Adam yolcuymuş yanında oğluyla. Yolun bir yerinde akşama yakın yol ağzına düşen evin kapısına dayanıp çalmış kapıyı. Açmış ev sahibi kapısını “buyur ey yolcu, hayırdır” demiş.
“Yolcuyuz, yorulduk! Daha menzilimiz var. Bu gece için benle oğlumu tanrı misafiri olarak evinize kabul eder misiniz?” diye sormuş.
“Baş göz üstüne, ev küçük size çok fazla ikram edecek halımız vaktimiz olmasa da buyurun, gönlümüz zengindir ey tanrı misafirleri...” deyivermiş ev sahibi ve almış konukları evine.
Doymak bilmez
Oturmuşlar. Sormuş ev sahibi; “nerden gelir, nereye gidersiniz!”.
“Ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. Bu gördüğünüz oğlum iştahsız. Sorduk, soruşturduk. Filanca köyde bu derde derman olacak çok değerli bir ermiş zatın ziyaretgâh türbesi varmış. Oraya gideceğiz. Dua edip derman dileyeceğiz...”
“İyi” demiş, ev sahibi sonra da “Artık, Allah ne verdiyse azdan az, çoktan çok. Hadi buyurun sofraya akşam yemeğine”
Oturmuşlar sofraya. Misafirin çocuğu kımıl gibi, doymak bilmez bir afat! Önüne geleni silip süpürdüğü gibi, diğerlerinin önünde kalanları da indirmiş mideye.
Ev sahibi şaşkın. ‘Bu nasıl iştahsızlık!’ diyememiş. ‘Olur ya! Belki yol halidir gün boyu kursaklarından bir şey geçmemişse!’ diye düşünmüş.
Sonra konuklar için de yatak hazırlanmış ve uyumuşlar. Sabah uyanınca, ev sahibi giderler diye bekleyince bakmış ki kahvaltı etmeden gitmeye niyetleri yok! Hazırlamış kahvaltı olarak artık evde ne varsa!
Bugün
Çocuk, aynı akşamki çocuk. Ne var ne yoksa orta yerde canavar gibi tertemiz edip silip süpürmüş ve indirmiş kursağına.
Sonra ayaklanmış konuklar. “Bizi iyi ağırladınız. Sağ olun, var olun. Artık ermiş zata, nebi’ye gidelim. İnşallah dönüşte de tekrar uğrarız, konuk edersiniz bizi” demiş yolcu.
Ev sahibi önce şöyle bir kapıdan uzayıp giden yola, sonra da konukları olan baba ile oğula bakıp iç çekerek demiş ki; “Hûn ê inşallah biçin ser zîyareta nebi. Bi îznê xwedê hatin û çûndîn û vegerina we nebî ha!”(Diliyorum ki siz ermiş zatın ziyaretine gidesiniz. Ama Allah’tan dilerim ki buraya ne bir daha gelişiniz ne de tekrar geri dönüşünüz olmasın)...
Şimdi gele gele geldik ya bu güne!
Bunca yıllık ömrümde çok seneler devirdik ömürlerden. Ama buncasını, bu boyutta ve bunca zor yaşamadık.
Tabii adıyla sanıyla müsemma bu noktayı koyduğumuz boynu devrilesice vakitler yaşadık mı sahiden diyebilecek, sorabileceksek eğer!
Her yönüyle, ama her yönüyle zulüm, eziyet, acı, ölüm, yokluk, perişanlık yaşadık...
Daha kötüsü olur mu? Olur belki! Aman olmasın diyerek. Giden vakitlere, gidişin ola dönüşün olmaya’yı içimden gelerek dileyeyim de içimde ukde kalmasın.
(ŞD/EMK)