Okuma-yazma bilenler bilir, Türkçede “Ha” diye okunan bir harf yoktur. Bahsi geçen harf “H-h” diye yazılır “He” diye okunur. Sadece baş harflerin yer aldığı kısaltmalarda ise o harfler, alfabede nasıl seslendiriliyorsa öyle okunur. Örneğin HDP diye yazılır, “HeDePe” diye okunur. Eğer “HaDePe” (Bunun CeHaPe ve MeHaPe versiyonları da mevcut) diye okuyorsanız ilkokul sıralarında ders anlatılırken ya siz arkadaşınızın saçını çekmekle falan meşguldünüz ya da bile isteye böyle bir yanlışa imza atıyorsunuz.
Gel gelelim bana nostalji yaptırarak ilkokul çağındaki arkadaşlarımıza ders verdiğim geçmiş yıllarımı hatırlatan “harfler nasıl okunur meselesi ne diye takıntı oluverdi şimdi?” sorusuna. Öncelikle belirteyim, vallahi bu takıntı bana ait değil. Devletlilerin uzun yıllardır nedense pek sevdikleri bu harf oyunları son günlerde kabak tadı vermeye başladı da ondan oturmuş bunu konuşuyoruz.
Malumunuz uzun yıllar PKK'ye (PeKeKe diye okunur) PeKaKa denilmesine maruz kaldık. Bunu söylemek yani Türkçede K-k harfi Ka değil Ke diye okunur demek bile “hain” olarak damgalanmaya tekabül ediyordu. Bir harfin okunuşu çok politik bir mesele haline gelmişti devletliler eliyle. Bir onlar ve bizler ayrıştırması, kamplaştırma aracı olarak devlet göreve çağırmıştı harfleri adeta. Hatta iş o boyuta vardı ki ders kitaplarında K (Ke) harfinin aslında Ka diye de okunduğuna dair “bilgiler” türeyiverdi. Şimdi bazı alfabe kitaplarına baktığımızda her harfin tek bir okunuşu varken son bir emre kadar K'nin iki okunuşu var: Ka ve Ke. Tamam, dil organik bir şeydir, değişir dönüşür de devlet eliyle alfabe'nin değişmesi bu topraklara özgü bir gelenek olsa gerek. Benden söylemesi, sırada H (He) var.
Devletin gizli silahı: A ve E
Aslında çoğumuzun gözlemlediği gibi mesele A ve E harflerinde. Son dönemde AKP sıralarından yükselen bir algı yönetimine fazlasıyla alet edilmekte bu iki basit, masum harf. Birine veya bir şeye dair olumsuz bir algı oluşturmak mı istiyorsun, kolayı var hop A ve E'lerin yerini değiştir, tamam. Taktik bu, örneği bol, parti isimlerinde E'leri A yap, 10 küsür yıllık “Esad kardeşim”i bir gecede Esed yap vs... Son olarak da karşımıza Başbakan Davutoğlu'nun 4 Kasım grup toplantısında vurguladığı HaDePe okuması çıkıyor. Önceleri de bu yanlış okumayı duyduk lakin 4 Kasım'daki konuşmada samimiyetsizliğin bir ilanına dönüştü.
4 Kasım sabahı başta HDP'liler olmak üzere, demokrasiyi savunan herkes üzücü bir haberle sarsıldı. HDP PM üyesi Ahmet Aktaş, Ankara il binasında vahşi bir saldırıya uğradı, “IŞİDvari” bir yöntemle defalarca bıçaklandı ve yoğun bakıma alındı. Bu olaydan bir süre önce iktidar ve Cumhurbaşkanı sözü parti kapatmaya kadar vardıracak şekilde HDP'yi hedef gösterip durmuşlardı. HDP'ye öfke kusmalarına ise 6-7 Ekim'de insanların Kobanê için sokaklara dökülmesini gerekçe gösteriyorlardı.
Oysa 6-7 Ekim'de öldürülen insanların hemen hepsi devlet eliyle ölmüştü. Hani Gezi zamanı bolca gördüğümüz o gaz fişekleri yanında kurşunlarla ölmüştü insanlar. Bu insanlar ölürken Kobanê'ye, halklara özgürlük demişlerdi ya işte bu vahşetin sorumlusu niyeyse yine ölenlerdi, Kürtlerdi. O zaman belli ki iktidarı rahatsız eden mesele IŞİD'i karşısına almak, Kobanê'deki direnişe destek vermekti. Öyle ya “Kobani düştü düşecek” lafının altında ezildi ezilecek kıvama gelmişlerdi sonuçta. Çöken politikaların enkazını örtecek bir şey bulmaları gerekiyordu. Hazır yıllarca körüklenmiş şovenizm de yedekte bekliyorken HaDePe çıka geldi. Hal böyle olunca “ben yapmadım o yaptı” tavrını ilkokul sıralarından siyasetin merkezine taşıdılar.
Her şeyin suçlusu HDP'ydi, insanları sokağa çağırmak suçtu onlara göre ama kendilerinin Rabia diye diye sokaklara dökülüşünü unutuvermişlerdi. İşin daha da aşikar yanı HDP'li yöneticinin saldırıya uğradığı aynı gün; Bingöl'de emniyet müdürlüne yapılan saldırının faili oldukları gerekçesiyle devletin infaz ettiği 4 kişinin üzerinde bulunduğu iddia edilen silahların bu saldırıda kullanılmadığının ortaya çıkmasıydı. Bu haber bile birilerinin gerçek suçluyu görmeyi denemesine yetmedi. Oysa HDP'ye yapılan saldırıyla aynı saatlerde “anketlerde AKP oy patlaması yaşıyor, HDP'nin oyları eridi” haberi servis ediliyordu. Tabi seçim de yaklaşıyor, 2015 seçimleri “kanlı mı olacak kansız mı?” diye sormalarına fırsat bile kalmadı artık. Ve aynı sabah memlekette yine işçi ve göçmen ölümleri haberleriyle uyanmıştık.
İşte böyle bir günde Davutoğlu konuşmasında HDP'ye yer verdi. Konuşmasında HDP'lilere eşkıya dedi. “Sıradan vatandaşın bunlarla işi olmaz” mealinde tespitlerde bulundu. Dünyanın en evrensel en insani temennisi “Barış”ı adeta bir AKP markasıymış gibi patentledi, içini boşalttı, daha neler neler... Ama en çarpıcı olanı bana göre, sorulan sorular üzerine Ahmet Aktaş'a ve HDP'ye yapılan saldırıyı değerlendirme biçimiydi. “Kınıyorum” dedi ama “her ne sebeple olursa olsun”u eklemeden edemedi. HDP'nin 6-7 Ekim'le “HDP'li olmayan ya da örgüte bir şekilde müzahir olmayan bütün vatandaşları da” hedef gösterdiğini iddia ederek “olacağı buydu”ya getirdi. Bütün bu açıklamayı yaparken yüzünden tebessüm, ağzından HaDePe eksik olmadı. Bari azıcık samimi görünmek için “saldırıyı kınıyorum” derken HeDePe deseydi ama olmadı. Gizli silahı, açık mesajı ortada duruyordu, yine E gitmiş A olmuştu, birilerine hedef tahtasında, nefret odağında HDP işaret edilmişti.
Adaletin A'sı Emeğin E'si
Aslında kabul etmek gerek, AKP'nin doğaya, çalışana, kadına, öğrencilere, her türlü insani talebe karşı yürüttüğü saldırganca tutum diline de tutarlı bir biçimde yansıyor. Halimiz şu ki; her çeşidinden dertle toplandık, yılı aşkın süredir sokaklardayız. Ama ne var ki biz yıllardır “barış, eşitlik, özgürlük” diyoruz onlar hala “Ha?” diyor. Kürt'ü önce öldürüp sonra barışacağız, yakacağız, yıkacağız, betona boğacağız, azarlayacağız, haykıracağız, höyküreceğiz diyorlar.
Diyorlar da engel olamıyorum, aklıma Drakula geliyor, şatosu geliyor. Koca kara sarayın gölgesinde kararan hayatlar geliyor. Oysa Adaletin A'sı Emeğin E'si gün gelir dayanır duvarlarına seni kurtaracak A-E bulamazsın. Demem o ki, yine yeniden insan olarak üzerimize düşeni yapalım, uyaralım: “Ha?” deme; gel, “He” de; barışa, eşitliğe, özgürlüğe he de. Yoksa vebali büyüktür, hepimiz ödesek bitmez. Bak inkarın vebalini bu devlet 90 yıldır hala ödeyemedi, halk hergün ödüyor. Sözüm kendini AKP'nin dışında veya karşısında tutan-zanneden ama o Ha'yı da Ka'yı da pek sevenlere de ulaşır umarım... (MŞ/HK)
* Mine Şirin, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yüksek Lisans