Balyoz Darbe Planı'na ilişkin savcılığa ulaşan ilk kriminal raporlara göre, belgelerdeki ıslak imzaların gerçek olduğu anlaşılınca ismi geçen generallere ve diğer askerlere karşı operasyon emri verildi.
"Plana gerek yok, Bayrak harekâtı gibi bir örnek var" diyen, 12 Eylül faşizminin lideri Kenan Evren'in fikrine sadık, Balyoz Darbe Planı ile isimleri yeniden tescillenen generaller gözaltında. Bu, Türkiye ve halklarına gram katkı sunmayan darbe ve cunta fikrine sarılmış herkese açık bir mesaj olmalı. Bu mesajı en başta alması gereken isim ise mevcut Genelkurmay Balkanı Orgeneral İlker Başbuğ'dur!..
Geçtiğimiz cuma günü, modern demokrasilerde benzeri ancak ve ancak özel dönemlerde görüş almak şartıyla yapılan, fakat ülkemizde her ay gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu toplantısından hemen önce internette sızan Orgeneral İlker Başbuğ'un ses kaydı bu günlerde sıkça duyduğumuz deyimle, gündeme bomba gibi düşmüştü.
Haber necip medyamızda daha çok ülkenin askeri güvenliğini sağlayan birimin en tepe isminin dahi dinlendiği noktasında şaşkınlıkla verildi.
Medyamıza göre Başbuğ'un dinlenmesi "pes artık"mış!
Şaşırılacak bir şey yok.
Bugün yaşadıklarımız Doğu Almanya'nın casus örgütlenmelerini anımsatıyor.
Aslında hep böyleydik...
Demire ile Ecevit'in hatta İnönü ile Menderes'in çok özel ses kayıtları da imha edilmemişse arşivlerde saklıdır.
Bunda kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu ülkede herkesi dinlerler...
Bu ülkede dinleme yapanları da dinlerler...
Bu ülkede dinleme yapanları dinleyenleri de dinlerler...
Bu ülkede herkes herkesi dinlemeye müsait...
Neden?
Çünkü kimse kimseye güvenmiyor...
Çünkü herkes herkesten korkuyor...
Laikler şeriat endişesiyle türbanlılardan, Türkler bölünme kaygısıyla Kürtlerden, sağcılar komünizmi getirirler hezeyanıyla solculardan korkuyor...
Çünkü "baba devlet" kimseye güvenmiyor...
Çünkü "baba devlet" korkuyor...
Kimden?
Elbette güvenmediği 'iç düşman'ından, kendi halkından!
Güven duygusunu yitirmiş, yasalarını bile hiçe sayan bir devlet ve kavramlarla kafası iyice karıştırılmış, analitik düşünmesi engellenmiş, kendi arasında dinsel, etnik ve yöresel olarak ayrıştırılmış, düşmanlaştırılmaya çalışılmış, her törende "Türk Milleti Zekidir" şiarıyla pohpohlanmış, ancak en küçük muhalefetinde alenen maymun edilmiş bir halk var...
Bu halk, değişim açlığıyla kıvranan demokrasinin uzunca sürecek sancısının getirdiği bir yol ayrımında.
Yol ayrımında gerçeklerle yüzleşmek var.
Bizi Hz. İsa'nın dediği gibi, ancak bu gerçekler özgürleştirecek.
Karar da tercih de bizim...
Bu kararı vermek de öyle kolay olmayacak maalesef.
Neden mi?
Çünkü bu ülkede içi boşaltılmış kavramlar, dejenere edilmiş değerler, ters yüz edilmiş bağlılıklar var.
Neler var neler...
Birlikte bakalım:
Silah, savaş, kaos ve kan isteyen vatanseverler var...
Faşizmin daniskasını yapan Türk Solu diye bir dergi var...
İlhan Selçuk'u ve gazetesini hala solcu sanan bir yığın var...
Kürtlerin mağaralarda büyüdüğüne inanan saf ve bir o kadar cahil bir kitle var...
Hem Kemalist hem solcuyum diyen milyonlar var...
Hem Kürt hem de Türk milliyetçiliği yapan MHP'ye sempati duyan Kürt kökenli 'sonradan Türk'ler var...
Hem bir Türk'ün cihana bedel olduğuna inanan hem de "Kürtler kardeşimiz" diyen benzeri ucube anlayışlara inananlar var...
Hem Tekel işçilerinin direnişini her zeminde destekleyen hem de her fırsatta "TSK'ya toz kondurtmam kardeşim" diyen artistlerimiz var...
Militarist ve otoriter partisi için, gözlerimizin içine baka baka "sosyal demokratız" diyen parti liderlerimiz var...
"Hem Müslüman hem laikim" diyen milyonlarımız var...
Din düşmanlığını solculuk sananlarımız var...
Asker cenazelerinde halkı Kürt düşmanlığına çağıran din adamlarımız var...
Kemalist devleti kutsayan diyanetimiz var...
Kürtleri mecliste görmeye tahammül etmeyen, ancak ABD Başkanı geldiğinde koşa koşa meclis locasında yerini alan paşalarımız var...
Sırf inat olsun diye, sağlığa zararlı olduğu halde din düşmanlığı kılıfında alkol içmeyi teşvik eden gazete yöneticilerimiz var...
Türbanlıya ve köylüye öcü gibi, evcil hayvanına prensesler gibi bakan burjuvalarımız var...
"Kürtler Kuzey Irak'a" diyen sözde proleterlerimiz var...
"Partiler kapatılmalarını hisseder" diyen yüksek savcılarımız var...
Çocuklara terörist muamelesini reva gören bir hükümetimiz, "Kalbi hızlı atıyordu ve terliydi" gerekçesinden aynı çocuklarımıza yaşından büyük cezalar veren mahkemelerimiz var...
12 yaşındaki çocuğa 13 kurşun sıkan polislerimiz, bu polislerimizi beraat ettiren bir yargımız var...
Başından beri Hrant Dink cinayetinden haberdar olan ve hala maaş alan kolluk kuvvetlerimiz var...
"Türkiye Türklerindir" alt logolu Hürriyet isimli yayını gazete sananlarımız var...
Başbakan'a, "Gel boğazda kadeh tokuşturalım, sen limonata iç ben şarap içerim, halka barış mesajı verelim" diyen köşe yazarlarımız var...
Kürtler Iğdır'da mebus çıkarınca "Ermenistan sınırına dayandılar" diyen bakanlarımız var...
Ses sanatçılarıyla görüşen, ancak dinen yasaklanmış ve günah sayılan meslek grubuna giren heykeltıraş ve ressamlarla da "görüşür mü acaba" dedirten bir Başbakanımız var...
Yüzde 99'u Müslüman ama Google'da seks aramasında dünyada zirveye oynayan bir halkımız var...
İşkencecileri kırmayan ona göre raporlar hazırlayan Hipokrat yeminli doktorlarımız var...
Zengine çarçabuk işleyen, fakire sıra bekleten bir sağlık sistemimiz var...
Kuyruklarda emeklisini son canından eden bir bürokrasimiz var...
Vergi adaletini ve barışını sağlayamamış bir maliyemiz var...
Kanunları ancaklı-amalı asker patentli bir anayasamız var...
Ve maalesef resmi evraklarla kağıt parçasını, law silahıyla soba borusunu, Allah Allah nidasıyla darbe sloganlarını, kutlama ile lanetlemeyi karıştıran bir Genelkurmay Başkanımız var...
Oysa gerçek hepimizin kulağında bir küpe gibi duruyor:
"Çok renkli Anadolu halkı "Türk Milleti" görevinden, en az siyasiler kadar tarih kitapları yalanlardan, askerler siyasetten, Kemalistler yargıdan, medya misyon ve traj kaygısından, siviller militarizmden, Diyarbakır Amed isminden derhal uzaklaştırılmalı!"
Aynı gerçeğin devamında;
Bülent Arınç'a suikast iddiası patladığında 1 Ocak 2010 günü TSK'nın resmi sitesinde yapılan açıklamanın sondan önceki maddesinde şöyle deniliyordu:
"Olayın, bir şüphe üzerine yapılan ihbar ve bu ihbara yönelik olarak icra edilen bir uygulama olduğu anlaşılmış ise de, son günlerde yaşananların, kişileri ve toplumu ne hale getirdiğini göstermesi bakımından önemli olduğu düşünülmektedir."
Ancak geçtiğimiz cuma günü internete sızdırılan ses kaydında ise Org. İlker Başbuğ, "O askerleri ben görevlendirdim" diyordu.
Medya önündeki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ kimi kandırıyor?
Geçiniz...
Gerçeklere dönmek zor ve sancılıdır. Ama imkansız değil.
Generaller gözaltına alınırken Mısır gezisini iptal etmek yetmiyor Sayın Başbuğ...
Sivil, demokratik ve modern bir ülke dileyen bizler, açığa çıkmış / çıkmamış bütün darbe planlarının iptal edilmesini diliyor, Orgeneral Başbuğ'dan generallerini alıp beş çayında iç siyaset ve halkın biçimlenmesi üzerine kafa yormamalarını talep ediyoruz.
Bunun için de Anayasa'nın değiştirilmesi gerekiyor.
Çok değil, daha geçtiğimiz yıl Ufuk Uras ve DTP'li mebusların imzasını taşıyan, 12 Eylül'ün mimarlarına yargı yolunu açacak yasal düzenlemeye Meclis'te "Hayır" diyen bugünün darbe karşıtı görünümlü AKP'lilerin de en az Org. Başbuğ kadar bir daha düşünmesinde fayda var.(FA/EÜ)
* Boris Vian'ın eseri