanlığı yetkilisinin HDP’li vekillere ifade ettiği gibi, acaba gerçekten bir yerleri haritadan silmek mi istiyorlar da insanlar da buna mı direniyor?
Başkanlık sistemi böyle tartışılamaz
Tüm bunlar olurken bir yandan da “başkanlık” tartışmaları yapılıyor.
Hal böyleyken kimseye “tek adam diktası” kurmayacaklarına ikna edemezler. Demokratik özerklik veya siyasi statü talebi “yeni Anayasa” ve “Başkanlık” tartışmaları içinde olgun ve samimice tartışılabilecekken başvurulan “sokağa çıkma yasakları” ve “özel güvenlik bölgeleri” uygulamaları, açık ki bir hukuk devletinin böyle kolay başvuracağı yöntemler değildir.
Büyük bir ateşle oynanıyor gerçekten. Sorumsuz siyaset anlayışı ülkemizi uçurum kenarına sürüklüyor. Eğer başta CHP olmak üzere, eli vicdanında insanlar devreye girmezse, her gün ölümleri konuşmaya devam edeceğiz ne yazık ki.
Birileri soracak belki, “Peki bu hendekler nedir?” diye. Cevap veriyorum: Kimse kusura bakmasın, bu kadar çok “ölen” bir halka bir şey deme hakkını bulamıyorum ben kendimde. (BA/EKN)
* Fotoğraf: Kaan Bozdoğan / AA