Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun, her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşma hakkı vardır. Güvenli ve yeterli gıda, eğitim hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı gibi en temel evrensel haktır.
Küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık, tarım alanlarının biyoyakıt ürünlerine ayrılması, gelişmekte olan ülkelerde protein ağırlıklı beslenmeye yönelim ve temel gıda maddeleri ve tarım ürünleri üzerine yatırım yapan spekülatörler son yıllarda gıda fiyatlarının astronomik bir şekilde artmasına neden olmuştur.
Dünyada 962 milyon aç insan bulunduğu düşünülürse biyoyakıt üretimi üzerinde bir kez daha düşünülecek konular arasında gelmelidir.
Herkese yetecek kadar yiyecek var
Dünya’da üretilen tarımsal ürünler, tüm insanların ve hatta gelecek nesillerin dahi ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Fakat yoksul ülkelerin ve insanların satınalacak parası ve gücü yok. Bu nedenle , 21 yüzyılda bu “uygarlık” açlık çeken insanların ölümünü sadece seyrediyor. Herhangi bir Afrika ülkesi diğer gelişmiş ülkelerin kakao ve kahve ihtiyacını karşılarken, bu ülkelerdeki insanlar gıdasızlıktan ölmektedir. Bu durum vahşi kapitalizmin ne kadar acımasız olduğunu çok bariz bir şekilde göstermektedir.
Tek işi yatırım yapmak ve para kazanmak olan bu spekülatörler , sosyal etkileri gözönünde bulundurmayarak ve gıda sektörü üzerinde ciddi oyunlar oynayarak dünyada açlığın ve yoksulluğun artmasına , milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden olmaktadır. Zengin ülkelerde de, fakir ülkelerde de olumsuzluklar öncelikle fakirleri etkilemektedir.
Bankaları kurtarmak için trilyonlarca dolar harcayan Avrupa ve Amerika, günde 10 bin çocuğun açlıktan ölmesine seyirci kalmaktadır. Açlığın azaltılmasına dair zengin batı ülkelerinin yıllardan beri yapmış oldukları taahhütlerin karın doyurmadığı ortadadır artık.
Türkiye kendine yetemez hale geliyor
Türkiye’de son bir yılda tarım ürünleri fiyatları, dünyadakinden daha hızlı yükselmiş, üreticiyi korumak için regülatör görevi yapması gereken kuruluşlar zamanında önlem almayıp, tarım ürünlerinin fiyatlarının astronomik şekilde artmasına seyirci kalmışlardır.
Nüfusunun yüzde 15,4’ü açlık sınırının altında bir gelirle yaşayan ülkemizde, Uluslararası Para fonu (IMF) ve Dünya Bankası politikalarıyla üretimden koparılmış insanlara, Sosyal Yardımlaşma Fonları ve Belediyeler aracılığıyla yardımlar yapılmakta ve bu insanları bağımlı hale getirmekte, ayakta durabilecekleri bir yaşam reva görülmeyerek, insanlar açlıkla terbiye edilmektedir.
Geçen tarım yılında olduğu gibi bu yıl da, başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Türkiye normale göre oldukça az yağış almıştır. Birçok ürün tarlalarda hasat edilemeden yanmıştır.Türkiye bugüne kadar tamamlamadığı tarımsal altyapı nedeniyle tarımsal üretimde kendine yeterlilik konusunda zor günler yaşamaktadır!
Küresel ısınma ve onun ülkemizde görülen kuraklık etkisini azaltmanın ilk adımı, tarımın en önemli girdisi olan suyun verimli kullanılmasındadır. Türkiye’de 8,5 milyon hektar teknik ve ekonomik ölçülerde sulanabilir arazisinin ancak yüzde 60’nı sulanabilmekte, bunu da büyük oranda yüzey sulama yöntemleriyle yaparak, suyun ziyan olmasına ve erezyona sebep olmasına sebebiyet verilmektedir. Yüzey sulama yöntemleri yerine, yağmurlama ve damlama sulama gibi yöntemlerin geliştirilmesiyle su tasarrufunun yanında, tarımda verimi ciddi anlamda arttırmak mümkündür.
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin üretimi yasak olmasına karşın gümrüklerimizden hiçbir kontrole tabi olmadan bu ürünler girmeye devam etmektedir. Etiketinde dahi hiçbir açıklama bulunmayan bu gıdaları halkımız bilmeden tüketmektedir. Girmeye çalıştığımız AB’de halkın yüzde 71’i ve birçok ülke bu ürünlere karşı mücadele verirken Türkiye henüz Biyogüvenlik Yasası’nı dahi çıkarmamıştır.
Gıda güvenliği
Ülkemizde tarladan çatala gıda güvenliği ile ilgili sorunlar da artarak devam etmektedir. Kontrol ve denetimlerle ilgili yaşanan sıkıntılar, denetimlerin yetersiz olması, istidam ile ilgili yaşanan sorunların devam etmesi, kayıt dışı üretimin kontrol altına alınamaması gibi sorunlar başta dar gelirliler olmak üzere, tüm insanların sağlığını ciddi anlamda riske atmaktadır. Bu olumsuzluklar tüm sıcaklığıyla yaşanırken, yetkli merciler çözüm üretme konusunda çok ağır davranmaktadırlar.
Son olarak, Eylül ayı başında Çin’de ve Asya ülkelerinde yaşanan ve bebek mamalarında ve birçok gıda maddesinde kullanılan süt tozunda melamin maddesinin bulunması ile başta bebekler ve çocuklar olmak üzere insan sağlığının ciddi şekilde tehlikeye girmesiyle ilgili Türkiye’de resmi yetkililer ,”bizde sorun yok” , “herşey kontrol altında “ gibi açıklamalarla durumu geçiştirmişlerdir.
Türkiye’ye, Çin’den en son Nisan 2008’de girdiği resmi ağızlar tarafından belirtilen süt tozunun miktarı, akıbeti ve nerelerde kullanıldığına dair herhangi bir somut önlem alınmadığı, analizler yapılmadığı açıkça ortadadır.
Kanun yeniden düzenlenmeli
Gıda güvenliğinin sağlanması ve halk sağlığının korunması için, gıda üretimi ve satışı yapan işyerlerinin uyması gereken asgari teknik şartları içinde barındıran 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun’un AB uyum yasalarına göre düzenlenmesi için Tarım Bakanlığı’nın yapmış olduğu çalışmalar sonunda görüşe sunduğu “Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu” taslağı Gıda Güvenliğine yönelik sorunlara çözüm getirmek şöyle dursun, 5179 sayılı kanunun da gerisine düşmüştür.
Bu kanun taslağı, Gıda, Ziraat ve Kimya Mühendisleri Odalarının görüşleri dikkate alınarak, “Gıda Kanunu”, “Yem kanunu” ve “Veteriner Hizmetleri Kanunu” helinde, üç ayrı kanun olarak, mevcut durumda denetimlerle ilgili yaşanan yetki kargaşasına da son verecek şekilde, tekrar düzenlenmeli.
Gıda güvencesi ve gıda güvenliği ile ilgili yaşanan sorunların ana kaynağı uygulanan yanlış politikalar. Türkiye’nin bu sorunlarla başa çıkabilecek bilgi ve donanıma sahip teknik kadroları ve fedakar insanları mevcut. Olması gereken ise dış kaynaklı nasihatlarla bu alana yönelik yapılan yanlış düzenlemelere son vermek. Bu da ancak bu konularda halkımızın bilinçlenmesi ile başarılabilir. (İK/AA/EÜ)
* İbrahim Kaya (TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şube başkanı) - Ahmet Atalık (TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı)