İzlemiş olanlar, duyanlar bilir Şefkat Tepe. Fırat'ın Yazgısı'nın yıllardır devam eden inanması güç ama gerçek bir versiyonu.
Gerçekten dizideki saçmalıklar listelemekle bitmeyecek türden, bir o kadar da “eğlencelik”. Yine de dördüncü sezona kadar çıkan, reyting listelerinde yer alan böyle bir dizinin varlığı ciddiyetle ele alınası bir şeylerin de varlığına işaret ediyor. Çünkü dizinin uydur-budur senaryosu resmi söylemle kayda değer bir paralellik gösterdiği gibi devletin kirli elini sabun köpüğüyle temizleme manevrasını izleyiciler nezdinde de mümkün kılıyor. Özetle dizinin bir 'normalleşme' iddiası var.
Diziyi bilmeyenler için şablonik bir açıklama yapabiliriz. Bu şablon aynı zamanda resmi söylemin de özeti mahiyetinde. Dizide iyiler ve kötüler var. Ama kelimenin tam anlamıyla durum bu. Öyle gri filan da yok, direk belirsiz bir özden kaynaklanan, He-man, Örümcek Adam, Clementine gibi çizgi filmlerde görebileceğimiz kıvamda aklar ve karalar bunlar.
Dizideki talihsiz vakaların tarafları şöyle:
İyi Kürt: Asker, fakir, etin tırnağı, bayrağı seviyor - Kötü Kürt: terörist, dış mihrak yardakçısı, hain, şiveli konuşuyor, para düşkünü…
İyi Kadın: Anne, 'bayan' komando, askere aşık, köylü - Kötü Kadın: Terörist, hep 'lan!' diyen, ecnebi…
İyi Asker: Jitem kılıklı, habire kurşun sıkan- Kötü Asker: oyuna gelen, yeterince sıkmayan…
İyi Köylü: Vatana bağlı, saf, fakir, görünmez - Kötü Köylü: Paraya düşkün, şiveli konuşan, hain…
İyi Din: Bir acayip İslam - Kötü Din: Zerdüştlük, Hıristiyanlık, bir de tanımlanamayan kötücül bir din
İyi Yabancı: Böyle bir kategori yok - Kötü Yabancı: Hepsi, ülkeyi karıştırmak istiyorlar
İyi Gazeteci: Bu da yok - Kötü gazeteci: Genellikle İngilizce konuşan, ağzı sulanarak yalan haber yapan dış mihrak, satılmış.
Ve son olarak
İyi Vatansever: Her an asker yanında kuşanıp sıkmaya hazır - Kandırılmış Vatansever: Kandırıldığını anlayıp iyi hale geçebilen. Burada da tabi kötü vatansever tanımına yer verilmiyor.
Diziyi izleyenler (bir bölüm izlemek de yeterli olabilir) yukarıdaki durumu karikatürize etmeden aktardığımın farkındadır. Bir müsamere edasında ilerleyen dizide, 30 yıllık savaş 10 kişilik kadroyla (5 kahraman-5 düşman şeklinde) bu minvalde anlatılıyor. Hatta dizide yüzünde elekle gezen bir kadın var, nedir ne değildir bilemiyorum lakin kötü kadınlardan biri. Yüzsüz olan bu 'terörist' kadın, Yıldız Savaşları'nın Darth Vader'ı gibi Türk askeri'nin zevcesi olduğu gün yüzündeki eleğinden kurtulabileceğini (iyi kadın olabileceğini) müjdeliyor büyük olasılıkla. Yani dizi, Yıldız Savaşları'nı aratacak bir kurgu çerçevesinde görüyor 30 yıllık savaşı.
Gelelim bizi bu saçmalığı ciddiye alıp bir şeyler söyleme noktasına getiren meseleye. Bu yazıda mesele, dizilerin savaş endüstrisindeki yerine değinmek veya devlet aklının naifçe pompaladığı faşizmi sorgulamak veya cemaat değerlendirmesi yapmak değil.
Hatırlarsanız barış süreci kapsamında Pınar Öğünç dizinin yönetmeni ile bir röportaj yapmış ve sürece uygun değişikliliklerin olacağına dair açıklamaları köşesine taşımıştı.(1) Oysa Eylül ayında yayınlanacak sezonun fragmanına baktığımızda Şefkat Tepe’den gene oluk oluk kanlar akacağını üstelik bütün bunların iyilerin pembe düşleri, melek kanatları altında gerçekleşeceğini görüyoruz.
Fragmanda “Bunlar barış istemiyor komutanım, bunların tek istediği savaş, kan” niyet okumasını yaptıktan sonra “Suriye'de özerklik kurdular sıra bizde” diyerek "öcü bunlar" yollu tespitiyle askeri cepheye çağırıyor çok cefakar rehine.
Meselenin özü şu; STV'de zaten aklı balik bir adet program yok. Lakin kirli savaşın olmazsa olmaz bu faşizm dizilerinin güzide örneği Şefkat Tepe, Rojava'ya en fütursuz çıkartmayı yaparak ipi göğüslüyor. Sınırsız savaş salyalarıyla adeta yüzümüze tükürüyor. Üstelik bunu, Suriye ile savaşın eşiğine gelinen, Rojava'da katliamların yaşandığı ve bir o kadar da büyük bir direnişin sergilendiği, barış sürecinde iplerin gerildiği ve Gezi'nin yaşandığı bir dönemde yapıyor. Öyleyse buna cüret edebilmek her şeyden önce tepkilerin yok sayılacak kadar az olacağına dair köklü bir inanç gerektirir. Bu topraklarda en radikaline kadar sızmış bitmek bilmeyen iyi Kürt-kötü Kürt algısına ne kadar da güvenildiğinin işaretidir bu cüret.
Rojava'da bir devrim yaşandığını kabul edemeyip, sahipleneceksek bile ancak sadece bir insanlık trajedisi yaşanıyormuşçasına sahiplenebileceğimizi öngören bir anlayıştır karşımızdaki. Elbette, 'her ülkede böyle savaş propagandası yapılır, medya budur' denebilir. Fakat düşünün Rambo serisin bile ancak 80'lerde çekilebildiğini ve daha önce (savaş zamanında) çekilseydi yaşanabilecek infiali, tepkileri (üstelik savaşın iki tarafı da aynı topraklarda yaşamıyor). Bizde ki durum ise çoktan geçtim infiali, sıradan, kanıksama, karşı bir TT bile yapmama noktasında reflekslerin sınırlandığı bir hale tekabül ediyor. Özetle hem kurguyuz deyip hem de gerçekleri sunuyoruz diyen ağır vaka puslu dizinin de utanmadan altını çizdiği gibi penguen izlemeyi ne kadar normal kabul edemiyorsam penguen yerine konmayı da o kadar normal kabul edemiyorum. Sonuç olarak bu dizinin sıradan, kanıksanarak, 'normal' algılanması beni endişelendiren meselenin özünü oluşturuyor. (MŞ/HK)